Şiddetsiz bir yolun ayrımında

"Şiddet"i konuşmayacağımız gelecek günlerin yolunu dizerken tüm gerçekliğimizin onların sınırsız duygularıyla sarmalanması umuduyla...

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü'nü geride bırakırken hayatlarımızın hiçbir noktasından "eksik" olmayan şiddeti tekrar tekrar konuşmak gerekir çünkü konuşmadıkça, gündem edilmedikçe, üzerine gidilmediği sürece her geçen dakika daha fazla yaralanıyoruz. Niyetim "şiddet" kavramını ajite etmek değil, tersine tüm gerçekliğiyle görebilmek. Farkında olarak veya olmadan bu kavramın yaşamlarımıza nasıl yerleştiğini görmek, bu sarmalı fark etmek ve buna çözüm bulmak zorundayız.

"Şiddet" birçok farklı boyutta ve alanda varlığını gösterse de üstünde durmamız gereken alanlardan bir tanesi de çocuk edebiyatında şiddet. Hangi satır aralarında kendini gösterdiği, kullanılan dilin çocukları nasıl etkileyebileceği, nitelikli ve şiddetsiz bir edebiyatın nasıl mümkün olacağı...

Arkada bıraktığımız yıllarla birlikte çocuk edebiyatında daha nitelikli bir yere evrilse de hala istenilen düzeyde değil. Elbette çok nitelikli ve çok önemli noktalara işaret eden; çocukların dünyasında oldukça etkileyici izler bırakan birçok eser mevcut. Fakat hala yer yer şiddet diline rastlayabiliyoruz. Ya da "şiddet" kavramı işlenirken bazı noktalar eksik kalabiliyor. Peki nasıl olmalı?

Öncelikle dilimize işlemiş toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin getirdiği olumsuz etkileri bir kenara koyarak yazı dilinin şiddetten arındırılmasını başa yazmak gerekiyor. Bunu yapabilmek adına da çocukların bulunduğu noktadan dünyaya bakabilmek; bir kelime ile onların hissedebileceklerini öngörebilmek gerekiyor elbette. Çünkü çocuklara sunduklarımızdan, kalemlerden çıkan her kelimeden; o kelimelerin onların zihinlerine yerleşip şekillenirken ne hale geleceğinden yetişkinler olarak sorumluyuz. Sadece yazılanların temiz olması yetmiyor, o kelimelerin dünyalarındaki karşılıkları ve o karşılıklarla birlikte bizlere neler ifade etmek istediklerini de görmeliyiz. Bu kısım daha etaplı, belki daha belirgin olmasıyla birlikte kontrol edilebilir bir süreç olarak karşımıza çıkıyor.

Diğer bir konu ise çocuklara "şiddet"i nasıl anlatacağımız. Çocuklar-maalesef-hayatlarının herhangi bir noktasında karşılaşacaklar. Şiddetin herhangi bir türüne maruz kalacaklar veya daha da kötüsü mevzubahis şiddetin faili bile olabilirler. Bulundukları nokta neresi olursa olsun buraya dair önlemler almak, bu gerçek durumun çözümlerini bulmak zorundayız. Elbette bu gerçekliği anlatırken\yazarken onların dünyasını korku bürümemeli. Bu noktada devreye "çocuğa görelik" ve "çocuk gerçekliği" ilkeleri giriyor.

Çocukların dünyası, algılayış biçimleri, zihinlerinin çalışma biçimi yetişkinlerden farklıdır. Bizler herhangi bir konuyu alenen satırlara dökerken çocukların dünyasına yansıması çok daha farklı olabilir. Bu "çocuk gerçekliği" olarak karşımıza çıkıyor. Anlatmak istediğimiz bir konunun, vermek istediğimiz bir mesajın ya da anlatmak istediğimiz bir durumun karşılığını çocukların algılama biçimlerine göre şekillendirmek zorundayız. Şiddet kavramında da buna göre ilerlemek durumundayız. Aksi halde çocukların gerçekliğindeki kelimelerimizin karşılığı onları bambaşka noktalara savurabilir.

Hemen ardından ve aslında birlikte göz önünde bulundurulması gereken ilkelerden diğeri ise "çocuğa görelik". Çocuk gerçekliğini göz önünde bulundurarak eserler oluştururken elbette onlara toz pembe ve hiç zarar görmeyecekleri bir dünya çizemeyiz. Onları tüm kötülüklerden koruyamayacağımız gibi. Bu gerçekliği onlara aktarırken yine çocukların duygularını, dünyalarını gözetmeli ve algılayış biçimlerine göre yazılanlara yön vermeliyiz. Özellikle "zor temalar" olarak karşımıza çıkan yaşam gerçeklerini anlatırken...
Yaşamın gerçekliği çocukların dünyalarına yerleşirken kendilerini güvende hissedecekleri kelimeler ve o kelimelerin yaşamsal karşılıkları neredeyse hayati bir önem taşıyor. Çünkü küçük yaşlardan itibaren bizlerle birlikte şekilleniyor zihinleri. Adımlarını atarken satır aralarından aldıklarıyla devam ediyorlar, yollarını dizerken önlerine dizilenleri ceplerine yerleştiriyorlar. Hiç beklenmedik bir anın yolu veya yolcusu olabiliyorlar.

"Şiddet"i konuşmayacağımız gelecek günlerin yolunu dizerken tüm gerçekliğimizin onların sınırsız duygularıyla sarmalanması umuduyla...