Yıllardır bu ülke siyasetinde var olan, ağlak bir başbakan yardımcısı var; bileceksiniz adı Arınç!
Böyle bir şey yazdım ve irkildim…
Edgar Allan Poe’yu lise edebiyat kitaplarından ve son şiiri olan “Annabel Lee”nin mısralarından, belki hatırlayan olur. Bu yazdığım sanki şiirin ilk satırlarından dökülen gibi oldu…
Arınç, Meclisteki şu hay huylu günlerin hemen öncesinde, memleket ahalisinin yarısının AKP’den nefret ettiği mealinde sözler etmişti…
Bizde “ifrat ve tefrit” gündelik yaşamın olmazsa olmazıdır. Ya sevdiğimizde hemencecik aşk ile ya da vazgeçtiğimizde gayya kuyularındaki nefret ile dolarız. Hazret de tam buna işaret ediyor. AKP’ye oy vermeyen seçmenin nüfus olarak yarı irilikte olduğuna bakıp bunu nefret duygusuyla bitiştiriyor.
Duygu analizi yapacak değilim. Ne ki zatın bu vargısında hak payı olduğunu söylemeliyim…
İyi de durum böyleyse, AKP’ye karşı cenahtan bakan bu kocaman kitle içinde “kimler vardı (?)” sorusu tartışmaya ilk kapı olsun…
İlk elden sağcılı, solculu her kesimden insan var. Alevi’si, Sünni’si ve muhtelif kitap ehliyle, kitapsız ve farzsız, sünnetsiz her boydan insan çeşidi ile Türk’ü ve Kürdü, insan taburlarında yer alıyordu. Kimisi kendine Kemalist diyordu; kimisinin meşrebinde milliyetçilik bulunuyordu. Kimisi de kendi solculuğunu sosyal demokratlıktan, komünistliğe kadar tarif ediyordu. Genci- yaşlısı; oğlu-kızı; işçisi-emekçisi; ev kadını-çalışanı yani halk sınıfları ebem kuşağının renklerini oluşturuyordu.
Bu yazdıklarım çok kabalaştırma diye anlaşılmazsa ve sade suya tirit hesabına sayılmazsa, işte Arınç’ın nefret cenahına koyduğu bu ahali, Gezi'de de, Haziran direnişinde de aynı heterojenliği ve renkleriyle var oldu…
Bunu bir ilk ele yazmalıyız…
***
28 Şubat’a şurada bir şey kalmadı…
Yani Haziran Direnişinin Genel Yürütmesinin seçimlerde alınacak tavra ilişkin gündemli görüşmesine çeyrek zaman kaldı…
Bir müddettir, Birleşik Haziran Hareketi 2013 Haziranından bu yana ayağa kalkmaya ve kendini ete, kemiğe kavuşturmaya çalışıyor…
Berkin’in cenazesinde meydanlara dökülen yüz binler, geçtiğimiz günlerde laik ve bilimsel eğitime sahip çıkmak adına çarpıcı bir boykot örgütlediler… Örgütlenmenin güçlü olduğu her yörede, il-il, ilçe-ilçe, evde, sokakta, meydanda, başta öğretmenlerle beraber, analı-babalı ve dahi evlatlı bir okul günü yaşandı. Hem de okula gidilmeden ve okullu olmaktan vazgeçilmeden…
Dayatılan hurafenin ve dinciliğin, zorunlu eğitimde açtığı yozlaşmaya karşı çıkılarak; bu toplumsal alanda laiklik ve bilimsellik anlayışı savunularak ve de çok ses getiren bir biçimde bu iş kotarıldı. Kısacası Haziran direnişi toplumun damarından gelen kanala, tam da bam teline basarak sahip çıktı ve az zamanda örgütlenen; kendi çapını da aşan bir gerçekleşmeye damga vurarak bir başarıya imza attı.
