Dayanışma ve mücadele günlerindeyiz.
Kapitalizmin başımıza açtığı, derinleştirdiği ve ölüme sürüklediği günlerde hepimizin dilinde ortak sözcükler var.
Klinik psikologlar Nergiz Eke ve İbrahim Eke ile geçen hafta İleri TV için yaptığımız programda da gördük ki, dayanışma ve mücadelenin sağaltıcı özelliği de var. Duyduğumuz endişe, kaygı ve öfkeyi sağlıklı bir şekilde yansıtabilmemizi mümkün kılıyorlar.
Öfkemizi birbirimize değil düzene yönlendiriyoruz. Kaygı ve korkularımızdan kaçmıyor ama onları birbirine ekleyip çare üretmeye çalışıyoruz. Risk gruplarının, yalnızlığa terk edilenlerin, evinden dışarıda çalışmak zorunda bırakılanların, işini kaybedenlerin, ücretsiz izne zorlananların yanında oluyoruz.
Son bir ay, çok farklı, yaratıcı ve hakiki ihtiyaçlara denk düşen onlarca dayanışma faaliyetinin sergilendiğine tanık olduk. Öğrencilere dersleri konusunda yardımcı olan öğretmenler, 3 boyutlu yazıcılar arasında bir koordinasyon sağlayıp sağlık malzemesi üretenler, korona mekanları için seferber olanlar gibi doğrudan bir sorunu çözme odaklı işler yapıldı.
Ayrıca birçok mahalle, ilçe ve semtte sosyal medyadan bir araya gelen yurttaşlar kendi bölgelerinde desteğe ihtiyacı olanlar için faaliyetler sergiledi. Kadıköy Dayanışması’ndan arkadaşlarımız, hem destek almak hem de destek vermek isteyenler nedeniyle telefonların susmadığını anlatıyor.
Yalnız bunlarla da sınırlı değil…
Market&Mağaza çalışanları, turizm emekçileri, inşaat İşçileri, kafe-bar çalışanları, öğretmenler, kendi sektörlerindeki sorunları dile getiriyor, taleplerini belirliyor, o alanlarda çalışan emekçilerin birliğini sağlamaya çalışıyor.
Yaklaşık bir yıl önce, benim de aralarında olduğum bir grup gazeteci bir araya gelerek Gazeteci Dayanışma Ağı’nı kurmuştuk. Bizim ağımız da geçen hafta, yeni dayanışmaların kurulması, örgütlenmesi için çağrıda bulundu. Çağrımızda özetle “Siz dayanışma faaliyetleri yapın, biz haberlerinizi yapalım” dedik. Gazeteciler olarak, bize gelen talepleri karşılamaya, emekçilerin sesini duyurmaya çalışıyoruz.
Tüm bu faaliyetlerde şimdi yeni bir aşamaya geçilmiş durumda.
Ortak taleplerin belirlenmesi, koordinasyon ve topluma güvenilir bilgi sağlamak gibi bir ihtiyaç kendisini yakıcı bir şekilde gösteriyor.
Tüm dünyada görülmedik şekilde üstel artan vaka sayıları, şu ana kadar topluma iktidar tarafından verilen yanlış mesaj ve hayata geçirilen yanlış uygulamalar, halkta oluşan güvensizliğin başlıca kaynağı.
Dahası, dayanışma faaliyetlerinin, düzen açısından “halkın gazını alma” işlevini görmemesi için, emekçilerin gerçek sorunlarını ortaya koyup, talepleri örgütlemek üzere bir koordinasyon sağlamak kaçınılmaz.
Bu noktada, öncelikli talebin belirlenmesi gerekiyor.
Görünüyor ki, salgın günlerinde yaşamsal olan, evde kalabilecek koşullarımızın oluşması. Bu, hem emekçilerin hem de risk gruplarının sağlığı açısından en önemli gündemi oluşturuyor.
Bu bakımdan en kapsayıcı talebin şu an için "ücretli izin" olduğu anlaşılıyor. Elbette, diğer yaşamsal ve tamamlayıcı talepleri ihmal etmeden...
Salgın günleri sürecek. Yapacak çok işimiz, düşünecek çok sorunumuz olacak. Ancak bu dönem örgütlenen dayanışmalar, hem halkın örgütlülüğü hem de mücadelenin sonraki aşamaları için çok sağlam bir temel işlevi görecek.
Ama şimdi, şimdi dayanışma ağları arasında koordinasyon ve ortak talepleri yükseltme zamanı.