Fıttır edin gitsin diyecektim ama cinsiyetçi kaçar herhalde diye diyemedim.
Amma fıttırtacak hepimizi sonunda, kabul edin.
Onun fıtratı şöyle, bunun fıtratı böyle, yaradılış uzmanı zaar. Kimin yaradılışında ne var, hangi ölçekte var, birbirleri karşısındaki konumları ne, alt fıtrat, üst fıtrat... hiç sektirmeden hepsini biliyor eleman.
İnsanı, hayvandan doğru çok evrilmemiş sayıyor herhalde. Bugüne dek değişmemiş/dönüşmemiş, bugünden sonra da değişmeyecek, sabit özellikleri, yaradılışı neyi gerektiriyorsa, öyle devam edecek işte. Aşamayan bir yaratık sınırlarını, yokluklarını, yoksulluklarını, toplumsal koşullarını... Aşmaması da lazım. Aşmasın ki, işbu “sabitler dünyası”nda kendisi ve kendi gibileri hep üstte, tepede kalsın!
Fıtratsa asıl bu fıtrat işte. Eşitsizlik var her şeyden önce tepenin ve tepede olanların karakterinde. O yüzden “fıtrat” yapıştırmalı her şeye; tepede olmayı, tepede kalmayı, eşitsizliği hep sürdürebilsinler diye.
Baş olmanın, başkanlığın böyle bir fıtratı olmalı elbette! Kendi diliyle söyleyecek olursak; “ayaklar baş olmasın diye” uğraşıp durmak işte.
Bu düzende tepede olmanın fıtratında, eşitsizlikleri, adaletsizlikleri, köleliği ve sömürüyü yaymak ve güçlendirmek var özetle.
İşçiye de aynı, kadına da aynı. Kürt’e de aynı, Alevi’ye de aynı. Kendisi üstün “erkek-sünni-türk-baş” fıtratıyla onları küçük görmek zorunda. Onlara, kendinden daha aşağıda birtakım yaradılış özellikleri de uydurmak durumunda. Doğası değil, yasası böyle, dogması ve inancı. Fıtrat koymuş adını.
Sahi kaç lira bu fıtrat? Sığmıyor gemiciklere, ayakkabı kutularına, kasalara, bilmem nelere. Fıtratsa asıl burada fıtrat: Sermayenin fıtratındaki kâr güdüsü böyle; hep daha fazlasını isteyecek biriktirdikçe.
Büyük sermayenin yanında esnafın fıtratı var bir de. Küçük çıkar ve hesapların. Kimi nasıl kazıklayacağının. Her allahın günü kimi ne kadar yolacağının? Giden malı, gelen malı hesaplaya hesaplaya, insanı ve özellikle kadınları da mal olarak görmenin. Dik dik bakmanın. Yüzüne gülüp, arkasından sövmenin... Polislik ekledi şimdi tepedeki bir de bu özelliklere.
Fıtratsa işte buralarda fıtrat: Faşizmin fıtratı böyle; sivil milis gerekli resmi kolluk güçlerinin hemen dibine.
“Faşizmin kitle tabanı” derler bir de. Esnafın tepesindeki adamın her şeyi bilmesi, herkesin de ona hayran olması gerekir özellikle. Ayran budalası gibi izleyebilmeli onu kitle. Din tüccarlığı da ek fayda sağlar bu süreçte. İşleyiş mekanizması böyle, her şeyi bilecek, kitleye gösterecek bir şekilde!
Fıtratsa, işte böyle bir yerlerde fıtrat: Diktatörlerin fıtratı böyle; her şeyden anladıklarını sanırlar, aslında hep cehalet kusarlar.
Gençliği, eğlenceyi, cinselliği, fırlamalığı, neşeyi... yaşamamışlığın fıtratı var bir de. Yaşayanlara öfke kusmanın, özgürlüklerini kısıtlamanın... Ne yapacaksınız; hem özgürlüklerinize sonuna kadar sahip çıkın hem de gülüp geçin, onların da yaşamalarını dileyin sadece.
İnsan fıtratına rağmen, yaradılışına, doğasının koyduğu sınırlara rağmen gelişir. Dönüşür, ilerler. Kendini aşar, potansiyellerini gerçekleştirmeye gayret eder ve ötesini arar, içinde bulunduğu toplumun da kendini aşmasına, eşitliğe ve özgürlüğe doğru gelişmesine katkı koyar. Tüm bunları kendisinin ve toplumun verili haline rağmen yapar.
İnsan, fıtratına rağmen, fıtratına karşı, fıtratını aştıkça insandır.
Fırlatıp attıkça...