Kızıldere adın ahîre kalsın

Mahir’le özdeşleşerek başlayan Kızıldere ağıdı, Niksar’ın Kızıldere köyünde toprağa düşen diğer devrimcileri tek tek anarak devam eder.

Başlık, Sevinç Eratalay’ın Mahir’e şan verdiği aynı adlı türküsünden alınmıştır.

Ahîr son, sonraki, biten demektir ama aynı zamanda her şeyden sonra da var olan, bâkî kalan, yok olmayan anlamına gelir.

70’li yılların daha çok militan kesimi içinde yaygın bir başka türküde / ağıtta hem Mahir hem ahîr birlikte yer alır:

Birde çoğuz çokta biriz / Ne evveliz ne ahîriz / Hepimiz birer Mahiriz / Canımıza can isteriz.(*)

Mahir’le özdeşleşerek başlayan Kızıldere ağıdı, Niksar’ın Kızıldere köyünde toprağa düşen diğer devrimcileri tek tek anarak devam eder. Hiçbir kıtada ad ve soyadları birlikte verilmez. Saffet Alp hariç hepsi ağıtta adlarıyla saf tutar. (**) Ağıt, her bir yitiği aileden biri gibi sahiplenip söyleyenin kendisini öldürülenlerle eşitlerken, tek bir kişiyi, örneğin Mahir’i öne çıkartan bir söyleyişi benimsemez. Kızıldere’de ölenler ağıtın kendi içinde birbiriyle eşitlenir, hem söyleyene hem birbirine kardaş, yoldaş kılınır. Ve nihayetinde her türden mesafe ve kademeyi yadsıyarak ilerleyen ağıt, “Kızıldere akmayacak / Boşa kurşun yakmayacak / Kavga burada durmayacak / Devrim için can veririz” mısralarıyla biter.

Kimi anlatılara göre, Kızıldere direnişçileri, karanlığın zebanilerine karşı hep bir ağızdan Gündoğdu marşını söylemiştir. Bilindiği üzere Gündoğdu, devrim için alkanlara boyananların marşıdır. Gür sesli bu marşta öne çıkan temel kavram bağımsızlıktır ki bu, Mahir ve arkadaşlarını Kızıldere’ye sürükleyen eylemin içeriğiyle de uyumludur.

Öncedir ve devrim tarihindeki kaydı aşağıdaki gibidir:

Ünye’deki NATO üssünde görevli üç İngiliz teknisyen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarını engellemek için rehin alınmıştır. Eylem THKP-C ve THKO savaşçılarının ortak eylemidir.

26 Mart 1972 tarihinde gerçekleştirilen eylemden sonra THKP-C’nin “Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı, Parlamentosu ve Hükümetine” başlığıyla yayınladığı bildiri, çarpıcı saptama ve vurgular içerir. Bildiri, “Türkiye halkının en yurtsever evlatlarını, Avrupa İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini, 27 Mayıs Anayasası’nı çiğneyerek tamamen ortaçağ engizisyon kurallarının ışığı altında yargılayarak asmak niyetindesiniz.” diyerek başlar. Bir meşru müdafaa çizgisi söz konusudur. Önce “mösyö burjuvazi” buyurmuş, bildirideki açık ifadeyle “kan emici, gaddar, hain, Amerikancı yönetim”, yani “zulmeden oligarşi” kendi yasalarını çiğnemiştir. Dolayısıyla zulme karşı direnişin her biçimi hak olarak öne çıkmaktadır. Eylem bunun için, Türkiye halkının en yurtsever evlatlarının idamını engellemek amacıyla yapılmıştır. İnfazların derhal durdurulmasını ilk şart olarak öne süren bildiri “Yaşasın Türkiye İhtilali. Yaşasın İhtilalci Cephe. Kurtuluşa Kadar Savaş.” sloganlarıyla biter.

Uzatmadan, bir kez daha tekrarlamakta yarar vardır: Kızıldere, birleşik bir devrim fırtınasıdır; Maltepe Cezaevi’nden birlikte kaçışla başlayan ortak eylemliliğin ahîre kalacak manifestosudur.

Elli yıl sonra, yıkıcı 12 Eylül yenilgisinin de etkisiyle daha net, daha kesin bir dille söyleyebiliyoruz artık: Herkesin ayrı yorumlayıp kendi tarafına çekebileceği, kendi hanesine büyük harflerle yazabileceği bir Kızıldere yok. Bildiri yeterince açık. Türkiye devrim tarihinin bu en soylu eylemi, kendini bir “İhtilalci Cephe” üzerinden tanımlayarak sonlanıyor.

Öne çıkarılması gerekeni öne çıkaralım o zaman:

Sonlanırken açılan başlangıç: Yoldaşlık!

Ve ısrarla altını çizelim:

Türkiye halkının en yurtsever evlatları, o şarabî eşkıyalar, birleşik mücadele hattının bağrına gömülüdür.

Bâki kalan, kalacak olan budur!..

Dipnot:

(*) Kimi uyarlamalarında son dizesi “Kanımıza kan isteriz” ya da “Devrim için can veririz” biçiminde değişikliğe uğratılan Kızıldere Ağıdı’nı ilk seslendiren “Sefil Mustafa” mahlaslı bir halk ozanıdır. “Sefil” kibirden, beni öne çıkarmaktan uzak olma anlamında âşıkların tercih ettikleri mahlaslardandır.

(**) Bu vesileyle, On’lar olarak da bilinen Kızıldere direnişçilerini ad ve soyadlarıyla birlikte yad edelim: Mahir Çayan, Ahmet Atasoy, Cihan Alptekin, Ertan Saruhan, Hüdai Arıkan, Nihat Yılmaz, Sabahattin Kurt, Saffet Alp, Sinan Kâzım Özüdoğru, Ömer Ayna.