Bu olay tam da Meclis’te iç güvenlik yasa tasarısının görüşülmeye başlandığı gündem günlerine rastladı. Polisin nasıl da bastırıcı, yıldırıcı bir güçle ortada dolandığı, insan sürek avına çıktığı dikkatlerden kaçmadı. Dikkatlerden kaçmayan başka bir husus da sokağa çıkan, eyleme katılan insanlarımızın ne devlet zorundan, ne de zulmünden korkmayı artık çok gerilerde bıraktığıydı. Ve bunları da gören Arınç, burnunu çekerek tespitini yapıştırdı. Memleketin yarısı bizden nefret ediyor…
Kısacası o çok renkli halk sınıfları bir yandan seçimlere hazırlanıyor ve bir yandan da Haziran Direnişi, seçim gündemli bir politik düzlemde ne yapacağını tartışıyor. Elbet bir karar verilecek ve yol yürünecek…
Bunu da ilk yazdığımızın altına not düşelim…
***
Haziran hareketinin yerellikleri, örgütlendiği meclislerde seçim başlığını ve kendi tayin edici rolünü, ne yapacağını görüşüyor…
Yürütme, yakın geçmişte bir bildirge yayımladı. Seçimlerdeki tavrın belirlenmesinde ilk adım ilkelerini gözden geçirdi ve ortak hukuk oluşturulması adına Meclislere hadi dedi. Hadi görüşün, konuşun, tartışın ki Genel Yürütme Kurulu da ne yapılmak istendiğine dair bundan ortak bir sonuç çıkarabilsin…
***
Kuşkusuz 7 Haziran seçimleri, Birleşik Haziran Hareketi (BHH) için siyaseten biricik varoluş süreci falan değildir. Her şey bir seçime ve temsili demokrasi oyunundaki sandığa endeksli değildir. Tamamda, hal ve gerçeklik böyleyken, AKP faşizminin dal budak saldığı bu parti-devlet inşa sürecinde, toplumsal eğilimler bu seçimin boş geçirilemeyecek bir önemde olduğunu da işaret etmektedir. Partili, partisiz; eğilimli, eğilimsiz büyük bir seçmen kitlesi bir parti örgütlenmesi olmayan BHH dinamiğine bakıp, seçimde ne tavır alacağı beklentisi içine girmiştir…
***
Adını koyduk ya, BHH bir partileşme için bir araya gelen, bu yolda ittifak eden diğer siyasal örgütsel birimlerinin ve tek tek bireylerin oluşturduğu bir koalisyon falan değildir. BHH, toplumsal katmanların göreli aydınlanmacı ve kamucu damarlarından sulanan; cumhuriyetçiliği ve laikliği kendine eksen alan; buna yurtseverliği ve antiemperyalistliği tutum olarak katma çabasında olan halk sınıflarının kendiliğindenci hareketini bir siyasal akıl ve örgütlülüğe dönüştürme çabasında olan bir dinamiktir. Dolayısıyla bağımsız tavırlı, kendi içinde dayanışmacı, siyaset ve eylem üretirken esnek; oysa ilkelsellikte hukuk bilir ve direngen; sınıfsal farkındalığı ve kimliği toplumsal eylemliliğe geçirme güdüsüyle hareket eden bunların özünde de antiemperyalizmi başa koyan yarının umudu bir bileşimdir.
Bu dinamik, 7 Haziran seçimlerine tek bir çatı ve bayrak altında girecek olan bir siyasi örgüt olmamasına karşın, düzene ilişkin seçim mekanizmaları ve siyasi yapılarıyla ara yüzler oluşturmak adına da süreçte karşı karşıya gelecek, temaslarda bulunacak ve tavır belirleyecektir.
İşte bu tavır belirleme işinde 28 Şubat önemli bir aşaması olacak ve BHH Genel Yürütmesi Meclislerden gelen değerlendirmeleri birleştirip, ortak akıl ve hukuk yolunda bir adım atacaktır.
Meclislerde üye olanlara da, bu hukukun oluşturulması yönünde katkıcı ve kolaylaştırıcı olmak düşmektedir.
Meclislerin tipolojilerine bakılırsa, Gezi günlerinin renkleri neyse aynı spektrum varlığını korumaya devam etmektedir. Siyasal partilerde, sendika ve diğer demokratik kitle örgütlerinde örgütlenmiş insanlar ile düşünsel aidiyetini henüz bir örgütlenme bağlamına almamış ve buna karşın hemen her seçim döneminde kimi düzen partilerinden yana tavır koyan ve çoğu kez de kendini soldan okuyan geniş kitleler BHH içinde bulunmaktadır.
AKP karşıtı halk sınıfları açısından ve memlekette her gün yaşananlardan çıkarılan temel siyasi sonuç, ülkede faşizmin bütün organlarıyla bir tek adam diktatörlüğüne yürüdüğünü göstermektedir. Bu diktatörlüğün kurucu mottosu ise dinciliğin galebe çaldığı “Yeni Türkiye” retoriğidir.
Çok özetle ve yapılması gereken analizlerdeki bütün doğruluk payları saklı kalmak koşuluyla, Haziran direnişine kendiliğinden gelip katılan ve omuz veren halk kesimleri bu kabustan bu seçimlerde bir nebze uyanmak istemektedir.
