Derleniş

Bugün, ülkemizin içinde bulunduğu kesiti, güncellik basıncını bir tarafa bırakarak daha soğukkanlı bir değerlendirmeye tabi tuttuğumuzda gördüklerimizi sarih bir biçimde yazmak lazım.

İstikrarsız bir gelecek, ekonomik ve siyasi krize gebe bir burjuva siyaseti... Kürt sorununda düzen içi çözümün mümkün görünmediği, Ortadoğu’da kaotik durumun süreceği, dünyada ve Türkiye’de sermayenin ideolojik bir kriz içinde olduğu, Avrupa’nın "zayıf karınlarında" sol bir yükselmenin yaşandığı, Türkiye’de taraftarların bile sokaklara çıktığı bir toplumsal direniş deneyimi, AKP’nin biçtiği elbisenin ülkeye uymadığı bir toplumsal gerçek...

Böylesi bir fotoğrafın içinde solu nereye yerleştireceğiz sorusuna yanıt arıyoruz.

Kolayına kaçmadan yanıt vermek gerekir. Kolayına kaçmak, çocuklara özgüdür, dil gibidir, k yerine t’yi, r yerine y’yi koyarlar, dilleri dönmez çünkü, dilleri bükemez, beklemek lazım... Ancak yerinde duramazlar, her şeyi isterler, yanlış ya da doğru, yararlı ya da zararlı... O an önemlidir, unuturlar sonra...

Sosyalist harekette çocukluk hastalıklarını bir tarafa bırakmak lazım.

Önce örgütsüzlüğe prim verilmeyecek. Örgütsüz bir mücadelenin varacağı yerin sınırları açık. Tarihte onlarca örneğini biliyoruz, 150 yıllık Marksist hareketin tarihinde apaçık yaşananları elimizin tersiyle itilmesine müsaade edemeyiz. Eğer devrimci bir siyaset ve iktidar perspektifine sahipsek...

Örgütlü sorumluluk ile bireysel özgürlük arasında bir fark var. Devrimin yolunu ve hattını döşüyorsanız bireysel özgürlükleriniz yerine örgütsel sorumluluk belirleyici bir nitelik gösterir. Bu hattı ve yolunu döşeyenlerin üzerinde büyük bir misyondur bu sorumluluğu yaratan...

Bir başlangıç noktası, bir kalkış noktası gerekir bugün Türkiye sosyalist hareketinin makus talihini yenmek için. 12 Eylül sonrası ortaya konan pratik toptan asla reddedilmemeli, çok şey biriktirdi, bugüne taşıdı ve aynı zamanda yeni bir nitel sıçramaya ihtiyacı var. Buradayız...

12 Eylül sonrası, toplumsal bir güç haline gelemeyen sosyalist hareket, iki başlıkta hep sıkıştı. Birincisi Kürt siyasi hareketi ile ilişkisinde ikincisi ise seçimlerde. Şimdi bu iki sıkışmanın, bulunduğu yerle bağını kurarak, yeni bir cendereye sokulmasına izin verilemez. Bugün yaşanan seçim tartışmalarını, tek başına ağaçlara takılmış bir güncel belirlenim ile değil aynı zamanda bu tarihsel çerçeve içinde anlamlandırmak lazım. Bu açıdan, Türkiye sosyalist hareketi, cendere içinde sıkışmadan, yeni bir çıkış yapabilir. Bunun yolunu arıyoruz, tez zamanda görülecek.

Gemlik'e doğru denizi göreceksiniz, sakın şaşırmayın...

Konu güncel bir başlık olan seçim olduğunda, artık sosyalist hareketin kırk katır mı kırk satır mı çözümsüzlüğünden çıkacak yeni bir yolu ve hattı döşemesi lazım. Bu görev her ertelendiğine aynı manzaranın bıktırıcı bir biçimde yeniden ve yeniden karşımıza geleceğinden şüphe yoktur. Önce görevin hakkını vermek gerekir. Bu zamandayız...

Bu görev, sanıldığı gibi başını kuma gömerek değil, tersine yukarıda özetlemeye çalıştığımız tabloya açık bir meydan okuma ile mümkündür. Toplumsal ve siyasal olarak istikrarsız bir gelecek öngörüsünde bulunduğumuz fotoğrafta (yukarıda bahsettiğimiz) solun yerleşmesi gereken yer müdahaleci, mücadeleci ve bağımsız bir çizgidir. Bu başkalarının gölgesinde değil er meydanına çıkarak olur.

Önümüzdeki dönem de, gerek sosyalist hareketin bir dizi bölmesi için ve gerekse Birleşik Haziran Hareketi için işte böylesi müdahaleci ve mücadeleci bir “pratik” anlamla yüklüdür. Bunun hakkının verilmesi gerekiyor. İşimiz budur.

Geriye çekilmek, es geçmek, başını kuma gömmek, etkisiz özne olmak... Geçiniz...

Bu ülkenin AKP’li, AKP’siz sermayenin bütün gericilerinden kurtulmanın yolu düzen karşıtı devrimci bir odağın yaratılmasından geçecektir. Bunun için sosyalist hareket başta sınıf hareketi olmak üzere yıllardır teğet geçtiği toplumsal dinamiklerle bağ kurmak durumundadır. Söz konusu Kürt dinamiği olduğunda da ayrı bir odak olmak zorunludur.

Anarşi yok, büyük derleniş var.

Hikmet Kıvılcımlı’nın kulakları çınlasın.