Geçen haftaki yazımızda, büyüme ile enflasyon arasında daha çok gelişmiş ülkeler için geçerli olan, ancak Türkiye ekonomisi için geçerli olmayan bir ilişkinin, enflasyonla mücadele etmedeki başarısızlığı kamufle etmek amacıyla nasıl kullanıldığını anlatmaya çalıştık. Bu haftaki yazımızda ise bu kamuflaj faaliyetlerinde sıklıkla kullanılan enflasyon ile işsizlik arasındaki ilişkileri anlatmaya çalışacağız. Bu amaçla önce birkaç soru-cevap ile ana akım makroiktisat literatüründe bu iki değişken arasındaki ilişkilere dair teorik tartışmaları anlamaya çalışalım.
Soru: Ana akım makroiktisatta hangi gelenekler vardır?
Cevap: Ana akım makroiktisat literatüründe Klasik(1) ve Keynesçi olmak üzere iki gelenekten söz etmek mümkündür. Klasik gelenek, ekonomide devlet müdahalesini dışlayan, piyasaların kendi başlarına bırakıldıklarında her zaman en iyi sonucu yaratacağını iddia eden bir düşünce okuludur. Hatta bu iktisatçılar, krizleri sistemin doğal işleyişinin bir parçası olarak görürler. Bu gelenek içerisinde Neo Klasik iktisat, Paracılık ile 1980’li yıllarda oldukça popüler olan yeni Klasik İktisat ve Arz Yönlü İktisat gibi düşünce okullarını saymak mümkündür.
Ama kazın ayağının öyle olmadığı 1929 Büyük Buhranı’yla birlikte anlaşıldı. Bu dönemde popüler olmaya başlayan Keynesçi iktisadi(2) düşünce , Klasik düşüncenin aksine, sistemi yeniden istikrara kavuşturmak için devlet müdahalesinin zorunluluğunu kabul etmiştir. Keynesçi politikalar kapitalist sistemin “altın çağı” olarak bilinen döneminde başat politikalar olarak uygulanmıştır. Keynesçi gelenek içerisinde de Neo-Keynesçilik, Yeni Keynesçilik ve Post-Keynesçilik gibi versiyonlar vardır.
Soru: Enflasyonla işsizlik arasında bir ödünleşme var mıdır?
Cevap: Makroiktisatta enflasyon-işsizlik ilişkisi Phillips eğrisi kullanılarak açıklanmaya çalışılır. Phillips eğrisine göre enflasyonla işsizlik arasında ters yönlü ilişki, yani bir ödünleşme vardır. Bu eğriye adını veren A.W. Phillips adındaki iktisatçı, parasal ücretlerin değişme oranı ile işsizlik oranı arasındaki ilişkiyi Birleşik Krallık için 1861–1957 yılları arasında incelemiş ve bu iki değişken arasında negatif korelasyon bulmuştur. Buna göre işsizlikteki artış ve azalışlar ile ücretlerdeki artış ve azalış arasında yakından bir ilişki vardır. Bu ters yönlü ilişkinin 1950’li ve 1960’lı yıllarda gözlendiğini söylemek mümkündür.
Buna karşılık, 1970’li yıllarda kapitalist batı ekonomileri, büyük oranda petrol fiyatlarındaki ani artışlar sonucu stagflasyon adını verdiğimiz, yüksek enflasyonla yüksek oranlı işsizliğin bir arada görüldüğü bir döneme girdi. Bu dönemde eğrinin yansıttığı enflasyon-işsizlik ödünleşmesi görülmemeye başlandı. Phillips eğrisi, “uzun vadede işsizlik ve enflasyon arasında bir değiş tokuş olmadığını” savunan Paracı iktisatçılar tarafından eleştirilmeye başlandı. Onlara göre uzun dönemde toplam arz sabit ve fiyat değişmelerinden etkilenmediği için, iddia edilenin aksine, Phillips eğrisi düşey eksene paralel bir doğru biçimindedir.
Soru. İşsizlik ile enflasyon arasında neden ödünleşme vardır?
Cevap: Bir ekonomide toplam talebin artmasıyla birlikte, Reel Gayri Safi Yurt içi Hasıla (GSYİH) da artmaya başlar. Bu yüzden firmalar daha fazla işçi çalıştırmakta ve işsizlik düşmektedir. Ancak ekonomi tam kapasitesine yaklaştıkça enflasyonist baskılar oluşmaya başlar. İşsizlik oranı düşük düzeylerde iken, işçiler daha yüksek ücret talep ederler. Bu da ücret kaynaklı enflasyonda artışa neden olabilir. Ayrıca, firmalar artan talep nedeniyle fiyatlarını yükseltebilirler. Sonuçta, işsizlik azalırken enflasyonun daha yüksek olduğunu görürüz.
