“Destanımızda yalnız onların maceraları vardır…”
Bazı meslekler, bazı yörelere veya halklara yapışır. Kimi zaman bir zorunluluk, kimi zaman gurur kaynağı olur. Falanca iyi baklava yapar, falancanın kebapçısı iyidir, en iyi zanaatkarlar şuradan çıkar vs. Ama bazı meslekler var ki genelde ölümle anılır, ölüme gidenlerin kimi zaman sırtı sıvazlanır, kimi zaman başka kimse gitmediği için işler onlara kalır.
Adı Fransa’daki Nimes kentinden gelen de Nimes (dö nim; biz denim diyoruz ya); veya üzerimize giydiğimiz zaman Blue Jean deriz hani (kökeninin Cenovalı denizcilerin “Bleu de Genes” (Cenova mavisi) pantolonlarından geldiği söylenir). Onları ağartmaya çalışan kot taşlama işçileri de Bingöl Karlıovalı’dır, hatta Taşlıçay köyündendir çoğu, ya ölmüş ya ölümü beklemekte, kot denilince akla onlar gelmektedir.
Kimsenin gitmeye cesaret edemediği tünellerin derinliklerine kadar gidip dinamit yerleştiren, yüzlercesi, belki de binlercesi ABD kıtasının iki kıyısını birleştirmek için tünellerde patlama sonucu yaşamını yitiren Çinli tünel işçileri de, ABD demiryolları tarihi dendiğinde ilk akla gelenlerdir. Demiryolu şantiyesi kenarlarında kurulan çadırlarda donarak ölenlerin sayısının kaydı bile tutulmamıştır.
Empire State Building, Sears Kuleleri, 11 Eylül saldırılarında yıkılan Dünya Ticaret Merkezi, San Francisco Körfezi köprüsü, Rockefeller Center, Waldorf-Astoria, Henry Hudson Parkway, George Washington, Triborough ve Verrazano-Narrows Köprüleri, AOL Time Warner kuleleri ve daha pek çok yüksek çelik yapıda ise, Mohawk kabilesi veya “Büyük Çakmaktaşı Halkı”ndan Kızılderilileri, ABD’nin esas yerlilerinin imzası vardır. Mohawklar yaklaşık 6 kuşaktır özellikle gökdelen inşaatlarında çalışmaktadırlar.
Sırtı sıvazlanarak ölüme gidenler
"-Ne kadar cesursunuz, Amerikan Yerlisi olduğunuzdan kaynaklanıyor herhalde, hiç korkmuyor musunuz o kadar yüksek binalarda, çoğu kez hiç bir güvenlik önlemi almadan çalışmaya?
-Yanılıyorsunuz, çok ama çok korkuyoruz, ama çalışmak zorundayız bu kadar basit!"
Hava koşullarının etkisi sonucu, farklı bölgelerde çatı eğitimin değiştiğini inşaat mühendisleri olarak biliriz. Çoğu kuzeyde yaşayan kızılderili kabilesinin de çadırlarının ve sonrasında evlerinin oldukça dik eğimli olması ve oldukça yüksek inşa edilmeleri zaten inşaatlarda deneyimli bir halk olduklarını, yüksekte çalışma deneyimlerinin de olduğunu gösteriyor. Geleneksel Mohawk yapılarının, diğer Kızılderili kabilelerine göre daha büyük olmasında, iklim şartları, yiyeceklerin hava koşullarından ve yabani hayvanlardan korunması gibi pek çok etken var. Tüm bu etkenler Mohawk ve civar kabileleri hep büyük yapılar inşa etmeye itiyor ve bu deneyim kuşaktan kuşağa öğretiliyor, aktarılıyor.
Öte yandan ABD'nin inşası sürecinde, toprakları ellerinden alınan ve kısıtlı coğrafyalarda yaşamaya itilen Mohawklar'ın çalışacakları, kendilerine istihdam sağlayacakları tek iş bu olarak ortaya çıkmış. Mühendislik ve emek tarihine becerikli çelik yapı işçileri olarak geçen Mohawklar için 29 Ağustos 1907 tarihi çok acı bir anıdır. ABD'li mühendis Theodore Cooper, Quebec Köprüsünü tasarlamıştır ve bu köprü Quebec kentinin üzerinden St.Lawrence nehrinden uzanan 3220 feet (981,5 metre) uzunluğunda ankastre kirişlerden müteşekkil bir köprü tasarlamış, Quebeck Köprü Şirketi nakde sıkışmış ve benzer büyüklükte diğer köprülere nazaran, daha az çelik kullanılacak bir tasarımı kabul ettirmiştir! Kendi ağırlığını dahi taşımakta zorlanan bu yanlış tasarımlı köprüde sorumluluğu kabul etmeye kimse yanaşmaz. 29 Ağustos 1907 tarihinde köprü çöker ve 33'ü Mohawk olmak üzere, 75 işçi yaşamını yitirir. Bu Mohawklar için büyük bir yıkımdır, zira tüm bölgede adı ve şanı büyümekte olan 70 kişilik ekibin neredeyse yarısı yaşamını yitirmiştir. Buna karşın Mohawkların yüksek katlı çelik yapılarda çalışmaları devam eder, ancak toplu olarak çalışmak yerine küçük küçük ekiplere bölünüp, başta New York olmak üzere pek çok inşaatta çalışmaya başlarlar. Yine böyle "kaza"lar olacağından eminlerdir, en azından kendi kabilelerinden bir anda bu kadar çok insanın yitip gitme travması onları küçük ekipler halinde çalışmaya iten nedenlerden biri olmuştur.
