Kadınlar, parçalanarak ölür...

Kadın olmak zordur. Hele bir de ortada savaş ve yoksulluk varsa... Savaşlardan her zaman en çok kadınlar zararlı çıkar. Çiçekli bir yoldan girdikleri serüvenlerini gözyaşlarıyla dolu bir yoldan çıkarak tamamlarlar. "Kadınlar, parçalanarak ölür." derler. Ya parça parça ya da dikilmiş, yamanmış olarak.

Kadın olmak, zordur. Dünyanın neresinde olursanız olun mücadele gücü ister. Kadın, kimi zaman cinsiyetinden dolayı aşağılanır, hor görülür. Kimi zaman tacize / tecavüze uğrar, kimi zaman ekonomik bağımsızlığını kazanmış olsa da bedel öder. Özgürlüğü ahlaksızlık, fikirlerini müdafaa etmesi ukalalık, üretime katılması yüzsüzlük sayılır. Kadın olmak zordur. Babanızın kuzeni tarafından defalarca tecavüz edilebilir, öldürülebilirsiniz, cesediniz ormanda bulunabilir. Evinize internet kurmaya gelen birisi tarafından koli bandı ile bağlanarak tecavüze uğrayabilirsiniz. Arkadaşınızla gezdikten sonra evinize dönerken dolmuştaki son yolcu olduğunuz için saldırıya uğrayabilirsiniz.

Dengesizin biri 'Bana kimse hayır diyemez,' söylemiyle yahut o gün şort giydiniz diye sizi hastanelik edebilir, dahası ana akım medya bu haberi yaparken 'giydiği elbisenin dekoltesinden aldıkları cesaretle' gibi sözcükler kullanarak saçmalayabilir.  Ne de olsa her kadını potansiyel av olarak gören bir zihniyet ve bu zihniyetin güç aldığı "Kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek!",  "Tecavüze uğrayan doğursun, devlet bakar!", "Kadın iffetli olacak, herkesin içinde kahkaha atmayacak!" gibi söylemler var.

Hele bir de ortada savaş varsa kadının çektiği çile katmerlenir. Savaşlardan her zaman en çok kadınlar zararlı çıkar. Gençler ölür, şehirler sabahtan akşama dek bombalanır; yiyecek, içecek, temiz su bulunmaz; kadınlar tecavüze uğrar, kendini kurtarabilenler göçe zorlanır. Bakın, Avrupa - Akdeniz İnsan Hakları Ağı Suriye'de çatışmaların başladığı 2011 yılının Mart ayından bu yana 6000 kadar kadının tecavüze uğradığına, bu kadınların evlerini terk etmek zorunda bırakıldıklarına işaret ediyor. Hazırlanan raporda kadınların çocuklarıyla birlikte canlı kalkan olarak kullanıldığını, kaçırıldığını, işkenceye maruz bırakıldıklarını vurguluyor.

Kadın olmak zor. Dünyanın neresinde olursanız olun çok zor. Hele bir de ortada savaş ve yoksulluk varsa... Kore asıllı Amerikalı yazar Min Jin Lee "Paçinko" adlı romanında II. Dünya Savaşı'nın öncesinde ve savaş boyunca Kore'de yaşananlara ışık tutarak bu süreçte en çok kadınların ezildiğini anlatır. 1900’lerin başında, sevgi dolu, kızının ve karısının deyimiyle 'hiçbir babaya benzemeyen', Koreli, engelli bir balıkçı olan Hoonie’nin kızı Sunja, evlerinin yakınındaki deniz kıyısında karşılaştığı zengin bir yabancıya âşık olur. Bu gizemli adam, genç kadını büyüleyerek baştan çıkarır ve Sunja hamile kalır. Hamileliğini âşık olduğu adama açıkladığında Sunja kötü bir sürprizle karşılaşır: Sevgilisi evlidir. Ailesini bu planlanmamış hamilelikle utandırmak istemeyen Sunja, kurtuluşu genç ve hasta bir din adamının onu Japonya’ya götürmeyi teklif edişinde bulur. Sunja, evini terk etmesi ve oğlunun nüfuz sahibi babasını reddetmesi anlamına gelen bu kararı aldığında kuşaklar boyu sürecek dramatik bir destanı da başlatmış olur.

"Paçinko", başlangıcından itibaren kadınların o dönemlerde ve daha sonrasında yaşadığı acıları, baskıyı, çaresizliği ama aynı zamanda mücadele gücünü okuyucusuna hissettirir. Yazar Min Jin Lee, kadınların azmini, arkadaşlıklarındaki bağı ve bireysel eylemlerinin gücünü, her şeye rağmen nasıl ayakta kalabileceklerini sinematografik biçimde gösterir. Karakterlerinin acılarını küçümsemediği gibi yüceltmez de. Aksine empatik bir bakış açısı sunarak karakterlerinin tüm zorlukların ortasında nasıl gelişmeye ve birbirlerini sevmeye uyum sağladığına dikkat çeker.

Kitabın adı da önemli bir metafor olarak seçilmiştir. Kore’den Japonya’ya gelip yeni bir hayat kurmaya çalışan insanların en kolay iş buldukları atari salonlarındaki ünlü Japon oyununun adı Paçinko'dur. Eğlence amaçlı kullanımının yanında kumar için de kullanıldığından bir Paçinko salonunda çalışmak, ilerlemek isteyen bir Koreli için tipik bir iş olarak kabul edilir. "Hayat, seni itip kakmaya devam edecek ama sen oynamaya devam etmelisin." cümlesinden hareketle Lee'nin romanında tüm aile üyeleri çoğu zaman güçlü olanların yönlendirmeleriyle seçimler yapar, hayatın koluna asılırlar, kaybetseler de ayakta kalmanın bir yolunu bulmaya çalışır, oyuna geri dönerler. Lee, Amerikan Rüyası'nın salt bir rüya olduğunun altını çizse de, farklı görüşleri de yansıtmak ve o dönemin biçareliğini vurgulamak istediğinden olsa gerek satır aralarında komünizm karşıtlarının cümlelerine de yer verir.

Kadın olmak, zordur. Dünyanın neresinde olursanız olun mücadele gücü ister. Kadın, kimi zaman cinsiyetinden dolayı aşağılanır, hor görülür. Kimi zaman tacize / tecavüze uğrar, kimi zaman ekonomik bağımsızlığını kazanmış olsa da bedel öder. Özgürlüğü ahlaksızlık, fikirlerini müdafaa etmesi ukalalık, üretime katılması yüzsüzlük sayılır. Kadın olmak zordur. Hele bir de ortada savaş ve yoksulluk varsa... Savaşlardan her zaman en çok kadınlar zararlı çıkar. Çiçekli bir yoldan girdikleri serüvenlerini gözyaşlarıyla dolu bir yoldan çıkarak tamamlarlar. "Kadınlar, parçalanarak ölür." derler. Ya parça parça ya da dikilmiş, yamanmış olarak.


Künye:

- Paçinko, Min Jin Lee, Çev: Kübra Tekneci, Epsilon Yayınları, 2022.