Bu uyanış, söz gelimi, düzenin kendini restore etmesine ve bugün düzen karşıtı görünen bütün toplumsal kesimleri bir defa daha konsolide etme tehlikelerini içinde barındırsa bile soluk alamadığını duyumsayanlar, 7 Haziran seçimlerinde azıcık oksijen aramaktadır.
Ararken de BHH’nin ne yapacağına merakla bakılmaktadır. Öyleyse bütün handikaplarına karşın, BHH bu seçimleri boş geçemez. Ve sütre gerisinde sadece doğru tespitlere dayalı analizlerle kenarda oturamaz.
Bütün bunları gören BHH Genel Yürütmesi de, şimdilik doğrusunu yapmıştır ve bir tartışma gündemi yaratmıştır.
Bu yazıda ne her şeyi söyleme zorunluluğu ve ne de olumlu, olumsuz her kapıya değinme durumu olmadığından kimi kestirme geçilen hususlar düşünülmediğinden değil, zorunlu olarak yazılamamaktadır.
BHH kitlesinin içinde, bu seçimlerde seçime girme hak ve salahiyetinde olan iki sosyalist parti bulunmaktadır. Bunlardan birisi olan ÖDP, BHH hukukuna uyacağını ve BHH politikaları içinde yer alacağını duyurmuştur. KP ise kesinleşen parti listelerine yapılan itirazla katılım ehliyetine sahip olmuş, şimdilerde bunun bürokrasi ile meşguldür. BHH hukukunun dışında bir tutumda olacağına dair bir bildirimleri de bulunmamaktadır. Demek ki sosyalist cenahın içinden seçime katılma ehliyetinde olanlar, şu an itibariyle örgütsel olarak BHH hukukuna bağlı durumda görünmektedir.
Öyleyse BHH tabanında bulunan ve AKP’ye oy vermeyecek seçmenlerin önünde hangi seçenekler olduğuna bakmak gerekmektedir. Üç ana öbekten ikisi kritik eşiği rahat geçmekte ve birisi de baraja takılmama çabasında görünmektedir.
CHP, sosyal demokrat ve hatta kendisini solcu, sosyalist diye tanımlayan bir seçmen kitlesinden oy alabilmektedir. Devşirilen oyların önemli eğilim damarlarından birisi ve hatta başta geleni Kemalizm’dir. CHP, istisnai kimi vekillerinin dışında, BHH’ ye mesafeli durmakta ve fakat kapalı meclislerde önemine ve varlığına atıf yapmaktadır. CHP bu haliyle bile olsa da, halen BHH tabanında bulunan halk sınıflarından önemli ölçüde oy devşirmeye devam edecek görünmektedir. Yeni CHP, AKP’nin tabanından seçmen içselleştirmesine oynamakta, başörtüsüne rozet takarak veya imam eskilerini listesine alarak merkezden sağa bir dönüşüm yaşama şansı yaratmaya çabalamaktadır. Oysa bu parti hemen her seçimde dönüp dolaşmakta, sonunda kendi solunu da temsil eden bir halk tabanından aldığı oylara dayanmaktadır.
2013 Haziranındaki direniş sürecinde MHP tabanından gelen bir gençlik kesimi, sürecin kimi parçalı kesitlerinde, parti merkezinin iradesi dışında bir görüntü vererek kimi eylemliliklerde yer almıştır. Partinin merkezi BHH’ ye hep mesafeli kalmıştır. Paçanın çokça sıkıştığı kimi aşamalarda da her zaman olduğu üzere ülkücü gençlik içinden öbekler, AKP gençliği ve daha çok BBP’lilerin soyunduğu esnaf polisliği görüntüleriyle, düzen kolluk kuvvetlerine destek kıtası olmuşlardır. MHP’nin duruş, tavır, oy oranı ve coğrafi nüfuz bölgelerinde önemli bir değişiklik olmamıştır. Baraj eşiğini egale edip, 15-16 bandından yukarılara taşıma potansiyeline sahip olabilecekleri de kimi anketlerde söylenmektedir.
