“Liposuction yaptırdım, fazla yağlarımı aldırdım.”
Çok değil, bundan daha birkaç sene önce, uluorta kuramazdım böyle bir cümleyi. Hele böyle bir köşe yazısında dile getirmek falan, Allah muhafaza.
Utançtan ya da medeni cesaret eksikliğinden değil. Türkiye’nin en cesur kalemlerinden biri olduğumu herhalde kimse inkar etmeyecektir. Toplumda böyle bir “duygu” yoktu da ondan.
Farklılık duygusu. Ayrıcalık duygusu. Lüks duygusu. “Sense of luxury” şekerim!
Türkiye artık değişti. Türkler cesaretlendi. Yaşam kalitesi yükseldi. Lüks, hayatımızın bir gerçeği, ayrılmaz bir parçası haline geldi. Yatlar, katlar, özel uçaklar sıradanlaştılar. Diyanet’e kadar ulaştılar. Eskiden lüks sayılanlar hayatımızın olağan ürünlerine dönüşürken, yeni lüksler belirdi.
Ve işin ekonomisi: Lüks tüketim sayesinde sadece o lüksü tüketenler değil, bu tüketime dönük üretim yapan yüzlerce, binlerce kişi gelir kazanıyor şimdi. Hem onlar hem ülke kazanıyor, zenginleşiyor. Lüks lüksü doğuruyor, pasta büyüyor. İşte bu gerçek, yeni idrak edildi.
O yüzden lüksün varlığı, görünürlüğünün artması yadırganmıyor artık.
Sözlerimiz de, yaşadıklarımız da, yazdıklarımız da, köşelerimiz de bu şekilde rahatladı.
Dileyen, evindeki tuvaleti altınla kaplatabiliyor mesela. Dileyen pırlantayı tercih ediyor. Kimse de tutup buna ısraf ya da görmemişlik demiyor. Yadırgamıyor, dışlamıyor, ötekileştirmiyor. İşte Yeni Türkiye bu.
Ben de liposuction yaptırdığımı rahatlıkla yazabiliyorum artık. En sevdiğim, sık gittiğim lüks mekânları tüm içtenliğimle paylaşabiliyorum. En beğendiğim lüks markaları, hem de ballandıra ballandıra anlatabiliyorum.
Yiyorum, içiyorum, yaşıyorum. (editöre nöt: nöt, nöt, burada, “yiyorum, içiyorum, sıçıyorum” yan anlamı çok güçlüyse, çıkaralım, patron kızmasın sonra.) Gustomu geliştiriyorum. Geziyorum, eğleniyorum, hayatın tadını çıkarıyorum bir yandan da. Bunun sadece bana değil, herkese yaradığını biliyorum.
Ekonomik bilincin ardından kültürel bilinç de gelişiyor şimdi.
O eski gri günlerde, sol cenahta dendiği gibi belki: Ekonomi şeyi belirliyor. (editöre not: neyi belirliyordu yahu? böyle paralel yapı gibi bir şeydi ama tam paralel de değildi!)
Bu kültürel iklimde gizlimiz saklımız yok, hayatımız var artık. Tüm albenisiyle çırılçıplak paylaştığımız.
Ve buna saldıran eski kafalı solcular da var maalesef hâlâ. Yok efendim, benim her gece Zarife yahut Lacivert’e gitmemden millete neymiş. Yok efendim, tuvaletini altın yahut pırlantayla kaplatan zenginler yüzünden sokaktaki çocuk açmış. Yok efendim,“aynı bokun laciverdi”ymiş de falanca vali, makam tuvaletini altınla kaplatacak kadar nasıl ifrada varabilir, nasıl böyle lükse düşermiş. Aynısı sarayda da varmışmışmış. Hep bildiğiniz dinozorca laflar işte…
İyi bakın buraya ey solcular. İyi bakın bana.
“Liposuction yaptırdım, fazla yağlarımı aldırdım.” Var mı bir diyeceğiniz buna?! (editöre not: buraya şöyle, “aldırma gönül aldırma”lı bir espri yerleştirebilir misin şekerim. ıkındım, sıkındım ama bir türlü çıkaramadım.)
Şükredin ve bokunu yiyin siz o zenginlerin ve politikacıların. Onlar, onların yaptığı harcamalar sayesinde ekonomi kalktı ayağa. Onların yarattığı düşünsel dönüşümle çoğulcu bir kültürel iklim yeşerebildi bu toplumda.
Evet! Yiyin şimdi.
Evet, size söylüyorum ey eski kafalılar: “Liposuction yaptırdım, fazla yağlarımı aldırdım.”
“Vatandaş yağ alacak para bulamıyor” demeyi bırakın, gelin bunları da yiyin.
Öbür altın kaplamalı şeydeki boktaaaan mamanızı hiç söylemiyorum bile.
Onu zaten çoktaaaaaan yediniz...