Masallar, çocuklar ve 'Irgat' Ayşe

Bir önceki yazıda Kibritçi Kız’ın kibritlerinden,masalların alt metinlerinin çocuklarımıza nasıl yansıdığından bahseder, edebiyat ile çocuklar arasındaki bağın gerçekliğini tartışırken geçtiğimiz günlerde 15 yaşındaki mevsimlik tarım işçisi Ayşe’nin tarlaya giderken meydana gelen bir kazada yaşamını yitirdiğini öğrendik. Ayşe eğitim hayatının içinde olması gereken bir zaman diliminde bakanın bir başka çocuk işçi için kullandığı deyimle “salkım salkım domates toplarken” yaşamını yitirdi. Belki eline bir kitap bile alamadan geçirdiği yazlar oldu, çocuk yaştaki bedeni kaldıramayacağı işlerin içinde sadece birkaç lira için yıprandı ve en sonunda da birçok çocuk işçinin haberi gibi gündem akışında yokluğuyla yerini aldı.

Ayşe aramızdan ayrıldıktan sonra birçok kişi Milli Eğitim Bakanı’na “Ayşe’nin hayatı kaç salkım domates eder?” diye sordu. Bu sorular, yan yana sıralanacak birçok sorudan sadece bir tanesiydi ve belki de en vurucu olanlarındandı.

Gerçekliğimiz üzerine konuşacaksak olursak, Kibritçi Kız’ın elinde bitiveren kibritler ve Ayşe’nin elindeki domatesler arasında bir farklılık yok! “Kibritçi Kız’ın suçu ne?” diye sorarken aslında tam olarak bu gerçekliğe işaret etmek istemiştim. Belleklerinde yer tutan masalların mucizeviliğiyle büyürken çocuklar, onlara Kibritçi Kız’ı nasıl anlatabilecektik? Ve ardından Ayşe’nin hayat gerçekliğini hangi masal kitabında hangi satırlara yazabilecektik?

...

Edebiyat iyileştirir, edebiyat çoğu zaman yaş grubu farketmeksizin birçok yarayı sarmanın yollarından bir tanesidir. Fakat bazı yaralar yaşam gerçekliğinin ortasında sarılmıyor, anlatılamıyor. Bununla birlikte de sayfalara sarmalanıyor, bizleri kuşatıyor, hepimizi sarıyor.  Kibritçi Kız’ın o kibritleri gerçekliğe ve umuda yakmasının gerekliliği vurgularken edebiyatın iyileştiren ve bizleri hayatla buluşturan yönünü görmek gerekiyor. Yazdığımız, anlattığımız, mesajlarını verdiğimiz her türlü cümleyi kurarken çocukların bu hayatta karşılaşabilecekleri ve bu karşılaştıklarıyla nasıl mücadele edeceklerini sezgileyebilmesinin yolunu açmak zorundayız. Ki Ayşe’nin hikayesini - en uygun yolla- anlatırken Kibritçi Kız’ın çaresizliği gelmesin akıllarına. Tersine cesaretin ve başka yolların mümkünlüğüne sarılabilsinler okudukları ve dinledikleri her şeyde. Kitaplarla birlikte bir yaşam yolculuğuna çıkarken, heybelerinin bir köşesinde umudun alevine yarayacak Kibritçi Kız’ın kibritleri; Ayşe’nin domates toplamak zorunda kalmayıp domateslerin o güzel renklerinden  resimler yapacağı bir dünyanın kızıl umudunu; adaletin büyülerle ve sihirlerle gelmeyeceğini anladıkları satırlar ve elbette sımsıkı sarılacakları güzel günler olmalı.

Yaşam, satırlarda akarken çocukların gözlerinden içlerine doğru, onları gerçekliğin sarsıcı tarafıyla yaralamadan ama bir yandan da gerçek olanın kaçınılmaz tarafıyla tanıştırmak gerekiyor. İncitmeden, örselemeden, güzel bir gelecek umudunu yanından hiç eksik etmeden...

Bir masalın büyüsüyle tanışıp onun büyüsüyle kopuk bir biçimde yaşarken çoğumuz, bazı çocuklar bazı kitapları okuyamıyor. Bazı çocuklar bazen hiçbir kitapla da tanışmıyor. Bazı hikayelerin sonunda kibritler bir hayalin peşinde yakılırken çaresizliği sorgulamıyor kimse. Tüm bunlar akıp giderken hayatlarımızdan, bize değerken veya hiç haberimiz olmazken... Kibritçi Kız’ın suçunun ne olduğunu soranlar olarak şu zamanlarda bir soru daha eklememiz gerekiyor yanına: Bazı çocuklar bazı kitapları neden okuyamıyor?