23 Haziran seçimleri İmamoğlu’nun beklenenin üstünde oy farkı sağlaması ile sonuçlandı. Üzerine çokça siyasi analiz yapılsa da bu yazının konusu seçmenlerin gelir durumu ve siyasi tercihleri olacak.
31 Mart seçimlerinden sonra illerin milli gelir büyüklükleri ile AKP/CHP seçimi arasında açık bir ilişki olduğunu yine bu köşede daha önce yazmıştım. (https://ilerihaber.org/yazar/secimler-ve-gelir-durumu-95725.html) Özetlersem Gayri Safi Milli Hasılası en yüksek ilk 10 ilin 8’inde CHP kazanmış. En düşük 10 ilde de (Kürt coğrafyası hariç) 9 AKP, 1 MHP kazanmıştı.
23 Haziran seçimlerinde de İstanbul’a baktığımızda yine benzer bir sonuç ile karşılaşıyoruz. Geliri en yüksek ilçelerde CHP, düşük ilçelerde ise AKP seçimi önde tamamladı.
Hele hele gelir durumu[i] ortalamanın epey üstünde olan Beşiktaş, Kadıköy, Bakırköy, Şişli ilçelerinde oy farkı çok daha yüksek. Gelir sıralamasının aynı zamanda İmamoğlu’nun en yüksek oy aldığı ilçeler sıralamasına da tekabül etmesi ilginç.
Gelirde İlk 4 ilçe | 2017 Aylık Gelir | İmamoğlu |
Beşiktaş | 10.560 | 83,90% |
Kadıköy | 9.025 | 82,36% |
Bakırköy | 8.845 | 79,33% |
Şişli | 7.822 | 73,65% |
Ortalaması | 9.063 | 79,81% |
Benzer eğilimi listenin en altında da görüyoruz. Gelir sıralamasında en alt sırada yer alan Arnavutköy, Sultanbeyli, Sultangazi, Esenler, AKP oyunun da en yüksek çıktığı yerler. (listeye tarım nüfusu daha fazla olan Çatalca ve Şile’yi katmadım)
Gelirde son 4 ilçe | 2017 Aylık Gelir | Yıldırım |
Esenler | 2.847 | 61,03% |
Sultangazi | 2.187 | 57,50% |
Sultanbeyli | 2.171 | 65,98% |
Arnavutköy | 2.030 | 60,22% |
Ortalaması | 2.309 | 61,18% |
Gerek 31 Mart seçimlerinin iller bazındaki genel tablosu gerek İstanbul’un ilçe bazlı tablosu resmi giderek daha net ortaya koymaktadır.
Yoksullar AKP’ye, geliri daha yüksek kesimler CHP’ye oy vermekte. Elbette bu çıkarıma itirazlar gelebilir. Örneğin bu ilçelerde en zengin mahalleler değil, daha orta halliler İmamoğlu’nu desteklemiştir diye. Ancak mahalle bazlı yapılan araştırmalar bu ayrımı daha da keskinleştirmektedir. İmamoğlu’nun İstanbul’da en yüksek oy aldığı beş mahalle sırasıyla; Teşvikiye, Caddebostan, Fenerbahçe, Caferağa, Nispetiye mahalleleridir[i] ki, İstanbul’u iyi kötü bilenler için bu mahallerin gelir seviyesi ortadadır.
Aşağıdaki tablo İstanbul ili gelir dağılımında heterojenlik endeksi en düşük 10 ilçe yer almaktadır. Bu endeks ne kadar düşükse gelir dağılımı nispeten daha iyi demektir.
| Yıldırım oy oranı | Aylık Hane Geliri | Gelir D. endeks* |
Sancaktepe | 48% | 2.633 | 22 |
Arnavutköy | 60% | 2.030 | 22 |
Sultanbeyli | 66% | 2.172 | 22 |
Kağıthane | 49% | 4.188 | 21 |
Küçükçekmece | 40% | 3.567 | 19 |
Gaziosmanpaşa | 53% | 3.019 | 15 |
Bağcılar | 57% | 3.197 | 11 |
Sultangazi | 58% | 2.187 | 11 |
Esenler | 61% | 2.847 | 11 |
Bayrampaşa | 49% | 3.480 | 8 |
Ortalaması | 54% | 2.932 | 16 |
*Bu endeks ne kadar yüksekse gelir dağılımı dengesizliği yüksek anlamındadır.
