Marksist yöntemi, farklı yaş ve birikimden okurları yakalayabilecek kıvraklıkta mizah yüklü bir dille anlatan, yöntem ve yabancılaşma sorunlarına daldığı kitapları Türkçe’de yayınlanan, ayrıca “Sınıf Mücadelesi” adlı oyunuyla da tanınan Bertell Ollman, şimdi kapitalizmi sorguladığı ve öğrencilere sınavlar konusunda tiyolar verdiği yeni kitabı, “Sınavlarda Neler Yapmalı ve Dünyayı Nasıl Değiştirmeli” ile Türkçe’de. Yöntem ve mizah yine yerli yerinde, onun üstüne, bu defa farklı bazı işlere de kalkışmış yazar.
Öğrencilere (ve hep öğrenci kalanlara); okul yaşamları boyunca girmek zorunda kaldıkları sınavlar hakkında önemli ipuçları veren Ollman, araya attığı bu tüyo yüklü “okuma parçaları”nın yanında, asıl meramını, kapitalist sistemin başımıza ördüğü çorapları ve ondan kurtulma olanaklarımızı da ana metin olarak sunduğu, değişik bir kurgu geliştirmiş.
Konunun ilk iki yönünü, yani sınav belasını ve kapitalizmin yediği haltları, daha çok haftalık kitap eklerine uygun düşecek bir başka yazıya bırakıp, “kurtulma olanakları”na, olası bir devrimin koşullarına, sosyalizmin yolunun nasıl açılabileceğine dair tartışmalara bakmak istiyorum burada. Hem o konu bu platforma daha uygun hem de Yordam’dan yeni çıkan bu kitabın son bölümünde açılan ilgili tartışma başlıklarının, bugün somut adım ve hedeflerle eşitlikçi, özgürlükçü bir topluma doğru ilerleme çabasındaki sosyalist hareket için önemli olduğunu düşünüyorum.
Devrim(ler)in somut koşulları nelerdir diye tartışıldığında ya da “Devrimci bir durum/kriz nasıl oluşur” diye sorulduğunda; “Yönetenlerin eskisi gibi yönetemediği, yönetilenlerin eskisi gibi yönetilmek istemediği” vb diye birtakım maddeler sıralamaya alışık olageldiğimizden, burada yeni “maddeler”le karşılaşınca şöyle bir duraklıyor önce insan.
Sonra, beş yeni maddeyi dikkatle okuduğunda “somut koşullar” dediğimiz şeyden aslında ne anlaşılması gerektiğine dair farklı düşüncelere dalabiliyor. Ollman’ın sıraladıkları arasında, somut seçenek oluşturabilmek/sunabilmek anlamında ikinci madde öne çıkıyor: “Mevcut toplumun gedikleri arasında niteliksel olarak daha iyi bir toplum potansiyeli belirmiş ve giderek daha fazla insanın gözünde gerçekleştirilebilir bir seçenek haline gelmekteyse...” (age, s. 212) (Onun dışında, “Ezilenler daha önce var olmayan bir birlik geliştirmişse...” gibi başka maddeler de var elbette!)
“Giderek daha fazla insanın gözünde gerçekleştirilebilir seçenekler” sunabilmek… En büyük sıkıntımız! Öznel zorlamalar, nesnel koşullar, ikisi arasındaki gerilimler; belli tutamak noktalarından taş üstüne taş koyarak ilerlemeler, ilerlerken sahici mevziler yaratabilme çabası; parti ve sendika gibi geleneksel örgütler ile kararlarını katılım ve şeffaflıkla alan dayanışma ve mücadele platformları ve bu ikisi arasındaki gerilimler; kurulu düzene alternatif oluşturan büyük hedefler, büyük hedeflerin yakıcılığı/güncelliği, toplumun gedikleri arasında yer edinebilmesi; asıl güncel tetikleyiciler, saray, sarayın yıkılması, iş, taşeron, aş, ekmek, özgürlük vb vb hepsi bir şekilde “giderek daha fazla insanın gözünde gerçekleştirlebilir seçenekler” sunabilmekle bağlantılı sanki!
Bu konu açılmışken, akla bir şekilde, hem İleri Haber platformunun hem de Yordam’dan çıkan bir başka “arayışçı” kitap olan “Teorisyeniniz Devrimciydi”nin yazarı Erkin Özalp’in kaleme aldıkları da geliyor haliyle. Özellikle son birkaç yıldır yazdıklarıyla solun gerçekleştirilebilir/ ulaşılabilir seçenekler sunabilmesini, somut kazanım ve mevzilerle yol alabilmesini, giderek daha fazla insana, onların katılımıyla alternatif odaklar oluşturabilceğimizi gösterebilmeyi vb gündemde tutmaya çalışıyor.
