Her 2 Temmuz ve Sivas’ta yürek yangını…

2 Temmuz’u yazdığım üç yazı oldu. Üçü de soL Portal yazarlığı yaptığım döneme aittir.

İlk yazı 2008 yılında yazdığımdır. Aşağıya alıntıladım. Nedenini de yazacağım.

İkinci yazı “Madımak davası mektubu” başlığını taşır ve 2012’nin Mart ayında yazılmıştır. Nihayet sonuncusu Haziran Direnişi sırasında 4 Temmuz 2013 de yazılmıştır. “An gelir” başlığını taşır ve Haziran Direnişi’yle ve Sivas-Madımak şehitlerine adanmış belki de epik-lirik karışımı bir şiir denemesidir…

Yazacaksan özgün bir yazı yazamazmıydın diye soranına şunu demeliyim: Bu yazı neredeyse istek üzerine buraya konulmuştur. Ben okunmadı ya da okunduysa bile kim hatırlar diye düşünürdüm. Oysa, ileti gönderen ve benden buraya alıntıladığım yazıyı nasıl bulup da okurum diye soran arkadaşlar olmuştur. Hem de bunlar, dün gelen birden fazla istek yazıları olarak peşpeşe sıralanmıştır.

Madımak katliamının ve bu gerici kalkışmanın ben de özel anıları da vardır. Bu yazı ona da dokunmaktadır.

Yazıların tümünün bağlantılarını sona koyuyorum. Meraklısına not olur…

Bu yazıyı da, okurların hoşgörüsünü dileyerek bir daha not ediyorum. Böylece yazı ilk defa okuyacak olanla bir daha buluşmuş olur…   

***

Bu yazı, sayfadaki yerine asıldığında, yüreğimizin derinlerinde kanayan bir yaranın yeni bir yıl dönümüne erişilmiş olacak. Bu yazı, Sivas dahil, yitirilen nice canlar için ve bir de, İnci ve Huriye için yazıldı...

2 Temmuz 1993, bu herhangi bir tarih değildir... 

Bugün ise, işte, yukarıdaki tarihte, Sivas'ta katledilen canların ve yaratılan bu insanlık dramının 15. yıldönümüdür.

Sivas katliamı, kuşkusuz bir insanlık ayıbı olarak toplumsal tarihe mal oldu. Bu vahşetin bir milliyeti ve teokratik inanışa ilişkin bağı varmıydı (?) diye sorgulanacak olsa, yanıtı, kuşkusuz bir görüntü olarak vardı, olmalı! 

Öyle bir görüntünün var olması özel bir anlama gelir mi? Şunu, doğru saptamak gerek. Emperyalizmin azgın gerici ortak damarından sulanan bir kalkışmadır Sivas Faciası. Emperyalizm, şimdiye değin farklı coğrafyalarda, farklı milliyetlere ait kimlikler ve farklı dini inançlardaki pek çok taşeron aktörü, ilericiliğe, toplumculuğa karşı pek çok kez kullanmıştır ve bu hempa tezgah, yeni ortak ayıbın yansıması ve bir ürünü biçiminde, 15 yıl önce, bir kez de Sivas'ta yaratılmıştır. Tıpkı daha önceleri Kahramanmaraş'ta, Yozgat'ta olduğu gibi. Tıpkı şimdilerde Irak'ta, Filistin'de sürdürüldüğü gibi. Tıpkı Vietnam'ı kana boyadığı gibi. Tıpkı Alman faşizminin işlediği cinayetler gibi. Tıpkı bütün tıpkılardaki ortak insanlık ayıplarının, o ayıpların ardındaki sınıf çıkarlarının ve bunun emeğe, emekçiye dayatılmasının küresel benzerliklerini içinde taşıması gibi.

Yok edilen, katledilen insanların kimlikleri ve inançları orda, burda, dünya coğrafyasında değişti. Sınıfsal nedenleri ve cürümün işlendiği sınıflara karşı yaşatılan vahşetin boyutları değişmedi...

Bunları, yazmak, çizmek ve hatırlamak aydın sorumluluğudur. Bu sorumluluk gericilikle, yani özünde emperyalizmle mücadeleyi icap ettirir...

Bir defa bu coğrafyadaki, değil uzak, yakın tarihin makus talihi bile, nisyan ile maluldur. Bu makus talih, insanlık tarihi, toplumsal tarih olarak yenilmek, yenilenmek durumundadır. Yani bu bilinsin ve bu yıldönümü anlamında hatırlansın istedim...

Vahşetler yaşanırken, yönetilenler bağlamında olaya yakınlık iç kaldırmaz uzaktan duruş ise, pek de gönül aldırmazdır... Sonrası, bilinç altının labiretlerine gömülmek istenen bir kaçıştır. Yani ve kısacası, orada, öylece durduğu bilinse bile hatırlanmak istenmez ve kuru bir üzülmekten başka, elden bir şey gelmemesinin derin sağırlığına olaylar terk edilir gider. Doğrusu, bu egemenlerin pek de işine gelir ve süreç, toplumsal belleklerin çarpıtılıp, başkalaştırılmasına değin sürer gider. Bu da hatırlansın istedim...

