Kör Noktada: ‘Kayıp’ vakalarını çıkış noktası alan bir politik gerilim
Kör Noktada salt 1990’ların “kayıp” vakalarına dair bir film değil, aynı zamanda bir gözetim toplumu distopyasının gerçekliğinin de teşhirini içeren bir yönelime sahip.
1990’larda Kürt hareketiyle bağlantılı olduğu düşünülen kişilere yönelik kaçırma / “kayıp” vakalarını çıkış noktası alan, Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli Kürt sinemacı Ayşe Polat’ın yazıp yönettiği Kör Noktada (In the Blind Spot / Im toten Winkel, 2023), dün (Cuma) Başka Sinema dağıtım ağı üzerinden beş ilde toplam 19 salon gibi sınırlı bir ölçekte de olsa ülkemizde vizyona girdi.
Prömiyerini geçen yıl Berlin Film Festivali’nde yaptıktan sonra Ankara ve İstanbul film festivallerinde neredeyse sayılamayacak kadar çok ödül kazanan Kör Noktada, perdeye gelen “Bölüm 1” ve benzeri alt başlıklarla işaretlenmiş üç bölümden oluşuyor. İlk bölümde Doğu Anadolu’ya gelen bir Alman belgesel ekibinin çalışmalarını izliyoruz. Oğlu on yıllar önce kaçırılmış ve kendisinden bir daha haber alınamamış bir Kürt kadının oğlunu en son gördüğü gün yaptığı çorbayı adeta bir ritüel halinde tekrar hazırlayıp köy efradına dağıtmasını kameraya alan ekip ayrıca insan hakları savunucusu bir avukatla röportaj yapmayı da planlamaktadır ama randevularını sürekli olarak son dakikada ertelemek durumunda kalan avukattan bir süre sonra hiç haber alamazlar. Bu arada ekibin tercümanı, bir komşusunun Almanya’ya iltica etmesinin sağlanması şartıyla kendilerine ifşaatta bulunmayı önerdiğini söyler ancak bir telefon kamerası kaydının kendilerine teslimi dışında bu randevu da gerçekleşemez ve ilk bölüm dramatik bir gelişmeyle son bulur.
İkinci bölüm ise ilk bölümde perdeye gelen olayların bu kez bambaşka bir karakterin merkezde olduğu bir sunumunu içeriyor: Belgeselcilerin tercümanının Zafer adındaki komşusunun aslında avukatı gözlemekte olan iki kişilik bir timin elemanı olduğunu görürüz. Ancak Zafer’e de kim olduğunu anlayamadığı biri veya birileri hem günlük hayatının hem de tim içerisindeki faaliyetlerinin gizli kamera kayıtlarını göndermektedir. Üstelik Zafer’in (bakıcılığını, belgesel ekibinin tercümanının yapmakta olduğu) küçük kızı da tekinsiz biçimde tedirgin edici sorular sormaktadır…
İlk bölümü, klasik bir ‘yer yüzünün, yaşamın ucuz olduğu uzak bir diyarına gelen Batılıların kontrol edemedikleri gelişmelerin ortasında çaresiz kalmaları’ anlatısı gibiymişçesine gelişen Kör Noktada özellikle ikinci bölümüyle bambaşka bir atmosfere ve rotaya yöneliyor, politik arka planını korurken tekinsizliğin ve gerilimin ivmelenerek had safhaya çıktığı, muamma ve gerilim janrlarının sentezlendiği, muamma odaklı bir gerilim filmi halini alıyor. Hatta Ayşe Polat, hayalet filmlerinin, gizemli bir hayali arkadaşı olduğunu söyleyen küçük bir çocuğun aslında/meğerse bir hayaletle iletişimde olması gibi konvansiyonlarıyla da bariz biçimde flört etme cüretini göstermiş, bu konvansiyonları “acaba?” muallaklığı içinde anlatısına kanımca işlevli biçimde yedirmiş.
Kör Noktada salt 1990’ların “kayıp” vakalarına dair bir film değil, aynı zamanda bir gözetim toplumu distopyasının gerçekliğinin de teşhirini içeren bir yönelime sahip. Öte yandan gözetleyenin de hiyerarşi içinde gözetlendiğini sergilerken bununla da yetinmeyip gözetleyenlerin iç hiyerarşisinin dışındaki karşı ve karşıt bakışın özneliğine de işaret ediyor. Sonuçta Kör Noktada yalnızca kaçırılmaması gereken değil, birden fazla izlenmeyi hak eden bir film.