Ulaşılabilir somut kazanım yahut mevzilere odaklanan, bunun için (içinde tabii ki sıçramalar barındırsa da) adım adım inşa edilecek yollar öneren bir strateji ve/veya hatta dönük olarak, reformizm eleştirileri yöneltmek de gayet mümkün elbette. Soyut da olsa daha büyük hedefleri öne çıkarıp tekrarlamak varken, böyle somut ama “küçük adımlar”a işaret etmek epey riskli sonuçta!
Ollman da bu riski görmüş olacak ki, “reformizm”in reform türlerini ayrıştırmaya kalkmış bir şekilde. Şöyle: “Her reformun aynı zamanda sınıflar mücadelesi üzerinde çelişkili bir etkisi vardır. Reformlar, yöneten sınıfın esnekliğini ve güya sıradan insanın iyiliğini düşündüğünü söyleyerek, sistemin pek çok kişinin gözünde daha meşru ve dolayısıyla daha kabul edilebilir olmasını sağlar. Diğer yandan, reform için verilen mücadele başarılı olursa –yöneten sınıfın bir reforma önayak olması pek nadir gerçekleşeceğinden- ezilen grupların özgüveni artar ve başka meseleler için verilecek mücadeleleri güçlendirmek için gerekecek örgütsel ve diğer araçlar hazırlanmış olur. Bir reform, bu iki etkiden hangisinin baskın olacağına bağlı olarak, devrimci bir dalgalanmanın altını da boşaltabilir, kilit bir parçası olarak hizmet de edebilir.”
Asıl mesele - “reform” dahi olsa - elini taşın altına sokmakla, devrimcilikle, mücadelenin ve onun getireceği olası başarıların vereceği güvenle alakalı galiba.
Ollman’ın kitabının diğer bir güçlü tarafı, alternatif gösterirken, onun örgütlenme biçimini de es geçmemesi. Bugün bizim topraklarda, Kürt Özgürlük Hareketi’nin bir süredir gündeminde olan “özyönetim”, sosyalist alternatifi oluşturabilmenin olmazsa olmazlarından biri olarak anlatılıyor, adı konmadan “doğrudan demokrasi”nin gücü tartışılıyor kitapta.
“Halkın yönetimde söz sahibi olmasını toplumun tüm alanlarına yaymak”, “öz yönetim komiteleri kurmak”, “halk mülkiyeti” vb ile internetin planlama ve diğer sofistike organizasyonlar için sunduğu olanaklar, karar mekanizmalarında tam şeffaflık vb birleştiğinde, tartışma daha da zenginleşiyor.
Tüm bunların üzerine de “Devrimci bir partinin nasıl bir programı olmalı?” sorusunun altında, emekçiler olarak çalışma koşullarımıza, insanın engin yaratıcı potansiyellerini realize edebileceği koşulların oluşturulmasına dönük 11 madde sıralanıyor (“10 Emir- Komünist Versiyonu” başlıklı esprili bir başka sıralamadan gayrı).
İlk başta bakıldığında “Çalışmak isteyen herkes için iş seçenekleri”, “İş güvenliği” falan gayet makul, sistem tarafından da karşılanabilecek talepler gibi. Ama bütünlüğünde ve bugünkü gerçekliğinde bakıldığında, hiç de öyle değil. “Bunlar devrimci taleplerdir, çünkü kapitalizm, istediği kadar reforme edilsin, bunları sağlayamaz” diye bağlanıyor. (s. 217) Bu kadar makul/basit taleplerin bile karşılanamaması zaten asıl sorun. Ve belki de “giderek daha fazla insanın gözünde gerçekleştirilebilir bir seçenek haline geleceğimize” dönük gerçekçi iyimserlik.
Daha fazla uzatmayalım. Sonuç olarak kapitalizmi deşifre ettiği ve sınav tüyoları verdiği bölümler bir yana, sosyalizmin olabilirliğini, stratejisini tartıştığı bölümlerle de ufuk açıcı bir kitap var karşımızda.
Sosyalist düşünce ve eyleme, anti-kapitalizme, sistem karşıtlığına vb kazandırmayı düşündüğünüz, “alternatif nasıl yaratılacak yahu” diye tartıştığınız – bilhassa öğrenci – bir arkadaşınız, eşiniz, dostunuz, sevgiliniz varsa, çok iyi bir “hediye” seçeneği olduğunu da söylemeden bitirmeyelim.