Çok şükür can kaybı yok… Mu?

Günlerdir daha önce hiç karşılaşmadığımız boyutlarda yangınlarla yüzleşiyoruz. Türkiye’nin birçok ilinde ve özellikle de Antalya Manavgat’ta yaşananlar en duyarsızlarımızı bile çıldırtacak cinsten. Öncelikle şunu belirtmek gerek yangınların sebebi olarak belirtilen 3 ana nokta var: A. Yıllardır bilim insanları ve çevreci tüm kuruluşların uyardığı beklenen doğal felaketlerin ülkemizdeki yansımalarını yaşıyoruz ve dünya çapında tedbirler alamazsak bunların büyüyerek devam etmesi neredeyse kesin. B. Yangınların çıktığı bölgeler turistik bölgeler ve alışkın olduğumuz şekilde imara açma yapılırken tüm şehrin yanmasına yol açan kriminal çevre katilleri ve C. Kendilerine “Ateşin çocukları” gibi adlar veren ve tek dertleri bizim ağaçlarımızı yakan TC’ye ağaçlarını yakarak karşılık vereceğiz şeklinde bir akıl yürütmeyle yangınlar çıkaran tuhaf grup.

Yukarıda belirttiğim hangi nedenle çıkmış olursa olsun tüm seçeneklerin nedeninin çıktığı yer ise “bu düzen”. İndirgemeci bakış açısı eleştirilerinden tutun da her şeyin suçunu bu düzende görme saplantısına kadar eleştirileri duyar gibiyim ancak; ister doğayı koruyamayan ve bunu hiç de arzulamayan devlet ister intikamcı gruplar olsun ve isterse kapitalizmin beton ya kulum dediği müteahhitler olsun tüm bunları ortaya çıkaran sistemdir ve köklü bir çözüm de ancak burada aranabilir.

Şimdi ilk söylediğimden başlarsak; son yıllarda her yangında devlet zevatının ağzındaki çiklet “çok şükür can kaybı yok” oluyor. Ağız birliği etmişler gibi, birbirlerine kopyala yapıştır prompter yazıları verilmiş gibi aynı cümleyle suratlarımıza o koca burunlarını sokarak söylüyorlar bunu “çok şükür, çok şükür can kaybı yok”. Can kaybı yok mu? Binlerce hayvan yanarak ölmedi mi? Doğa zarar gördüğü için bizim yaşam kalitemizden çalınmadı mı? Canlı sizce sadece insan mı? Siz o yanan tüm canlıları hiç umursamazken insan mısınız? 

Yıllardır betonlaştıramadığınız her yeri yakarak betonlaştırmak istemiyor musunuz? Bunun için defalarca doğayı katleden yasaları meclisten geçirmediniz mi? Yıllardır perişan etmek istediğiniz ülkenin her toprak parçasında bu ülkenin onurlu insanlarını karşınızda etten duvarlar olarak bulmadınız mı? Hala bulmuyor musunuz?

Çok duyarlı numarasıyla suratlarınızı ekranlardan uzatırken bir tek uçakla birkaç helikopterle neden bu yangınların söndürülmediğini de açıklayabiliyor musunuz? Başkanın bilmem ne kadar uçağı varken koskoca ülkede tek yangın uçağıyla olmayı utanç verici bulmuyor musunuz? Kurumunuzun sevgili kayyımı düğüne giderken yok olan canlar için de göbek atıyor mu? Sürekli yalan söylemek milli sporunuz mu? Badem bıyıklarınızdan hiç vicdanlı ve gerçekten Tanrıya inanan bir ruh süzüldü mü?

Para dışında inanılan bir tanrı yok artık, doğadaki her şeyi canlı sayan her şeye bir ruh atfeden iptidai panteistler de kalmadı. Marks maalesef yine haklı çıktı. “Kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser” diyordu. Yakarmış da meğer!

Gelelim “Ateşin Çocukları” denen gruba; her şeyden ama her şeyden önce şunu bilmemiz gerekiyor senin ülkenin ağacı, benim ülkemin ağacı diye bir şey yok. Ormanlar var, ağaçlar var ve yanıyorlar. Eğer derdiniz ülkede yaşayan hatta dünyada yaşayan herkesten intikam almak değilse bir tek çalıyı bile yakamazsınız. Yakmamalısınız. Çünkü burada ağaçlara ağlayanlar sizin ağaçlarınıza da aynı yürekle ağladılar. En az sizin kadar TC’nin vahşetinden rahatsız olup karşısında durdular. Çünkü onlar biliyorlar eksilen bir ağaç bile artık yaşamsal önemde. Yıllarca Kürt coğrafyasını küle çevirenler şimdi de sizin sayenizde suçlayacak birilerini buldukları için seviniyorlar aslında. Yapmadığınız halde üstlendiğiniz saçma sapan “yangın eylemlerinin” günahını faşistlerin saldırısına maruz kalan insanımız çekiyor. Ateş kültürünüzde çok önemli biliyorum ama aynı zamanda biliyorum ki o özgürlüğün simgesi, yanan özgür yüreklerin simgesi masum ağaçların değil. İşte tekrar söylüyorum tüm seçenekler için tek sorumlu var.

Çok şükür can kaybı yok dedikten saatler sonra onların “can” saydığı insan ölümlerinin de haberleri gelmeye başladı ve sayı sürekli yükseliyor. Biz doğayı katlederken veya katledilmesine göz yumarken sadece geleceği düşünüyorum. Eğer önleyemezsek… Bu gidişe dur diyemezsek ne olacak. Başka gidecek bir dünya da yok ne olacak… Ormanları yakarak açtığınız villalara ne olacak? Tarım alanlarına diktiğiniz devasa oteller ne olacak? İntikam için yaktığınız ormanlardan sonra size ne olacak? Yangın için kullanmak yerine şatafatınız için kullandığınız uçaklara ne olacak?

Ne mi olacak… Anlayacağız

Ama çoook geç olacak!!