İki Şafak Arasında’da insanın kanını donduran kapitalist portreleri
Gözü kara kapitalist ailenin, Türkiye burjuvazisinin içinde yaşadığımız dönemde en fazla yükselen, serpilen sosyal segmentinden, Anadolu’nun muhafazakar kesiminden bir aile örneği üzerinden yansıtılması ise filmin güncelliğini pekiştiriyor.
Geçen yıl festivallerde dikkat çeken yerli filmler arasında yer alan ve konusu, bir işyerinde işverenin ihmali sonucu gerçekleşen bir ‘kazayı’ (!) çıkış noktası alan İki Şafak Arasında geçen hafta sonu dijital platform Mubi’de erişime açıldı.
Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü dahil dört ödül kazanan İki Şafak Arasında’nın konusu her ne kadar bir “iş cinayetini” çıkış noktası olarak alsa da filmin odağında mağdur işçi yakınları değil, işveren aile yer alıyor, işçi yakınları yan karakterler olarak ekrana geliyorlar. Filmin baş karakteri, işveren ailenin Kadir adındaki genç oğlu. Muhafazakar ailesinden farklı bir karaktere sahip oluşu, örneğin Alevi bir genç kadınla evlenme planı yapması ama bunu babasına açmayı ertelemesi gibi tutumlarıyla izleyiciye yansıtılan Kadir, daha çok ağabeyi tarafından yönetilen tekstil fabrikasında, yurtdışındaki yabancı müşterilerle görüşmelerde İngilizce çevirmenlik yapmak gibi ikincil görevler yürütmektedir. Yurtdışına sipariş yetiştirilmeye çalışılan bir gün fabrikada gerçekleşen bir kaza sonucu bir işçi ağır yaralanır ve hastanede yoğun bakıma kaldırılır. Ailenin avukatı, işçinin ölmesi durumunda işveren tarafına hapis cezası verileceği uyarısıyla işçinin ailesine peşinen tazminat ödenmesi karşılığında işçi ailesinden işvereni cezai sorumluktan kurtaracak yazılı bir beyan alınması gereğini söyler. Kadir, çok geçmeden ailesinin bu süreçte kendisinden pek çok gerçeği sakladığını keşfedecek ve babasıyla ağabeyinin kurduğu planlar doğrultusunda hareket edip etmeme noktasında ikileme düşecektir…
Kısa filmleriyle tanınan senarist-yönetmen Selman Nacar’ın ilk uzun metraj çalışması olan İki Şafak Arasında’nın inandırıcılıkta sorun yaratan bir açmazı, “iş cinayetlerinin” kovuşturulmasının sürüncemede bırakılmasına, kamu vicdanını tatmin etmeyen şekilde gerçekleşmesine aşina olduğumuz ülkemizde, filmdeki işverenlerin adeta ertesi sabah içlerinden birinin bileklerine hemen kelepçe vurulacakmış gibi davranması. Bu noktanın ötesinde, İki Şafak Arasında’da Kadir’in babası ve ağabeyi üzerinden gözünü kar hırsı bürümüş ve aslında insana zerre kadar değer vermeyen, öte yandan öyle değillermiş gibi davranma riyakarlığı da sergileyen kapitalist portreleri, insanın kanını donduracak bir gerçekçilikle işleniyor. Gözü kara kapitalist ailenin, Türkiye burjuvazisinin içinde yaşadığımız dönemde en fazla yükselen, serpilen sosyal segmentinden, Anadolu’nun muhafazakar kesiminden bir aile örneği üzerinden yansıtılması ise filmin güncelliğini pekiştiriyor.
Adından da anlaşılacağı üzere konusu 24 saatlik bir zaman dilimi içinde geçen filmin anlatısının merkezindeki Kadir’in ise, ailesinin gerçek yüzünü gördüğünde yaşadığı en hafif ifadeyle şaşkınlık net biçimde izleyiciye geçirilse de bu durum karşısında bocalamasının ve geçirdiği gelgitlerin her birinin onun ruh dünyasındaki karşılıklarına aynı netlikte vakıf olamıyoruz. Filmin açık uçlu finalinin de böylesi bir anlatıyı sonlandırmak açısından en doğru tercih olduğunu düşünmüyorum. Ancak yine de İki Şafak Arasında, tüm artılarıyla eksileriyle, tüm zayıf ve güçlü yönleriyle yakın dönem Türkiye sinemasının izlenmeye, üzerinde düşünmeye, tartışmaya değer ürünlerinden.