Üçüncü ana öbek, Kürt siyasetini meclise taşıma adına seçimlere girecek olan HDP’ dir. Kürt siyaseti ile AKP arasında açılım üzerinden yürütülen ilişkiler bu yazının konusu değildir. Sorun bu partinin %10 barajını aşıp aşamayacağı ikilemine dayalıdır. Siyasetin nüfuz sahibi olduğu coğrafi bölgeler ile İstanbul, Ankara ve benzerleri gibi büyük metropollerde de sahip olduğu seçmen kitlesine bakıldığında, HDP’nin barajı geçerse, toplamda 50 civarında milletvekilliği ile mecliste temsil edilebileceği, yoksa bu vekilliklerin AKP’ ye kaptırılacağı yönünde tahminler yapılmaktadır. Kürt siyasetinin Haziran günlerinde Direnişe soğuk ve mesafeli tutumu kuşkusuz unutulmamıştır. Ne ki, şu aşamada, HDP, BHH bileşenleri içinde yer alan partilerle de çeşitli biçimlerde görüşmektedir.
Kısaca Haziran günlerinin ve direnişin içinde kendiliğinden var olan halk kitlerinin bireysel eğilimleri bağlamında, seçmenlerin bu dönemde, düzen partileri olarak yüzünü dönebileceği kesimler daha önceki film kare ve sahnelerinden farklı değildir.
BHH kendi bağımsız adaylarını bu partiler içinden en az ikisi yani “CHP ve HDP” listeleri içine monte edebilir mi (?) sorusu akla gelebilir. Ya da BHH bağımsız adaylık müessesesi üzerinden seçimlerde kitlesel bir oy tabanı konsolide edebilir mi sorusuna yanıt arayanlar da olabilir.
BHH’nin ne ittifak ya da seçim liste koalisyonu anlamına gelecek bir nicel gücü, ne de bunlara bir gereksinimi vardır. Dillendirilen ögelerden birisi de HDP+CHP ve BHH adaylarının bir arada liste ittifakından söz açılmaktadır. Siyasi güçlerin birbiriyle seçim için güç birliği yapacağı ve hatta destek bağlamında güçlünün bulunduğu bölgede diğerinin seçime katılmayıp, kendi oy tabanıyla ötekine destek olması düşünülebilir. Ancak bu olasılığa ilişkin bunun konuşulduğu ve adımların atıldığı bir ortam bulunmamaktadır. Öyleyse BHH’ ye geride sadece şu kalmaktadır: BHH, hem bağımsız tavrını ve ilkelerini koruyarak ve hem de 8 Haziran sonrasını hedefleyen bir örgütsel varoluşu ayağa kaldırmak ve bu nedenle de seçim sürecinin içinden var olma zorunluluğunun bilincinde olarak şimdiki seçime yönelik siyasasını belirlemelidir.
Çok özetle kendini BHH tabanında gören seçmenler kendilerini serbest hissetmelidirler. Kuşkusuz hisleriyle ilgili kimse kimseden talimat almayacağına göre, hatta şimdiden rotasını belirlemiş kararlı bir seçmen kitlesi gidip oyunu da verecektir. Belki dikkat çekilmesi gereken nokta HDP, CHP gibi partilerin güçlü oldukları yörelerde BHH tabanında bulunan seçmenin de bu ayırdı yaparak tercihini bu yönde kullanmaya teşvik edilebileceği söylenebilir.
BHH’nin dinamik ve esnek örgütsel yapısı, meclisleri aracılığıyla seçimlerde sandık güvenliği üzerine mutlaka yönlendirilmeli ve seçim yolsuzluklarına müdahale edilmelidir. BHH ilkeleriyle uyumlu ve dillendirilmesinde kararlı adayların seçime girecekleri partinin listelerinde yer almaları yönünde siyasetler sürdürülebilir. Ve bunları yeniden alt alta sıralayan BHH’nin nasıl bir Türkiye ve toplumsal kurtuluş ütopyası düşlediğini belirleyen ve bunu canlı kılan bir manifesto yayınlaması ve seçim propaganda sürecinde bunun yaygınlaştırılması ilk hedefler olarak öne konabilir…
Seçim tek başına bir son olmaz. Ne ki RTE’ yi tek adam yönetiminde daha da garantiye alan bir AKP iktidarının ülkede yükseltmeye başladığı faşizm pik yapar.
Faşizmin önemli göstergesi mecliste görüşülen “İç Güvenlik Yasası” dır. Muhalefet vekilleri kendi meşreplerine uygun yöntemlerle içeride direnmekte ve her gün dayak da yemektedir. Öyleyse seçimden önce bir güncel göreve değinmek de gerekir.
Meclisteki vekillerin bu direnişine BHH sahip çıkmak durumundadır. Her ne kadar bu partilerden somut bir çağrı olmamakla beraber, halk sınıflarının eylemliliği adına bunu bilince çıkartmak ve 28 Şubat’ta bu konuda da ne yapılacağı düşünülmek zorundadır…
nuriabaci@gmail.com