Mohawklar, çelik yapıların en tehlikeli kısımlarına çıkan işçilerdir. Ekip çalışması çok önemli olduğu için, ekiplerinde yabancı birisi olsun istemezler, uyumlu, birbirini tanıyan ve anlayan kişilerden oluşan 4 kişilik ekiplerde genellikle aynı kabileden akrabalarıyla birlikte çalışırlar, bu da onların daha mükemmel olmasına ve çalışma kalitesinin giderek artmasına neden olmaktadır. Bir başka açıdan bakıldığında ise, işverenler gerekli iş eğitimlerini, işçi sağlığı ve iş güvenliği ve eğitimlerini hiç vermeden, deneyimli Mohawkları kullanarak oldukça büyük karlar elde etmektedir...
Yıllar boyunca "gurur" ve "cesaret" söylemiyle Mohawkların gururlarını pohpohlamak binlerce inşaatta, emniyet kemeri, korkuluk, emniyet halat ve ağı kullanımını ve riskli işlerde işçi sağlığı ve iş güvenliği eğitimini "gereksiz" kılmış, milyonlarca dolar "tasarruf" edilmiştir, çünkü Mohawklar cesurdur! Mohawklar ise yaşamak için birbirlerine deneyim aktarmışlar ve bunu köklerine dönüp, kültürel söylemlerle ifade etmişlerdir.
Gölköy’ün cesur elektrik işçileri
“’Tellerin cambazı” diye sırtları sıvazlanan, ama iş emeğin karşılığını almaya gelince bin türlü dolapla karşılanan elektrik işçilerinin hikayesiydi dinlediğim”
Ercüment Akdeniz yazdıkça emek tarihine çentik atıyor her hafta. Onun sayesinde, pek çok kişi gibi ben de Ordulu yüksek gerilim hattı işçilerini öğreniyorum. Anlatılan hikaye, Mohawk kabilesinden çelik yapı işçilerine o kadar benziyor ki.
“Geçtiğimiz ekim ayında da, Ordu’dan Ankara-Polatlı’ya giden 4 elektrik işçisi can vermişti. Yüksek gerilim hattında çalışmak için giderken kamyonetleri dere yatağına düşmüş. İçlerinde bir baba ile oğlu var. Ordu'nun Gölköy ilçesinde toprağa verildiler.
Gölköy deyip geçmeyin...
O Gölköy ki; 63 yıldır memleketin dört bir yanına yüksek gerilim kablosu çeker.
Direkler diker, bakım yapar Türkiye’yi aydınlatmak için Gölköylü işçiler.”
Ercüment Akdeniz, Ordu’ya gidiyor, Hilmi ağabey ile tanışıyor ve Türkiye emek tarihinde belki de çok az bilinen bir hikayeyi gözler önüne seriyor. 1950’lerde İtalyanlardan yüksek gerilim hattı işçiliğini ilk öğrenen, altın bileziği memlekete ilk getiren bir Gölköylü işçi abimizle tanışıyor. Yüksek gerilim hatları çekmek, Ordulu işçilerin ellerinde tüm Türkiye’ye ve yurt dışı projelere yayılıyor. Yalnızca Gölköy’den en az 80-90 işçi kardeşimizin elektrik çarpması sonucu yaşamını yitirdiğini söyleniyor. Özpınar Plastik fabrikasına ait trafoda ağır yaralanan, sonrasında ise yaşamını yitiren mücadele insanı Sedat Yeşilköy’ün de yolu Ordu’ya düşmüş bir dönem, meslek yüksek okulunda okurken…
20 Ocak’ta Sedat abimizi toprağa vermişiz. En kısa ay Şubat ayı elektrik işçilerine uzun gelmiş, dört gün içinde üç enerji nakil işçisi arkadaşımızı kaybetmişiz. Zülfikar Kaynarpınar; 25 yaşında, Dicle EDAŞ arıza-bakım-onarım işçisi, Şanlıurfa Birecik'te yüksek gerilim hattında onarım yaparken elektrik akımına kapılarak yaşamını yitirdi. Antalya'nın Manavgat ilçesinde, yüksek gerilim hattında bakım yapan 21 yaşındaki Oğuzhan Demirhan, Sivas'ta arızayı gidermek için elektrik direğine çıkan işçi Burak Demirci akıma kapılarak iş cinayeti kurbanı oldu.
Tüm bunlarla birlikte anımsamakta yarar var. 2010 yılında elektrik dağıtımının neredeyse tamamını özelleştirildi. Enerji nakil hatlarında, tamir bakım için oradan oraya koşturan işçiler günde 12-14 saat çalışıyor. Tüm tamir bakım işleri bölündü parçalandı, taşeronlaştırıldı. Farklı birimler arasında koordinasyon eksikliği çoğu kez ölümlerin nedeni haline geliyor, düşünün elektrik hatlarında akım kesilmeden veya habersizce akım verilen hatlara, direklere çıkan onlarca işçi yaşamını yitiriyor. Tüm bunlarla birlikte gerekli denetim yapılmıyor, önlemler alınmıyor, uygun koruyucu ekipman verilmiyor, enerji hatları yenilenmiyor, tabiri caizse sürekli yama yapılarak idare edilmeye çalışılıyor. Ve eldiven ve kontrol kalemi istediği için işten atılan enerji dağıtım hattı işçileri bulunuyor!
“Sahi, bu kadar tecrübeli adamlar, nasıl yakalanıyorlar cereyana?”
Yanıtı şu Hilmi Ustanın:
“Yakalanırlar. Çünkü hızı, ihmali, tedbirsizliği görürsün. Bir söylersin, iki söylersin ama her seferinde söyleyemezsin taşerona.”
Ercüment Akdeniz’in sorusuna yanıt veren Hilmi usta tüm bu tabloyu aslında özetliyor…
Yararlanılan kaynaklar:
1- https://www.evrensel.net/yazi/83265/ordunun-yuksek-gerilim-iscileri