Gazeteciliğin en önemli alanlarından biri “röportaj”dır.
Röportaj sohbet değildir. Röportaj soru sormakla sınırlı da değildir.
Konu hakkında derinlemesine çalışmış olmayı, muhatabını iyi tanımayı gerektirir.
Sorular titizlikle hazırlanmalı, röportajın ne yönde ilerlemesi isteniyorsa ona göre bir sıraya konmalıdır.
Röportajın yıldızı gazeteci değil, muhatabın söyledikleri veya söylemedikleri olmalıdır. O yüzden röportaj yapanın karşısındakini dinlemesi önemlidir. Ağızdan çıkan veya çıkmayan her söze dikkat edilmeli, gerektiğinde önceden hazırlanmış akış bozulabilmelidir.
Röportajda fikri takip vardır. Sorulan soruya verilen/verilmeyen yanıtın peşine düşülmelidir.
Gazeteci röportajda inisiyatifi elden bırakmamalı, bunu göstere göstere değil yönlendirmeleriyle, müdahaleleriyle veya müdahalesizliğiyle becerebilmelidir.
Ve gazeteci kayda geçirmelidir.
Arada kaynayan sözler, yanıtsız kalan sorular, derine inmeye fırsat veren anlar kayda geçirilmelidir.
Dün Haber Türk’te izlediğimiz sohbet, bir röportaj değildi. Türkiye’de röportaj konusunda çok yetkin gazeteciler mevcuttur. Orada bulunan gazeteciler de eminim iyi röportaj yapabilecek isimlerdir ve kişisel tarihlerinde bunun örnekleri vardır. Ancak dün izlediğimiz, programın formatından da kaynaklanan şekilde, röportaj değildir.
Dünkü sohbette kayda geçirilememiş noktaları şöyle sırlayabiliriz:
- Süleyman Soylu’nun yer yer suçlamaya varacak şekilde (DYP dönemindeki saldırı örneği) karşısına aldığı Mehmet Ağar ve ailesi bugün AKP’nin içindedir. Soylu, bunlarla aynı partide, aynı organizmada, birlikte çalışmaktadır.
- Süleyman Soylu, suç örgütü lideri Sedat Peker’in “adamım” diye bahsettiği isimler ile ilişkisini inkar etmemiştir. Bu ilişkinin nasıl başladığı, nasıl sürdüğü irdelenememiştir.
- Silivri Emniyet Müdürü Hakan Çalışkan’ın intiharına giden sürecin, Süleyman Soylu’nun bir telefonuyla başlamış olabileceği anlaşılmaktadır.
- Süleyman Soylu, sürekli olarak yargı mekanizmasını suçlamıştır. Adalet Bakanlığı karşıya alınmış, dolaylı olarak, bakanlıkta etkisi olduğu bilinen Albayrak grubu hedef alınmıştır.
- Sedat Peker’in, bylock kayıtlarında ismi geçtiği ifade edilmiştir. Peker hakkında tecavüz kanıtları olduğu söylenmiştir. Bu tür suçlamalarla ilgili “kanıtlar” yıllardır ellerinde olmasına rağmen Peker’e koruma verildiği, örneğin bir ‘FETÖ’ soruşturması başlatılmadığı, mitinglerine izin verildiği anlaşılmaktadır.
- Süleyman Soylu’nun, Sedat Peker’e verilen korumayla ilgili daha önce sarf ettiği sözlerin yalan veya eksik anlatım olduğu anlaşılmıştır. Koruma mekanizmasının takip için de kullanılabildiği kabul edilmiştir.
- Kutlu Adalı cinayetiyle ilgili işlem yapılmamıştır.
- Kolombiya’da yakalanan, Türkiye güzergahlı kokain için somut bir adım atılmamıştır.
Ve son olarak;
- Kanlı provokasyon ve katliamlarla anılan, AKP-MHP ortaklığına giden yolun taşlarını döşeyen 7 Haziran-1 Kasım süreci ve sonrasında yaşananlarda “biz” diyerek andığı bir ekibin rol oynadığını ifade etmiştir. Partide bir “biz” bir de “diğerleri” olduğunu söylemiştir. Bu “biz” tanımı, HDP’yi kriminalize etmeyi, MHP’yle yol arkadaşlığını ve bu uğurda yapılacak her türlü provokasyonu üstlenmek demektir.
Kayda geçmesi gereken konuların hepsi çok önemlidir ancak kritik halka sonuncusudur.
Süleyman Soylu’nun, halka değil Tayyip Erdoğan’a mesaj vermek üzere programa çıktığı anlaşılmaktadır.
Mesaj, “biz” diye andığı, devletin AKP-MHP ortaklığını inşa etmek isteyen kanadı olarak algılamamız gereken topluluğun önemini Tayyip Erdoğan’a hatırlatmaktır.
7 Haziran’dan da önce, HDP’nin Diyarbakır mitingine saldırıyla başlayan bu süreçte, iki polise suikast, Suruç Katliamı, Gar Katliamı gibi büyük suçlar işlenmiş ve bunların hepsinin doğrultusu, “barış ve kardeşlik” isteyenlere savaş açmak, AKP ile MHP’yi birbirine yakınlaştırmak olmuştur. Tayyip Erdoğan, bu süreçte o “biz”in politik liderliğini bile isteye üstlenmiştir.
Öyleyse, dünkü programda kayıtlara geçirilemeyen şeyi soralım:
“Siz” kimsiniz Süleyman Soylu?
“Siz” hangi kirli ekibin parçasısınız?