“Kalan yaşamını köprüden suya atan” şair

Dünyanın geleceği için bir umut var mı sorusuna yanıt arıyordu Celan. Bulamadı. Bulamadığı için de terk edip gitti dünyayı. Şiirlerinde herkese sorduğu soruyu bu kez de Heidegger’e sormak istemişti.

Paul Celan sıkıntılı bir şairdi. Bunalımlara düşmeden yaşanabilecek, geçiştirilebilecek, tek düze bir hayat da o yıllarda mümkün değildi zaten. Celan gibi, derinliği yazdığı her şiirle besleyen, büyüten hüzünlü bir şair için ise imkansızdı. Annesi babası toplama kamplarında öldürülmüş, kendisi de 18 ay, yani savaşın sonunda kurtarılana kadar kampta taş kırmış bir şairden söz ediyoruz.

Paul Celan’ın ilgiyle izlediği okuduğu birbirinin zıddı iki filozof vardı. Adorno ile Heidegger. Adorno Hitler iktidara gelince ülkesini terk etmek zorunda kalmış, Frankfurt Okulu’nun önde gelen ismi, Heidegger ise bir dönem nazilerle iş birliği yapmış bir filozof ya da düşünür-Almanca Denker. Celan’ın Heidegger’e ilgisi filozof üzerine doktora tezi yazmakta olan sevgilisi İngeborg Bachman nedeniyledir büyük olasılıkla.

Paul Celan, Hitler döneminde Freiburg Üniversitesinde Rektörlük yapan, gönülden desteklemediğini belgelere karşın ısrarla söylese de nazi partisine üye olmayı kabul etmiş düşünürle “Denker”le neden buluşmak, konuşmak istemişti, bilmiyoruz; yalnızca o buluşmadan önce ve sonra yazdığı iki şiirden yola çıkarak bu konuyu anlamaya çalışıyoruz. Şiirlerden ilki Celan denildiğinde akla ilk gelen şiirlerden olan “Todesfuge - Ölüm Fügü” dür; diğeri adını Alman “denker”in ünlü kulübesinin bulunduğu “Todnauberg”ten almıştı. Peki Ölüm Fügü’nde “Alman bir ustadır ölüm gözleri mavi” diye anlattığı o değil miydi? Odur. Tanım tam yerindedir, zaten gizli de değildir. Yine de şair, savaştan sonra kapitalist dünyanın hızla rehabilite tezgahına sokup akladığı bu “düşünür -Denker”le buluşmak, konuşmak istemişti. Heidegger’in düşünceleri, felsefesi besbelli ki Celan’a yakın geliyor ama onun nazi geçmişi de rahatsız ediyordu. Bu buluşmayı ele alan James K. Lyon’un eserinin başlığı da sanırım bu nedenle “Tedirgin Sohbet”tir. (Everest Yayınları)

***

Aslında davet, 1967 Temmuz ayında Freiburg’da bir şiir okuma programına katılan Celan’ı Karaormanlar’daki kulübesinde konuk etmek isteyen Heidegger’den gelmişti. Bu görüşmeyi şiirsel bir dille, Türkçeye “Yüzyılım” başlığıyla çevrilen “Benim Yüzyılım - Mein Jahrhundert” adlı olağanüstü eserinde anlatan Günter Grass buluşmada neler konuşulduğunu kimsenin bilmediğini anlatır; “kulübede ne konuşulduğu veya konuşulmadığı sorusuna, sadece “Todnauberg şiirine işaret ederek yanıt verebildim” diye yazıyor. “Kulübedeki görüşmeyi hayalimde ne sıklıkla canlandırdığımı açıklamadım. Zira bir yeri olmayan şairle, ‘Almanya’dan bir usta’ arasında; sarı yıldızlı Yahudi ile Freiburg Üniversitesinin yuvarlak, fakat yok edilmiş parti rozetli eski rektörü arasında; açıkça söyleyenle söylemeyip susan arasında, ve durmamasıyla kendine öldü diyen canlı kalanla, Varlığı (das Sein’ı) ve gelen Tanrıyı bildiren (haber veren) arasında nice kelimeler bulunmalıydı, ama bir tane bile bulunmadı” diye yazdı. (Gendaş Kültür, çeviri: Nihat Tezeren, s.227) Grass’ın yorumu Celan’ın bu görüşmeden bir umut bir beklenti içinde olduğudur; bundan sonrası için bir umut. Gerçek bir “Kehre” gerçek bir dönüş beklentisi. Celan 1970 Nisan’ında Grass’ın anlatımıyla “Heidegger’den umduğu sözü almadan, kalan yaşamını Paris’te bir köprüden aşağıya suya attı.” (Age. s.231)

***

Celan Heidegger’in felsefesi ile nazi geçmişi arasındaki “çelişkiyi” çözemedi. Heidegger 1976’da öldü. Celan’dan 6 yıl sonra. Nazi işbirlikçiliği nedeniyle yargılanmayan filozof ya da düşünür, 1966’da Der Spiegel dergisine konuşmuş, nazilerle ilişkisini anlatmış, daha doğrusu kendini temize çıkarmak için Der Spiegel’in pek uygun sorularını yanıtlamış ama söyleşinin ölümünden önce yayımlanmasına da izin vermemişti. Celan bu söyleşiyi okuma fırsatı bulamadı. (Prof. Heidegger 1933’te ne oldu? YKY)

Dünyanın geleceği için bir umut var mı sorusuna yanıt arıyordu Celan. Bulamadı. Bulamadığı için de terk edip gitti dünyayı. Şiirlerinde herkese sorduğu soruyu bu kez de Heidegger’e sormak istemişti. Büyük olasılıkla radikal Fransız varoluşçularıyla karıştırılmak istemediği için, Sartre’la yıldızı hiç barışmamıştı örneğin, Varoluşçu olduğunu kabul etmeyen Düşünür’ün-Denker’in, “dünyaya atılmış insan - dasein” felsefesi yakın geliyordu belki Celan’a. İkinci Dünya Savaşı sonrasında “Auschwitz’den sonra şiir yazmak barbarlıktır” diyen ve Heidegger’i sert bir şekilde eleştiren, onun felsefesi ile nazilik arasında teoriyle pratik gibi bir ilişki bir illiyet rabıtası bulunduğunu öne süren Adorno’ya artık şiir yazılamaz dediği için tepki duyuyordu. Adorno artık şiir yazılamaz söylemini bir daha yinelemedi, “biraz abartmış olabilirim” bile dedi…

Celan ise, şiir asıl şimdi yazılır diyenlerdendi.

***

Bilinen bir şeydir; güncel olan geçmişin gölgesinde büyür, ama gölge de ışığın eseridir. Peki bu yazının güncel politikayla bir ilişkisi var mı? Hayır yok. Yalnızca geçmişini inkâr eden “düşünürlerle” ve onların felsefi bir anlam yüklenmiş “Kehre”leriyle, keskin dönüşleriyle ve umutlarını yitirmiş olsalar da yazmayı sürdüren şairlerle ilgilidir bu yazı…