40. İstanbul Film Festivali ulusal yarışmaları kapsamındaki Ulusal Belgesel Yarışması, 22 Mayıs – 2 Haziran tarihleri arasında pandemi koşullarında çevrimiçi yapılan gösterimlerle gerçekleşti. Bu yılki belgesel seçkisi genel ortalaması itibarıyla hem İstanbul Film Festivali’nde hem de muadil festivallerde izlemeye alıştığımız belgesel seçkilerinden zayıf olsa da yine de bellekte kalıcı kimi belgeseller içeriyordu.
Bu yılki seçkide beni en çok etkileyen belgesel, şair Arkadaş Z. Özger hakkındaki Merhaba Canım oldu. Özger’in yaşamında önce, üniversite yıllarında öğrenci eylemlerine aktif olarak katıldığı döneme odaklanılan ve bu yıllardan baki kalan politik şiirlerinin anımsatıldığı belgeselde daha sonra Özger’in şiir külliyatının bütününe bakıldığında dönemin diğer öne çıkan politik şairlerinkinden nasıl farklı olduğu vurgulanıyor ve bu nokta yavaş yavaş Özger’in cinsel yönelimine –eşcinselliğine- ilişkin ‘iddia’ ve ‘tahminlerle’ kanımca bir hayli aydınlatıcı biçimde bağlantılandırılıyor. Burada Özger’in eşcinselliğine ilişkin ‘iddia’ ve ‘tahmin’ ibarelerini kullanmamın sebebi, müteveffa sanatçının bu konuda kendi yaşamında açık bir beyanının olmamasından ibaret; belgeselde sunulan donelerin ışığında şahsi kanaat olarak bu konuda bir tereddüdüm yok. Merhaba Canım, cinsel yönelimini açıktan yaşayamayan; hatta, kim bilir belki de özel hayatında dahi platonik ilişkilerin pek ötesine geçiremeyen genç bir bireyin yalnızlığını çok net biçimde duyumsatan bir çalışma. En iç sızlatıcı yönlerinden biri ise, açıktan yaşayamadığı cinsel yöneliminin yakın çevresi tarafından hissedilmesi ve bu yüzden dönemin sol çevrelerindeki tanıdıklarının bazılarının da, belgeselde bugün mahcubiyet içinde itiraf edildiği üzere, onunla aralarına mesafe koymuş olmaları...
1999’da Hizbullah tarafından katledilen Konca Kuriş’e ithaf edilen ve onun yaşamını, düşüncesini, mücadelesini aktararak başlayan, sonrasında günümüzün “Müslüman feministlerini” kendi ağızlarından tanıtan Hem Müslüman Hem Feminist, üzerinde düşünmeye, tartışmaya değer malzeme sunan bir belgesel olarak seçkideki dikkate değer çalışmaların bir diğeriydi. Güneşte Bir An (A Moment in the Sun) ise güneş enerjisinin potansiyelini tanıtma adına güneş enerjisi ile çalışan dört kişilik bir bisiklet geliştirmiş bir bilim insanının bu uğurda yıllara yayılmış ama zamanında kurumsal olarak takdir ve destek görmemiş zorlu mücadelesini ve inatçı kişiliğini ekrana getiren, seçkideki bir başka ilginç belgeseldi.
Öte yandan yarışmada jüri tarafından En İyi Belgesel seçilen Anima, insanın, hayvanlar üzerindeki tahakkümünü, hayvanları çok yönlü sömürü nesnesi olarak kullanmasındaki zalimliği bir dizi çarpıcı epizodla ekrana getiriyor. Ancak belgesele adını veren kavram ile belgeselin içeriği ve derdi arasında bir bağ varsa bu, belgeselde net biçimde ortaya konulamıyor; ayrıca çekimi Dersim’de gerçekleştirilmiş son epizodun öncekilerle farklılığa işaret etme iddiasıyla belgeselde yer bulduğu hissedildiğinden belgeselin kültürel özselcilikle malul oluşu da bir başka ve esas sorunlu yönü.