2021 yılının ilk yazısına öncelikle okurlarımızın ve tüm halkımızın yeni yılını kutlayarak başlamak istiyorum. Umarım yeni yıl, yeni umutlara ve yeni heyecanlara kaynaklık eder. Yeni yılda bu beklentilerin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği büyük ölçüde Koronovirüs ile mücadelede elde edilecek başarıya bağlı. Ülkemizde ise buna ek olarak, iç siyasi gelişmeler ve özellikle de yeni ekonomi yönetiminin yaratacağı ‘güven’ ortamı belirleyici olacak gibi.
Bir ekonomiye olan güven çeşitli şekillerde ölçülmekte ve izlenmektedir. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nde bu güven, hisse senedi piyasasındaki gelişmeler ile yakından ilişkilendirilirken; bizde daha çok döviz kuru üzerinde şekillendirilmektedir. Döviz kurundaki gelişmeler yanında bu güveni ölçmede kullanılan bazı resmi istatistikler de var. Bu resmi istatistikler, endeksler biçiminde her ay düzenlenmekte ve açıklanmaktadır. Bu endeksler açıklanma sırasına göre, tüketici güven endeksi (TGE); hizmet sektörü güven endeksi (HSGE); perakende ticaret sektörü güven endeksi (PTSGE); inşaat sektörü güven endeksi (İSGE); reel kesim güven endeksi (RKGE) ve ekonomik güven endeksi (EGE)’dir. Bunlardan RKGE Merkez Bankası (MB); diğerleri ise Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından hesaplanmaktadır. Bu endekslerin hesaplanmasında kullanılan anketler her ayın ilk iki haftasında yapılmakta ve endeksler üçüncü hafta içinde açıklanmaktadır. TÜİK bu endeksler ile tüketici, yatırımcı ve üretici gibi iktisadi aktörlerin güvenini ölçmeye çalışıyor. Bilindiği gibi, iktisadi aktörlerin gelecek hakkındaki beklentileri, geleceğe olan güvenleri ekonomiyi yönlendiren ana etkenler arasındadır. Güven endekslerinin hepsi 0-200 arasında değer alır. Endekslerin 100’den büyük değer alması genel ekonomik duruma ve ilgili sektöre ilişkin iyimserliği; 100’den küçük değer alması ise kötümserliği gösterir. İzleyen grafikte yeni (EGE-1) ve eski (EGE-2) endeksleri1 ile yeni endeksin aylık değişmeleri yer almaktadır.
Kaynak:TÜİK
Her şeyden önce, EGE’de 2018 yılının Mayıs ayında başlayan kötümser eğilim (eşik değerin altıında olduğu için) devam etmektedir. 2020 Nisan ayında dibe vuran ekonomiye güven, Ekim ayına kadar artmakta; ancak Kasım ve Aralık aylarında tekrar azalmaya başlamaktadır. Örneğin, EGE, Aralık ayında, Kasım ayına göre yüzde 3,5 azalarak 89,5’ten 86,4’e düştü. EGE mevsimsel etkilerden arındırıldığı için, geçici iktisadi ve mevsimlik etkileri yansıtmaz. Ancak siyasi konjonktürdeki değişmeleri içerir. Böyle olunca EGE’deki değişimi doğru okuyabilmek için, bir önceki aya göre değişimine değil, bir önceki yılın aynı ayına göre değişimine bakmak daha doğru olur. EGE 2019 yılının Aralık ayında 97,2 değerini alırken, 2020 Aralık ayı değeri 86,4’e gerilemiştir. Görüldüğü gibi bir önceki yılda da güven sınırı olan 100 değerinin altında da olsa, bu ayda bu sınırdan önemli ölçüde uzaklaşmaktadır. Yani ekonomiye olan güven azalmaktadır. Zaten bu güven de aylık değişimde 2020 yılının Mayıs ayından beri azalmaktadır. Ekonomiye olan güvendeki azalmanın kaynaklarını anlamak için izleyen grafiğe başvuruyoruz. İzleyen grafikte, EGE ile EGE’yi oluşturan tüketici ve sektörel güven endekslerinin 2018-2020 arası gelişimi gözlenmektedir.