Sonra, adlarını belleklere şerh düşerek katledilen 35'leri anmak istedim....

Ahmet Öztürk (21, Otel Görevlisi-sivas); Ahmet Özyurt (21, Sanatçı); Asaf Koçak (35, Karikatürist); Asım Bezirci (66, Yazar-Eleştirmen); Asuman Sivri (16, Sanatçı); Behçet Sefa Aysan (44, Hekim-Ozan); Belkıs Çakır (18, Sanatçı); Carina Cuanna Thuijs (23, Konuk-Hollanda); Edibe Sulari Ağbaba (40, Konuk-İsviçre); Erdal Ayrancı (35, Yönetmen); Gülender Akça (25, Sanatçı); Gülsün Karababa (25, Sanatçı); Handan Metin (20, Sanatçı); Hasret Gültekin (23, Şair, Sanatçı, Şelpe tekniğinin önderi müzisyen); Huriye Özkan (22, Sanatçı); İnci Türk (22, Sanatçı); Kenan Yılmaz (21, Otel Görevlisi-Sivas); Koray Kaya (12, Çocuk); Mehmet Atay (25, Sanatçı); Menekşe Kaya (17, Sanatçı); Metin Altıok (52, Ozan-yazar); Muammer Çiçek (26, Sanatçı); Muhibe Akarsu (35, Konuk- Muhlis Akarsu'nun eşi-Ankara); Muhlis Akarsu (45, Halk Müziği Sanatçısı); Murat Gündüz (22, Sanatçı); Nesime Çimen (67, Şair, Sanatçı, Üç telli curanın son ustası, halk ozanı); Nurcan Şahin (18, Sanatçı); Özlem Şahin (17, Sanatçı); Sait Metin (23, Sanatçı); Sehergül Ateş (30, Sanatçı); Serkan Doğan (19, Sanatçı); Serpil Çanik (19, Sanatçı); Uğur Kaynar (37, Ozan-yayıncı); Yasemin Sivri (19, Sanatçı); Yeşim Özkan (20, Sanatçı)...

Madımak Oteli'ni yakan göstericiler içinden Ahmet Alan - (22 yaşında) ve Hakan Türkgil de o hengamede canlarını kaybetti, yani kimilerince 37'ler denilenlerin ikisi kendi ateşlerinde yandı bu da bilinsin dedim...

Geride, Pir Sultan Abdal şenliklerine katılmak üzere kente gidenler arasından, yazar, çizer, sanatçı kimlikleriyle toplumca adlarını bildiklerimiz ve adlarını yakıldıktan sonra öğrendiklerimiz kaldı...

Vahşetin ortasından, kendi dahil 51 yaralıdan birisi olarak çıkan Aziz Nesin'in anlatımları kaldı...

Yakılan Madımak Oteli'nin bugün altında Kebabçı Dükkanı açılması ile ilgili bir tartışma kaldı...

Bunlar bilinsin istedim...

Bir de, benim için anlamı olan bir yakınlık ve bir anıya not düşmek istedim..

Semah dönmek için Sivas ellerine giden Huriye Özkan ve İnci Türk, Eczacılık Fakültesinde, benim öğrencilerim idi.. Onları anmak ve belleğimdeki güzel suretlerine 15 yıl sonra, yeniden bakmak istedim...

Anıma gelince,... 

Arkadaşım, Akın Çubukçu Sivaslıdır. Eczacıdır. O tarihlerde Ankara Eczacı Odası Başkanıdır. Yaşamda ortak paylaşımlarımız, paylaşamadıklarımızdan fersah çok ötededir fazladır. Tanıyanı onu bilir de, bilmeyenleri için, okur için bir şerh düşmek gerekir. Hasan Hüseyin Korkmazgil'in şiirine konu olmuştur. Şair, Bedrettin Cömert'e , "duyuyormusun beni Bedrettin" diye seslenirken, Akın'dan bahseder. "Güneş toplamaktan gelmiş..." diye onu anar. 

Neden mi sorusuna yanıt, Akın, bilim insanıdır. Dağ tepe dolaşır, bitki çiçek toplar, onlar üzerine araştırma yapar. Ve şair baba da, onu işte böyle anar. 

Bir de Akın, Aydın Çubukçu'nun ağabeyidir. 93 Haziran'ından önceki günlerde, Akın beni arar. Kardeşi Aydın Çubukçu'nun şenliğin konuşmacılarından birisi olduğunu telefonda söyler. Sonra bana, Sivas'a beraber gidelim, bu şöleni beraber yaşayalım der. Hem Sivas'ı bana tanıtmak istediğinden dem vurur hem de yanan, yakılan, yaralananların dostluğuna, onlarla beraber olacağımız bir beraberlikte, paylaş ve tanış olalım ister. 

Aydın o sıralar, mapusluktan yenilerde kurtulmuştur...

