Hatırlamak, eksilmemektir...

kapıda sen ve tekir kedi;

sabah kederle çıkarken evden,

bugünden öptüm yarın için seni.

-M. Altıok

"Bir hakkın olsa, tam şu yaşında tek bir hakkın, unutmayı mı yoksa hatırlamayı mı seçerdin?" sorusuyla başlayan bir kitap okudum geçenlerde. Çöp hafızasıyla baş edemeyen biri olarak saatlerce takılı kaldım ilk sayfada. Sonra birden aydınlandı aynadaki suretim "Hatırlamak kendin olabilmek demek. Herkes eksik parçasını arıyor, öyle değil mi? Yaralandığı yerden yaşamını yeniden kuruyor." yanıtını okuyunca.

Huzurlu bir zihne sahip olmak için unutmak gerekir, derler. Doğru değildir. Bazı hastalıklar unuttursa da geçmişi ve / veya benliği, unutmak sona hazırlıktır sonuçta. Bunun dışında unutmak yoktur, önemsememek ya da üstünü kapamak vardır. Pek çok şey bastırılır, bazen tekrarlanır ama insan acıları aynı tazelikte yaşayamaz çünkü yaşadıklarının öncelik sırasını değiştirir zamanla. Acı, diyorum; evet. Ne de olsa acıları unutup sevinçleri hatırlamak isterken acıları hatırlayıp sevinçleri unuturuz hepimiz.

Korsakoff sendromlu iki gencin acımasızca unutturulan geçmişlerinin, bireysel ve toplumsal belleklerinin peşine düşüşlerinin izini sürüyoruz "Kiraz Ağacı"nda. Gökçer Tahincioğlu, daha adil bir dünya hayaliyle yanıp tutuşan Hivda ve Deniz'in aşkını, mücadelesini, yaşamlarını anlatırken yakın tarihimizde açılmış bir yarayı kanatıp dağlıyor; zira bedel ödemeden hiçbir şeyi unutup kurtulamayacağımızı, hatırlamak istediklerimizi de arzuladığımız duyguyla hatırlayamayacağımızı salık veriyor. Unutmanın, unutturmanın toplumsal belleğe bir ihanet olduğunu savunurcasına yan karakterler aracılığıyla unutmak istediklerimizden, geride kalmasını dilediklerimizden, unutamadıklarımızdan, hiç unutmamak için çaba harcadıklarımızdan dem vuruyor ve unutmak istediklerimizi hatırlamak istediklerimizden daha çok hatırladığımızı vurguluyor.

Anlatımını, felsefesini, dilini çok beğendiğimden çok geçmeden Tahincioğlu'nun diğer romanını da okudum bir çırpıda. "Mühür"de kayıp yakınlarının belirsizliklerini, mutsuzluklarını, umutla mücadelesini, kaybolmuşlukları, savrulmuşlukları konu ediniyor yazar. Tarikatları, çocuk istismarlarını, hukuk savaşlarını, güç mücadelelerini, kadının üstündeki toplumsal baskıyı, cezaevi yaşamlarını ve düş kırıklıklarını anlatan yazar, belleği esas alan bir hikaye oluşturarak yine bireysel ve toplumsal hafızaya odaklanmamızı sağlıyor. Yazar, karakteri Saim'e "Hayatta kalmanın sırrı unutmaktı, unutulmak ya da unutulduğunu sanmak değil." dedirtse de Saim ile Leyla'nın kırık dökük aşkından bahsederken hatırlamanın gücünü ve kutsallığını hatırlatıyor.

Benim gibi çöp hafızayla lanetlenmişler hep hatırlarlar. Ayrıntıları, anıları, renkleri, tatları, sesleri, gözleri, her şeyi... Tekrar tekrar... Unutmak bazı durumlarda lütuf mudur? Ah, insan unutmadan başa çıkabilmeyi öğrenmeli kendi tarihiyle, yarayı kanata kanata dağlamayı becerebilmeli nihayetinde, acı veya tatlı her anı sermaye yapabilmeli ömrüne, toplumsal belleği de diri tutmayı bilmeli gelecekte! Hatırlamak, etrafınızdaki yolların çokluğunun, çeşitliliğinin farkına varmaktır. Bazen kederlenmek, bazen de aynı sevince yeniden dokunmaktır. Kokular gelir burnunuza, bakışlar ve susuşlar düşer kucağınıza, aldığınız nefes ciğerlerinizi yırtar usulca... Hatırlamak, eksilmemektir aslında.


 

KÜNYELER

- Kiraz Ağacı, Gökçer Tahincioğlu, İletişim Yayıncılık, 2020.

- Mühür, Gökçer Tahincioğlu, İletişim Yayıncılık, 2018.