Devrimci durum mu yaşıyoruz?

7 Haziran’da yapılacak seçimlere az bir zaman kaldı. Nefesler tutuldu; seçim sonuçları üzerine yapılan spekülasyonların ve tahminlerin “tutup tutmadığını”, nasıl bir meclis tablosu oluşacağını ve ülke siyasetinin nasıl bir yönelime doğru evrileceğini hep birlikte göreceğiz.
 
Herkeste bir beklenti oluşmuş durumda. Gerici AKP iktidarından kurtulmaya ramak kaldı beklentisi, psikolojik olarak ortalığı kaplamış durumda. Domino taşları misali, bu seçimlere yüklenen anlamlardan birisi de bu.
 
Sermaye düzeninin yeniden yapılanması ile tepe taklak gideceği arasında gidip gelen bir sarkaç aralığında yürütülen tartışmalarda yol haritaları oluşturulmaya çalışılıyor. Gemileri yakma zamanı diyen de var, sonuna kadar gidelim ne olursa olsun diyen de... Ya da tersinden sermaye düzeni açısından yeni bir yapılanmanın başlangıç noktası olarak görenler de...
 
Ancak bundan daha ötesi de var. Bir devrimci durum varmışçasına yaşanılan sürece dönük yaklaşımların bulunduğunu söylemek abartı sayılmamalı...
 
Ekonomik kriz, ideolojik kriz ile siyasi krizler arasındaki farklara girmeden, kriz ile devrimci durum arasındaki ayrımları yazmadan, sınıf hareketi ile halk hareketi arasındaki temel noktalara girmeden ve bunların politik  sonuçlarını özel olarak belirtmeden bir kaç noktayı sadece vurgulamak gerek.
 
İkinci Cumhuriyet adını verdiğimiz AKP rejiminin yerleşemediğini hep yazdık. Ülkenin siyasal geleceğinin istikrarlı bir döneme değil, tersine “kaotik” bir yöne doğru açılacağını daha önce belirtmiştik. Bugün AKP eliyle temsil edilen burjuva yönetiminin belli bir sınıra dayandığını bilmemiz gerekiyor.
 
Böylesi bir tabloda, ara halkalar önemlidir. Düzenin krizinin devam edeceğini yazarken, bu krize müdahaledeki öznelerin rol ve etkileri büyük önem taşır. Ara halka derken, bu süreçte, örneğin halk hareketinin devrede olup olmadığı büyük önem taşır. Ya da aynı şekilde işçi sınıfı hareketinin... Neredeyiz sorusu üzerine soğukkanlı düşünmek gerekmektedir.
 
Türkiye sosyalist hareketinin makus talihini yenebilecek ve “kabuğunu kırabilecek” nesnel olanaklarla karşı karşıya kalacağı bir gelecek tasavvur etmeyi aşırı iyimserlik olarak görmeyin. Solun önü açılacaktır, açıktır. Öncelikle buradan tutalım hep birlikte.
 
Ama bir devrimci durumla karşı karşıya olmadığımız da bilinmelidir. Devrimci durumun aynı zamanda “öznellikle” doğrudan ilişkisini ve tanıma içkinliğini sadece belirtip geçerek...
 
Devrimci olanaklara işaret etmemiz ve sermaye düzeninin yalpalayacak olması ile bunun devrimci bir duruma taşınması  arasında büyük bir boşluk vardır. Bu boşluğun doldurulması için yapılacaklar vardır ve yapılacaklar bellidir.
 
Sosyalist hareketi, genel siyasal hareketin ve dinamiklerin dışında tutmadan, ancak onun içinde erimesine izin vermeden...

Sosyalist hareketi geri çekerek değil, onun önderliğini gözeterek...

Sosyalist hareketin makus talihini yenecek bir atılım için...

Türkiye devrimi, genç kuşaklar üzerinden yükselecek. Bu kuşağın bir daha fenersiz yakalanmaması için, bizim yapacaklarımız var!