Soru. Phillips eğrisi ilişkisinin ne tür politika çıkarımları vardır?
Cevap: Phillips eğrisi, politika yapıcılarının enflasyonla veya işsizlikle mücadelede öncelik konusunda bir tercih yapabileceklerini ima eder. Örneğin, eğer bu eğrinin ifade ettiği gibi, enflasyonla işsizlik arasında bir ödünleşme varsa, politika yapıcıları iktisadi büyümeyi artırmak ve enflasyonu düşürmek amacıyla maliye ve para politikaları gibi talep yönetimi politikalarını kullanabilirler. Bu kapsamda toplam talebi canlandırmak iyi bir çözüm olabilirdi.
Türkiye’de işsizlik ile enflasyon arasında bir ödünleşmeden söz etmek olası değildir!
Türkiye’de enflasyonla işsizlik arasında Phillips eğrisinin ima ettiği ödünleşmeden söz etmek bir yana, herhangi bir belirgin ilişkiden söz etmek mümkün değildir. İzleyen grafik, tüketici enflasyonu ile gerçek işsizlik oranını en yakın yansıtan atıl işgücü oranının(3) 2014 yılının Ocak ayı ile 2021 yılının Haziran ayları arasındaki değişimlerini göstermektedir. Grafiği 2014 yılının Ocak ayında başlatmamızın nedeni, atıl işgücü oranı ile ilgili verilerin bu tarihte başlamasıdır.
Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK).
Grafikten de rahatlıkla görüldüğü gibi, 2018 yılının Mart ayına kadar iki oran hemen hemen aynı değişime sahip. 2018 yılının Mart ayı ile 2019 yılının Ekim ayı arasında az da olsa değişen değişme eğilimleri, 2019 Ekim ayıyla birlikte tamamen Phillips eğrisinin öngördüğünün aksine, birlikte artışa dönüşmüştür. Arada işsizliğin düştüğü ve enflasyonda artışın devam ettiği aylar da vardır. Örneğin, 2021 yılının Ocak ayından beri TÜİK’e göre işsizlik oranı sürekli azalmaktadır. Enflasyonla işsizlik arasında var olan ilişkinin yönü konusunda ortalama bir gözleme sahip olmak için izleyen grafikte yer alan serpilme diyagramını kullanıyoruz. Bu serpilme diyagramında, düşey eksende aylık yüzde tüketici enflasyon oranı, yatay eksende ise yüzde gerçek işsizlik oranı (atıl işgücü oranı) yer almaktadır.
Kaynak: TÜİK
Grafikten de rahatlıkla görüldüğü gibi, Phillips eğrisinin öngörüsünün ve bizde politika yapıcılarının ön kabullerinin aksine, son zamanlarda Türkiye’de enflasyon ile işsizlik arasında ters yönlü ilişki yerine, çok belirgin olmasa bile, pozitif bir ilişki vardır. Yani artan işsizlik ile artan enflasyon birlikte gözlenmektedir. Demek ki, enflasyonun maliyeti, artan işsizlik ya da istihdam kayıpları değilmiş! Faizi düşürme sevdasıyla “başkaları” için geçerli olan ilişkileri kullanmanın ve gün gibi ortada olan başarısızlıkları kamufle etmeye çalışmanın kimseye bir yarar sağlayamayacağı herkesin malumu! Boşuna dememişler, “Güneş balçıkla sıvanmaz.” diye! Ayrıca bilin ki hem enflasyonu hem de işsizliği azaltmak mümkündür. Yeter ki işi ehline bırakın ve gerçekliği olmayan ön kabullerle topu ortada sahada dolaştırmaktan vazgeçin. Uygulanacak başarılı arz yönlü politikalarla, ücret enflasyonuna neden olmadan yapısal işsizliği azaltmak mümkündür. Üstelik herkesin bildiği bir şeyi tekrar anımsatmakta yarar vardır: Büyümenin sürdürülebilir olması halinde enflasyon düşük kalacaktır.
(1)Başta Adam Smith olmak üzere, David Ricardo ve John Stuart Mill gibi iktisatçılar önemli Klasik figürler olarak bilinir.
(2)Bu düşüncenin öncüsü ise John Maynard Keynes’tir.
(3)LU4: Atıl İşgücü Oranı = [(Zamana Bağlı Eksik İstihdam + İşsiz + Potansiyel İşgücü) / (İşgücü + Potansiyel İşgücü)] * 100.