Hep tahrik oldunuz!

Bizim ülkemizde anti-komünizm damgalı gericiliğin temel işlevi yıllardır sol ve ilerici güçlere saldırı olmuştur. 

Bizim ülkemizde gericilik, 1950 sonrası Türkiye’nin NATO’ya girmesi ile birlikte korunup kollanmış, ilerici ve sol gelişmenin karşısına dikilmiştir. 

Komünizmle Mücadele Dernekleri bu yıllarda kurulmuş, Fethullah Gülen Erzurum’da, Milli Görüş hareketinin önemli isimlerinden Recai Kutan Siirt’te bu derneklerle birlikte ortaya çıkmıştır. 

Bizim ülkemizde gericilik, ülkenin ilerici damarlarının kesilmesi için devletin, kapitalist devletin, emperyalizme köküne kadar bağlı bir düzenin ideolojisi haline getirilmiştir. Türk-İslam sentezi adıyla dayatılan bu kimlik 12 Eylül askeri cuntasının işidir. 

Bizim ülkemizde gericilik, askeri darbelerin kucağında büyümüştür. Gülen hareketinin çıkardığı Sızıntı Dergisi’nin ilk sayısında askerlere selam çakan giriş yazısını, bu yazının son paragrafını unutmuş değiliz. 

Bizim ülkemizde gericilik, düzenin, yani sömürü ve emperyalizme bağımlılık üzerine kurulan sistemin vurucu gücü, kitle desteği, parçası ve sonunda iktidara getirilen siyasi gücü haline gelmiştir. 

Bizim ülkemizde gericilik, ülkemizin kapitalist yoldan çıkmaması, ABD’nin başını çektiği emperyalist sisteme bağının kopmaması ve bunun için ilerici güçlerin gelişimini engellemenin misyonu ile yüklenmiştir. 

İşte bu yüzden, tam da bu yüzden, bizim ülkemizde gericilik, İslam adına, Peygamber adına, din adına adam öldürmüş, toplu katliamların ve provokasyonların maşası olmuştur. 

Tıpkı bugün Suriye’de yaşananlar gibi. Esad rejiminin İsrail ve başını ABD’nin çektiği emperyalizm çıkarları uğruna yıkılması ve güçsüzleştirilmesi için İslamcı radikallerin devreye sokulduğu gibi. 

Kardeştir bunlar, emperyalizm ve gericilik. 

Bu misyonun yerine getirilmesinin tek yolu, katliamların, provokasyonların ve öldürmelerin yolunun yapılması gerekiyordu. Bunun için, halkın galeyana getirilmesi için din ve dinin kutsallığı hep kullanıldı. 

Emeviler ve Abbasiler de, İslam adına kılıç kuşandılar. Ganimet ve işgal gaza idi, din adına yapıldı. Bugün İŞİD’e bakınız, Emevi dönemini anlayınız, aynıdır, benzerdir. Tarihi anlamanın kolay yoludur. 

Yaptıkları hep din adına idi, peygamber adına idi, kitap adına idi. Bunun için kutsal değerlere saldırı altında, tahrik var dediler, yerimizde duramıyoruz dediler. 

Hep tahrik oldular. 

Maraş’ta, resmi rakamlara göre 111 kişinin toplu katliamını, hamile kadınların öldürülmesini, bir bebeğin bacaklarından parçalanmasını buna bağlamışlardı. Tahrik olmuşlardı, sinemaya komünistlerin bomba koyduğu yalanını uydurarak... Tahrik unsuru yoksa, tahrik olmak için yalan ve oyun çoktu. Bu tahriğin kardeş kavgası yaratıp 12 Eylül askeri darbesine zemin oluşturduğunu artık çok iyi biliyoruz. 

Sivas’ta 35 insanın yakılarak katledilmesinde Aziz Nesin suçlandı. Aziz Nesin’e tahrikçi dediler, Ali Baba camiinin yakıldığı yalanını uydurdular. Tahrik var dediler. Daha Aziz Nesin tek kelime bile etmeden dağıtılan ve halkı galeyana çağıran gerici bildiri ortalıkta geziyordu. Ali Baba camiinde tek bir olay bile yoktu. Ancak tahrik olmak gerekiyordu, tahrik için her şeyi yaptılar, 35 insanı yaktılar. 

Turan Dursun öldürüldü. İslam dinini eleştirdi diye. Eleştiri onlar için tahrikti. 

Sosyal medyada Ömer Hayyam’ın bir dörtlüğünü paylaştı diye ülkemizin büyük sanatçısı Fazıl Say’a, tiyatro oyuncusu Barış Atay’a yapmadıklarını bırakmadılar. 

Kadınların kahkahasından tahrik oldular. 

Televizyonda kadın spikerlerin izlenmesini tahrik unsuru saydılar. 

Başı açık kadın, perdesiz ev gibidir ya satılık ya da kiralıktır diyerek, bu ülkede başı açık kadınlara küfür ettiler. Başı açık kadından bile tahrik oldular. 

Okullarda karma eğitimi bozmak için uğraşıyorlar.

Hrant Dink’in yazılarından tahrik oldular. Vurdular. 

Yılbaşı kutlamalarından rahatsız oldular, Noel Baba kuklaları yaktılar, temsili Noel Baba kovalayarak Yeniçeri kostümüyle sokaklarda koştular. Cumhurbaşkanı da bunlara özendi, Kaçak Saray’a yeniçerili asker dikti. İslam’a saldırı var dediler, kendileri başka bir dinin değerlerine saldırırken kimseden korkmadılar. Noel Baba’yı başkalarının kutsalı olduğunu ise hiç görmediler. 

Malatya’da Zirve yayınevi katliamı, Trabzon’da Rahip Santora cinayeti. Hıristiyanlara saldırdılar. 

Cemevi cümbüş evi diyerek, Alevilerin kutsal mekanlarına hakaret ettiler. Cemevi Aleviler açısından kutsal değil miydi? Sana gelince kutsal, sen yapınca din adına! Yıllardır ülkemizde Alevilerin cem ayinini, Aleviler açısından kutsal sayılan ibadet biçimini “mum söndü” iftirasıyla karaladılar, saldırdılar ama kimse onlara tahrik olduk demedi!

Hep tahrik oldular!

Çünkü siyasi emellerini gerçekleştirmenin yolu hep dini kullanmak oldu! Hep kutsal değerlerimize saldırı adıyla siyasi emelleri için her yolu denediler. 

Charlie Hebdo adındaki bir karikatür dergisinden tahrik oldular, dergi çalışanlarını katlettiler. İfade özgürlüğü ve katliamı protesto diye Paris’te yürüyüşe katılan Başbakan, Türkiye’ye döndüğünde bu sefer tahrik var diyor. 

Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu! Paris’te yürüyüşe katılıp, Maraş anması için düzenlenmek isteyen yürüyüşe izin vermeyen bir Başbakan ise cabası!

İşte zihniyet bu!

Cumhuriyet Gazetesi’ne dönük gerici saldırının, hükümet tehditlerinin altında yaratmış oldukları korku cumhuriyeti ve gayri meşru yönetim biçim vardır. Hukuksuzluk, haksızlık, yolsuzluk, adaletsizlik bugünkü İslamcı AKP düzeninin adıdır. Bunun için korkuyorlar, korktukça saldırıyorlar, saldırırken tahrik var diyorlar. 

Yılların oyunu bu!