Kaynak:TÜİK
Grafiği incelediğimizde, reel kesim dışında sektörel güvenlerde bir kötümserliğin egemen olduğunu gözlüyoruz. Zaten bu kötümserlik havası 2018 yılından beri devam etmektedir. Aralık ayında ekonomiye olan güvenin azalmasında da hizmet, perakende ticaret ve inşaat sektörü güven endekslerindeki düşüşlerin etkili olduğu görülmektedir. HSGE Aralık ayında Kasım ayına göre yüzde 9,2 oranında azalarak 70,4 değerini aldı. Benzer biçimde PTSGE Aralık ayında Kasım ayına göre yüzde 7,8 oranında azalarak 87,6 değerini, İSGE yüzde 7,2 oranında azalarak 73,3 değerini aldı. TGE aynı düzeyini koruyarak 80,1 değerini alırken, sadece RKGE yüzde 2,8 oranında artarak 110,4 değerini aldı. Reel kesim (imalat sanayi) güvenindeki bu artış, ‘gelecek üç aydaki ihracat sipariş miktarı, sabit sermaye yatırım harcaması, gelecek üç aydaki üretim hacmi, mevcut mamul mal stoku, mevcut toplam sipariş miktarı ve genel gidişata ilişkin değerlendirmeler’deki artıştan kaynaklanmaktadır. İlginç bir biçimde, reel kesim ‘dört başı mamur bir ekonomi’ tarif etmeye devam etmekte. Oysa aynı kesimin, ‘son üç aydaki toplam sipariş miktarı ve gelecek üç aydaki toplam istihdama ilişkin değerlendirmeleri’ olumsuz yönde gelişmektedir. Aslında bu kesimin yönetecileri bir anlamda ‘görmek istediklerini’ tarif ediyor gibi bir durum söz konusudur. Reel kesimin güveni bir önceki yılın aynı ayına göre de artmaktadır. 2019 yılının Aralık ayında 108,7 olan değer bu ayda 110,4’e yükselmiştir.
Reel kesimin aksine, diğer tüm güven endekslerinde ciddi düşüşler gözlenmektedir. HSGE Kasım ayında 77,5 iken, Aralık ayında yüzde 9,2 oranında azalarak 70,4 değerini aldı. HSGE azalmasında etkili olan gelişmelerde ise son üç aylık dönemde iş durumu alt endeksinin yüzde 11,2 azalarak 66,4; son üç aylık dönemde hizmetlere olan talep alt endeksinin yüzde 9,8 azalarak 64,9 ve gelecek üç aylık dönemde hizmetlere olan talep beklentisi alt endeksinin yüzde 7,1 azalarak 79,8 değerini alması etkili olmuştur. Hem HSGE hem de alt sektörleri sektörün güveninde çok ciddi azalmayı göstermektedir. Perakende ticaret sektörü güveninde durum çok farklı değil. PTSGE, Kasım ayı değeri olan 95,0’dan Aralık ayında yüzde 7,8 oranında azalarak 87,6'ya geriledi. Endeksin bir önceki yıl değeri de 102,6 idi ve güven sınırının üzerinde idi. Sektördeki güvenin aşınması ekonomiye olan güven açısından çok olumsuz sinyaller vermektedir. Bu olumsuz gelişmeyi tüketici güvenindeki yatay seyir ile birlikte değerlendirdiğimizde, iktisadi büyümemizin en önemli kaynağı tüketim harcamalarının ileriki dönemlerde azalacağını söylemek çok da yanlış olmayacaktır. Üstelik endeksteki azalmayı alt endeksleri itibariyle incelediğimizde, perakende ticaret sektöründeki güvenin neden azaldığını ve önemini daha iyi anlayabiliriz. Bir önceki aya göre Aralık ayındaki gelişmeler bize, son üç aylık dönemde iş hacmi satışlar alt endeksinin yüzde 14,4 azalarak 73,0 olduğunu; mevcut mal stok seviyesi alt endeksinin yüzde 1,1 azalarak 107,8 değerini aldığını ve gelecek üç aylık dönemde iş hacmi-satışlar beklentisi alt endeksinin de yüzde 9,6 azalarak 81,9 olduğunu göstermektedir.