Belleğimde kalan iz ise, içerinin özgürlüğünü, dışarının mapuslarına anlatırken, Aydın'ı dinlemeye daveti, icabet babında usa vurduruşumdur. Ağabey Akın'ın bu dileğini, işte önce sevinçle kabul edişim. Sonrası, bir "şans, talih, kader, kısmet oyunu" gibidir. Bir sayrılık, topumuzun gidişinde bir program değişikliğine neden olur. Gidemeyiz. Akın telefonda başka bir seferin sözünü verir. Sonra mı, gidilseydi, muhtemelen kalınacak Madımak Oteli'nin, televizyon ekranlarına yansıyan yağlı kara görüntüleri ile, Aziz Nesin'in görüntülü kayıtlarından arda kalan vahşet anlatılardır. Seyredilenler, anlatılar, kendini bir yandan anlatılmaz bir acı, hüzün ve öfkeye sardırırken, bir yandan da sayrılık tesadüfüyle kendi canını kurtarmışlığın dayanılmaz naifliğini duyumsamak, işin başka bir çetrefil yanıdır... 

Bugün perdeden geri kalan nedir?

Mutlak faşizmin, bilinçle ve bir maşaya dönüştürdüğü kıyamcıların elleriyle diri diri yakılanlardan arda kalan tarifsiz bir acı ve faciadır.....

Aydınlanmacılığa ve toplumculuğa karşı ekilen nefret tohumlarının, yoksul maşalar eliyle emeği, emekçiliği kana boyaması ve sermayenin kılının kıpırdamaması....

Yani ve özünde..... 

işte gericilik, 

işte sermaye düzenin, süreklilik olarak sağlanması, 

işte kapitalizmin kendi varlığına tehdit gördüğü her olgu karşısında faşizme sarılması...

Yani vahşetin, kuru bir mürteci girişiminden ziyade, düzenin kendisinin öz varlığını yansıtmasından başka birşey olmaması...

Bugün ve hala söz bitmedi,

Ama, işte şimdilik hepsi bu kadar... 

Yazıdan sonraki günlerin notu:

Tam da yukarıdakilere sayfa düşülmüş ve bunlar gündemde dururken 1 Temmuz'da, Türkiye krizinin derinliği, kimilerince tasavvurun ötesindeki bir çukura yuvarlanır oldu...

Ergenekon oyunu ve muadili tuluatlar, bir tek şeyi gösterir. Emperyalizm, bu coğrafyada, acil plan uygulamaları içine girmiştir. Cumhuriyet değerleri diye her ne varsa, bunu şöyle, böyle değerlendiren, dillendiren her kim çıkıyorsa, hatta geçmişte bu değerleri kapitalizme öykünmekte kurumsal, bireysel ittifak aracı olarak kılmış olsalar bile, bunlara karşı, faşizan yaptırımlar uygulamasının dozu arttırılmakta, bugün farklı frekanstan seslenmelerinin bedeli bu biçimiyle ödetilmektedir. Bu yaptırımların, aynı zamanda psikolojik boyutu da çok iyi bilinmektedir. Toplum, demokrasi retoriği ile korkutulmakta, terörize edilmekte ve kendi kafesinde titreyerek üç maymunu oynamaya zorlanmaktadır. Esasen, gericiliğe karşı duruş, bağımsızlık ve egemenliği savunma, kamuyu satıp, soğana çevirmeleri reddediş ve bunun yerli taşeronunun her gün deşifre edilmesi, emperyalizmin büyük abilerinin sabrını taşırmış ve Türkiye pürüzünün haledilmesi meselesi acilleşmiştir. O nedenle askeri olanlarının tamamen tasfiye edildiği süreçte, sivil darbe ampulünün yakılmasına izin verilmiştir. 

AKP Genel Başkan Yardımcısı Dir Mengi Mehmet Fırat (DMMF); ''Yargı kararlarına herkesin saygı göstermesi gerekir'' diyor. Hiç şüphe yok ancak ve yoksa "büyük abilerle beraber sinirimizi bozmayın, bildiğimiz meşrepte bu düzeni, kervanı yolda düzer gibi, bizden istenen suretine uyduracağız...." mı diyor... Ne dediği anlaşılıyor ne varki, anlaşılanı tanımlayacak en güzel cümle henüz yazılamıyor..

Bu karşı kılıç sallama, bakalım hangi dengeleri nasıl etkileyecek....

Ancak, gerçekte bir tek denge bulunuyor... Emekçiler, yurtseverler, Türkiye coğrafyasında ve tarihin bu gidişatında, terazinin kantarını dengesi için doğru tutturup, doğru tartmalıdır.

nuriabaci@gmail.com

Meraklısına Not: Sivas-Madımak yazıları:

Her 2 Temmuz ve Sivas’ta Yürek Yangını 

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/nurettin-abacioglu/her-2-temmuz-ve-sivas-ta-yurek-yangini-nurettin-abacioglu-939 (03/07/2008)

Madımak davası mektubu…

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/nurettin-abacioglu/madimak-davasi-mektubu-52696 (15/03/2012)

An gelir...

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/nurettin-abacioglu/an-gelir-75755 (04/07/2013)