Emek sinemasının bulunduğu ve bir alışveriş merkezi yapılması için 2013’te yıkılan tarihi yapının yerine inşa edilen yeni yapının ve buranın en üst katındaki sinema salonunun önümüzdeki ay açılması planlanıyor. “Grandpera” adını verdikleri bu projenin sahipleri, besbelli işinin ehli pazarlama uzmanlarının geliştirdiği strateji doğrultusunda, Istanbul’un kültürel değerlerinden birini katletmelerinin sebebinin rantı yüksek bir meta inşa etmek olduğunun üstünü örtme gayretiyle bu yeni ‘şeyi’ bir alışveriş merkezi olarak doğrudan adlandırmaktan kaçınıyorlar ve “yaşam merkezi” (!) ibaresini kullanıyorlar, “bir alışveriş merkezinin çok ötesinde” diyerek... Peki bu “yaşam merkezi” neyin nesiymiş?: “kültür, sanat, eğlence, gastronomi [!!!] ve modanın hizmetinde bir yaşam merkezi”... Aralarına kültür-sanatın da serpiştirildiği bu unsurlara yakından baktığımızda ise bu pasparlak lafların ardında ne olduğu daha net görülüyor: “seçkin restoranları, kafeleri, barları” (hani şu “gastronomi” mevzuu!); “dünya modasının dev markaları”, “eşsiz mağaza karması”, ve bakla ağızdan çıkarılıyor, “kusursuz bir alışveriş keyfi”.
Peki seçkin müşterilerin seçkin restoranlarda, kafelerde, barlarda yiyip içebilmeleri, dünya modasının dev markalarının eşsiz mağaza karmasında kusursuz alışveriş keyfi yaşamaları uğruna katledilen neydi? Daha önceki yazılarımızdan tekrar pahasına anımsayalım:
Emek sineması 1924’ten beri faaliyette olan bir sinemaydı ve Bisiklet Hırsızları’ndan tutun da Bazıları Sıcak Sever’e kadar pek çok klasik, Türkiye’de Emek sinemasında vizyona girmişlerdi. Emek, şimdi yerinde Demirören alışveriş merkezi yükselmekte olan Saray sinemasıyla birlikte Istanbul’un en eski sinemalarından biriydi ve de Saray sinemasının yıkılmasıyla birlikte Istanbul’un faaliyetteki en eski sineması konumuna gelmişti. Hatta yalnızca faaliyetteki en eski sinema değil, birden fazla salona bölünmemiş nadir sinemalardan biriydi. Üstelik Emek yalnızca tek ve devasa salonlu değil ayrıca “kapısı sokağa açılan” bir sinema olarak da türünün son örneklerindendi. “Kapısı sokağa açılan sinema” nosyonu, film izleme deneyimi mekanına (sinemaya) sokaktan ulaşırken ve bu mekandan sokağa geri dönerken arada başka ticari işletmelerin arasından geçmek zorunda olmamak, sokak ile sinema arasında dolayımsız bir geçişkenlik taşımak, günümüzde yaygınlaşan tarzdaki ‘sinemaya gitme’ deneyiminden farklı, daha sahici bir ‘sinemaya gitme’ deneyime olanak vermesi açısından önemlidir.
Böylesi bir kültürel değerin, seçkin restoran ve barlarda yiyip içme, dünya markalarının mağaza karmasında kusursuz alışveriş keyfi yaşama uğruna yok edilmesi zaten başlıbaşına tarihe, kültüre, Istanbul’a, halka karşı bir suç iken, bir de üstüne üstlük bu sürecin mahkemelerin yürütmeyi durdurma kararlarına dahi uymadan gerçekleştirilmiş olması olayın diğer bir isyan ettirici tarafı. Şimdi bu projenin sahipleri, bu seçkin restoranların, barların, dünya markalarının mağaza karmalarının en üst katına, yerle bir edilen Emek sinemasının yerle bir edilmeden önce söktürdükleri duvar/tavan süslerini monte ettirdikleri bir sinema salonunu kamuoyuna “işte Emek’i restore ettik, gıcır gıcır, bakın duvar/tavan süsleri var” diye “emek” sineması olarak sunmak için kolları sıvamış durumdalar.
Külahımıza anlatsınlar.