Tabi tablo bir yandan da aslında gelir durumu en düşük ilçe tablosuna da benzemektedir. Bu tablodan anlaşılan aslında şu, genel olarak yoksulluğun eşit dağıldığı yapı olarak birbirine benzeyen semtlerde Yıldırım’ın aldığı oy İstanbul genelinde aldığı oyun %10 daha fazlası. Hatta bu ilçeleri çıkartıp (ki içlerinde İstanbul’un en büyük nüfuslu 3 ilçesi var) Yıldırım’ın gelir dağılımının bozuk olduğu 10 ilçedeki oy oranında yaklaşık bu ilçelerde %20 oy daha fazla aldığını söyleyebiliriz.
Bu durum bir yandan da kent yoksulları yerine kent yoksunları kavramını kullanmamıza da olanak vermektedir. Örneklersek, Kadıköy’de AKP’ye en yüksek oy veren Fikirtepe Mahallesi insanları bir anlamda Kadıköy’ün zenginliğine kolay ulaşabilirken (sosyal alanlar, donatılar, sinema, kafe vs. artık ne varsa) bu birçok ilçede mümkün değil. İlçe geneline eşit yayılmış gelir düşüklüğü burada birçok kültürel faaliyeti ve sosyal alanları kısıtlamaktadır.
Aynı tabloyu gelir dağılımı dengesizliğinin en yüksek olduğu 10 ilçe yaparsak; İmamoğlu’nun kendi ortalamasından %3 daha fazla oy aldığını, bu ilçelerde de ortalama gelirin, gelir dağılımının daha dengeli dağıldığı 10 ilçeye göre 2 kat fazla olduğunu görmekteyiz.
Bu ilçelerin birçoğunun hem İmamoğlu’na en yüksek oy veren ilk 50 mahalle listesine hem de Yıldırım’a en yüksek oy veren ilk 50 mahalle listesine adını yazdırdığını da görebiliriz.
| İmamoğlu oy oranı | Aylık Hane Geliri | Gelir D. endeks |
Beyoğlu | 52% | 4.773 | 85 |
Beykoz | 50% | 3.693 | 83 |
Ataşehir | 60% | 6.577 | 60 |
Sarıyer | 62% | 7.308 | 47 |
Büyükçekmece | 59% | 3.671 | 44 |
Ümraniye | 48% | 3.637 | 43 |
Tuzla | 53% | 3.407 | 42 |
Üsküdar | 54% | 6.987 | 39 |
Fatih | 50% | 6.281 | 39 |
Bakırköy | 79% | 8.845 | 39 |
Ortalaması | 57% | 5.518 | 52 |
Elbette bu durum bazı sosyalist yapıların dediği gibi, İmamoğlu kapitalist restorasyonun adayı denebilecek bir durumda değildir. Benzer iddiayı sürekli dile getiren bir sosyalist partinin adayları İmamoğlu’nun aldığı oy oranı ile kıyaslanamayacak şekilde yine gelir durumu yüksek ilçelerden oy almıştır.
Belki şöyle bir itiraz da gelebilir AKP’nin en yüksek oy aldığı ilçeleri karakterize eden en önemli olgu onların proleter/yoksul olması değil, aşırı İslamcı reflekslerle oy verdikleri düşüncesidir. Maalesef bu itiraz da geçerli değil. AKP’nin oyları 2 seçim arasında %4,5 düşerken, aslında 31 Mart seçimlerinde ona en yüksek oy veren ilk 20 mahallede oy kaybı sadece %1. Ve hatta birkaç mahallede AKP oyları yükselmiş. Yani en fanatiklerde bir kayıp yok ama bir yandan da umut veren bir gelişme var. AKP ile bağlanma düzeyi daha düşük bantta olan mahallelerde oy kayıp oranı %7’ye ulaşmaktadır. Yani gelir durumu düşük birçok mahalle ve ilçede İmamoğlu’na doğru oy gelişimi İstanbul ortalamasının çok üstündedir.
O zaman bu durum tespitini bir kenara bırakarak solun yoksulları nasıl yeniden kazanacağını konuşmamız gerekiyor.
Örneğin, 80 öncesi sosyal belediyecilik uygulamalarını ilk başlatan (tanzim satış mağazaları, ücretsiz su, ucuz ekmek dağıtımı sağlayan halk ekmek kuruluşu, ilk toplu ucuz konut üretimleri) sol belediyeler iken 90’ların başında devletçilik/kamuculuk eleştirisi en çok sosyal demokratlardan gelmiş, hatta Erdoğan’ın ilk seçimleri kazandığı 1994 İstanbul Büyükşehir Seçimleri sırasında Livaneli “ilk işim gecekonduları yıkmak” diyerek Erdoğan’a şahane gollük bir pas vermişti. Yine Sözen zamanında yapılan yoksul mahallelerde 1 ekmek 1 süt dağıtımı gibi faaliyetlere burun kıvırılmıştı.
