Ev fiyatları uçmuşken kiralar sınırlanabilir mi?

İngiltere merkezli global gayrimenkul danışmanlık şirketi Knight Frank'ın (Şövalye Frank) dünya çapında 150 kentin verilerini kullanarak hazırladığı rapora göre, İzmir ve Ankara kira artışında bu yıl zirvenin ilk iki sırasında yer alıyor. Wellington (Yeni Zelanda) listenin üçüncü ve İstanbul dördüncü sırasında. Dikkatli bir aramayla, aynı kuruluşun 2017 raporunda da İzmir'in ikinci sırada yer aldığı görülüyor. Bu konudaki habere Hürriyet'in o dönem koyduğu başlık, kent mekanına mülk sahibi sınıfların gözlüğüyle bakıldığının göstergesi: "İzmir'in Zirve Yolculuğu." İzmir'in mülksüzleri bu durumu değiştirecek ne yapmış diye düşünürken, aklımıza 2017'nin Saray Rejimi kurulsun diye ilan edilen OHAL yıllarından biri olduğu geliyor. Ancak bu endeksin göstermediği daha büyük bir gerçek İstanbul başta olmak üzere pek çok kentte kiraların bazı semtlerde yüzde 150'yle 250 oranında artmış olması. 

Şövalye Frank'ın raporunda dünyada konut fiyatlarının 2021'in ilk çeyreğinde en fazla arttığı ülke de Türkiye. Türkiye'de konut fiyat artışı ortalaması yüzde 32. İkinci sıradaki Yeni Zelanda'da bu rakam yüzde 22. Yeni Zelanda, Kanada, Çin, Güney Kore ve İrlanda global düzeydeki bu fiyat artışlarını frenlemek amacıyla 2021'in ilk yarısında bazı yasal düzenlemeler hayata geçirdiyse de Türkiye'de gündeme gelmiş bir şey yok.

Konut fiyatları ve kiralardaki artış Türkiye'de bugün iyice can yakıcı boyutlara çıkmış olsa da dünyada son yılların temel eğilimlerinden biri. Dünyada gerçek mal ve hizmetlerin toplam değerinin 10 yıl önce 10 katından fazlasını oluşturan, 10 yıldır kapitalist merkezlerin piyasaya daha fazla likidite sürmesiyle daha da gerçeküstü boyutlara ulaşan finans balonlarının şişirildiği alanlardan biri gayrimenkul ve inşaat sektörü. Global likidite bolluğu içinde gayrimenkul rantları açısından ülkeler arasındaki makaslar gün geçtikçe kapanırken, Moskova'dan Bogota'ya İzmir'den, Seul'e ortalama konut fiyatları çoktandır milyon dolarların üstüne çıkmış durumda. Anadolu'nun iktisaden yarı-kırsal özellikleri süren kentlerinde bile 3 artı 1 daireye 1 milyon TL -yani eski parayla 1 trilyon lira- istendiğini duyuyoruz. Kadıköy Yeldeğirmeni'nde herhangi on evin sahibi (ki böylelerinin sayısı hiç az değil) evinin piyasa değerine denk düşen milyon dolarları çekmek istese, sadece bankada değil, ilçede bir güvenlik sorunu çıkar herhalde.

KİRALARDA PANDEMİ SONRASINDAKİ ŞAHLANMA

İki yıllık pandemi sürecinde ABD ve AB merkez bankalarının büyük tekeller ve finans piyasalarına sürdüğü trilyon dolarlar gayrimenkul sektöründeki balonları da 2008'deki mortgage krizinden beri en şişkin noktasına taşıdı. Emlak fiyatlarını uçuran bu gelişme, Türkiye'de ve diğer pek çok ülkedeki kira krizinin de başlıca sebebi.

Mülk sahipleri alıp sattıkları gayrimenkullerin değerini sadece bir kağıt parçası üzerinde görürken, bu global rant oyununun dışındaki çoğunluğu mülksüz düşük gelirli-borçlu kiracılar, Türk lirasındaki değer kaybının kamçılamasıyla gayrimenkul piyasasındaki globalleşmenin şahlanmasına ilaveten son üç yılda konut arzında yaşanan daralma ve inşaat maliyetlerindeki yükselişin bileşik sonucu olarak, ev sahiplerinin yüksek rant beklentilerinden kaçacak delik bulamaz hale gelmiş durumda. Bugün ortaya çıkan fahiş kira artışları koronavirüs kapanmasında dondurucuya kaldırılmış barınma sorunlarının global para bolluğuyla eriyip köpükleşmesi, önündeki bentlerden taşmasıdır. Nedenler muhtelif ama Kadıköy'ün veya Beşiktaş'ın burjuva, küçük-burjuva ailelerinden gelen, eğitimli prekarya mensupları (vaktiyle çoğu kendisine "çapulcuyuz" diyenler) semtlerinde tutunmak için ciddi bir çaba sarf etmek zorunda kalıyor. Bu yoksullaşan genç kuşakların barınma ihtiyacını karşılayacak, on binlerce yeni küçük ölçekli kiralık sosyal konuta ihtiyaç var. Bu kesimler barınma sorunlarını neoliberal piyasacılık içinde çırpınarak çözmeye çalışmaya devam ettiği takdirde yaşanacak şey, bu kesimin Beyoğlu, Galata, Gümüşsuyu, Şişli semtlerinden sonra geri çekildikleri mahallelerinden de sürülmesi, buraların barındırdığı sosyo-kültürel zenginliklerden dışlanması ve mahrum kalması olacaktır. Kentin çeperlerinde daha da sağlıksız ve niteliksiz koşullarda yaşamaya mahkum bırakılmalarıyla birlikte, şimdi saray karşıtı kesimlerin en özgürlükçü bölüğünü oluşturan bu kesimler arasında son yıllarda baş gösteren politik apati, intiharlar, psikolojik rahatsızlıklar, uyuşturucu ve (cinsel) şiddet artacak, bunlara adli suçlar ve ırkçılık eklenecektir.

Gelecek hafta, bu yazının devamı niteliğinde; kiralardaki hızlı artışlar ve barınma sorununun 3 yıldır sıcak gündem maddesi olduğu Almanya'da seçimlere doğru sol partilerin vaatleriyle Türkiyeli sosyalistlerin bunlardan çıkarması gereken dersler konusunu yazacağım.