Uzunca bir zamandır ekonominin ‘motor’ sektörleri arasında gösterilen inşaat sektörü güven endeksinde de durum çok farklı değil. İSGE, Aralık ayında, Kasım ayına göre yüzde 7,2 oranında azalarak 73,3 değerini aldı. Daha önemlisi sektörün güveni, bir önceki yıla göre artmasına rağmen, son aylarda ciddi bir azalma trendine girdi. Bu azalmada, alınan kayıtlı siparişlerin mevcut düzeyi alt endeksinin yüzde 9,5 azalarak 56,7 olması ile gelecek üç aylık dönemde toplam çalışan sayısı beklentisi alt endeksinin yüzde 5,7 azalarak 90,0 değerini alması etkili oldu. Ayrıca, ‘inşaat sektöründe Aralık ayında girişimlerin yüzde 27,4'ü faaliyetleri kısıtlayan herhangi bir faktörün olmadığını, yüzde 72,6'sı ise faaliyetlerini kısıtlayan en az bir temel faktör bulunduğunu belirtti’. Öte yandan, sektörün faaliyetlerini kısıtlayan temel faktörlerden "finansman sorunları" Kasım ayında yüzde 42,7 iken Aralık ayında yüzde 41,2’e geriledi. Bununla birlikte, "Talep yetersizliği" Kasım ayında yüzde 34,2 iken Aralık ayında yüzde 37,2 ve "diğer faktörler" Kasım ayında yüzde 15,3 iken Aralık ayında yüzde 23,1’ arttı. Yani sektörün önümüzdeki dönemde talep yetersizliğinden kaynaklanan güven erozyonu artacak gibi gözükmektedir.
EGE ve bileşenleri, ekonomimizde güvensizliğin önemli ölçüde arttığını göstermektedir. Aslında bu güvensizlik ilgili sektörlere özgü nedenlerden kaynaklandığı gibi, uygulanan iktisat politikalarına ve uygulayan kadrolara olan güvensizlikten de kaynaklanmaktadır. Ayrıca, iktidarın sınıfsal tercihleri de bu güvensizliği tetikleyen önemli etkenlerdendir. Sadece sermaye sınıfının geleceğini ve çıkarını gözeten yardım ve teşvik paketleri ve yasal düzenlemeler ile iktisadi aktörlerin güvenini sağlamak mümkün değildir. Reel kesim dışında, neredeyse tüm sekörlerde görülen güvensizlik artışı, bu sınıfsal tercihlerin bir yansımasıdır. Tüketici güvenini artırmadan, tüketimi ve dolayısıyla iç talebi artırmamız mümkün değildir. İhraç olanaklarımızın kısıtlı olduğu bugünlerde, iç talebi artırmadan üretimi artırmamız pek olası gözükmemektedir. Böyle bir iktisadi ortamda kimse de yatırım yapmaz. Yatırım olmazsa büyüme olmaz. Büyüme olmazsa istihdam olmaz, işsizlik artmaya devam eder. Yoksulluk ve sefalet daha geniş kesimlerin ‘kaderi’ haline gelir. Tüketici ve üretici güvenini sağlamak, ‘güven’ duygusunu ön plana çıkarmakla, ‘reform’ söylemleri ile kısa zamanda sağlanacak bir olgu değildir. Bunu sağlamanın yolu, adalet, özgürlük ve dayanışmayı ön plana çıkaracak politikalar uygulamak ve bunları sağlayacak yasal ve kurumsal çerçeve yaratmaktan geçmektedir. Bir başka deyişle, ekonomik güven endekslerindeki tablonun iyileşmesi için, öncelikle hukuka ve yargıya duyulan güvenin de artması gerekir. Hukuki düzenlemelerin hak ve özgürlükleri güvence altına almadığı, yargı kararlarının tarafsızlığına inanılmadığı, zaten iktidarın beğenmediği ulusal ve uluslararası yüksek mahkeme kararlarına uyulmadığı bir ortamda adaleti ön plana çıkaran politikalar uygulandığı ileri sürülemez. Böyle olunca da, birbiri ardına çıkarılan ekonomi ve yargı paketleri veya her iki alanda sık sık dillendirilen reform sözleri yalnızca nafile birer çabadır. Bizden söylemesi!
1 Grafikte ekonomik güven endeksleri mevsim etkilerinden arındırılmış alt endeksler kullanılarak hesaplanan endekslerdir. Ayrıca grafikte Ekonomik Güven Endeksi (EGE-2) değerleri Eylül 2020’de gerçekleştirilen revizyon öncesindeki değerleri göstermektedir.