Nitekim SHP bu seçimlerden sonra hızlı bir çöküşe girmiş 1995 genel seçimlerinde aslında şimdi solun kalesi olarak sayılabilecek birçok ilçede ANAP, “Refah tehlikesine” karşı yeniden kuvvetlenmiştir.
İmamoğlu’nun en az oy aldığı kesimin “ev hanımları” olması, çok haneli mahallelerde İmamoğlu’nun Yıldırım’ın geride kalması, eğitim seviyesi düştükçe yine Yıldırım’ın önde olduğu birçok araştırmada görünmektedir. [i]
Ancak yoksulluğun bir nedeni de işsizlik. Yine hane gelir durumundan bağımsız olarak işsizlerde İmamoğlu oy oranının çok yüksek olması da işsiz kesimlere yönelik politikaların karşılık bulacağını göstermektedir.
Solun bu alanlarda ne kadar etkin olacağı ya da İmamoğlu’na biçilen sol görünümün gerçek ve hakiki bir işçi emekçi profiline uygun düşmesi, seküler politikalarla değil ciddi bir sosyal politikayı gerektirmektedir.
Elbette merkezi hükümet gibi iktisadi politikaları düzenleme, kaynakları belirleme gibi şansı yok bir belediyenin, ancak söz konusu AKP’nin kaybetmemek için Uhud, Hendek vs. tüm savaşlarını verdiği (benzetmeler kendilerine ait) bir belediye söz konusu. Ayrı bir yazının konusu ancak İBB’nin Koç grubundan sonra en büyük mali güce sahip Türkiye’nin 2. Büyük şirketi olduğunu da söyleyebiliriz.
Aslında tablo nettir. Seküler kaygılarla oy patlaması yaşayan yerler kadar, ev kadınları, işsizler, yeni sol politikalarda önemli yer tutmakta. Makarna, Kömürü İslamcı sağcı partilerin/örgütlenmelerin elinden almayan her türlü belediyecilik bir sonraki seçimde yeni mevzilerin kazanılmasını engelleyeceği gibi, özellikle emekçi semtlerinde bir önceki seçimde kıl payı Yıldırım öndeyken kıl payı İmamoğlu’na dönen birçok mahallenin yeniden kaybedilmesine neden olacaktır.
Özellikle ev kadınlarını daha çok sosyal yaşama katabilecek kreş, yaz okulları, kadın eğitimine ve sosyalliğine önem veren yaşam merkezleri kurmak öncelikli hedef olabilir.
Keza işsizlere istihdam yaratmak pek mümkün olmayacak ama onların en azından evden çıkmalarını sağlayabilecek, bazı sosyal projelerde –asgari ihtiyaçlarını karşılayarak- gönüllü olarak çalışmalarını sağlayacak olanaklar yaratılabilir.
Yine ekonomik kriz koşullarında düşen beslenme kalitesini artıracak, tanzim satışlar, ücretsiz ekmek, süt dağıtımı vb. yapılabilir.
Fiyatını belirleme yetkisinin olduğu alanlarda bir yanda çevreci politikaları destekleyecek hizmetlerde tanzime gidilebilir. Örneğin, her hane için 15 metreküp suyun ücretsiz olması ama aşan kısmının daha pahalı olması, toplu ulaşımı destekleyici ucuzluklar ve olanaklar sağlanırken, özellikle kent merkezlerinde ısrarla bireysel aracını kullananlara çok daha yüksek maliyetler çıkarılabilir.
Benzer şekilde AVM’lerin açık olma süreleri kısaltılabilir, pazar günleri kapalı olması sağlanabilir. Böylelikle buralara sıkışmış kalan düşük ücretli yoğun mesaili genç emekçilere en azından kendilerini sosyal yaşama katabilecek bir alan açılmış olabilir.
Bu örnekler çoğaltılabilir, haliyle bazılarının başka sakıncaları vardır tartışılabilir ancak seküler refleks ile gericiliğin geriletilmesinin de bir sınırı var ve o sınıra gelmiş durumda olan solun artık kendisini emekçilerle organik bağ kurabileceği politikalara odaklanma zamanı çoktan gelmiş ve geçmektedir.
Makarna ve kömürü sağcı kapitalistlerden alma ve bunun daha iyisini halkla paylaşma vakti gelmiştir.
[i] KONDA 2019 seçim araştırması
[i] Twitter’da Nezih Onur Kuru’nun yaptığı paylaşımlar (@Nonurcan)
[i] [i] İstanbul Üniversitesi’nin İstanbul Kalkınma Ajansı ile ortak hazırladığı çalışma