‘Çok da şey yapmayalım’ muhalefeti

İşçi sınıfı mücadele ettikçe, sosyalistler seslerini yükselttikçe ak koyun-kara koyun ortaya çıkıyor. Ülkenin on yıllardır mahkum edildiği siyaset biçiminin, bu ülkenin toplumsal dinamikleri açısından nasıl da yıkıcı olduğu gün yüzüne çıkıyor. 

İyidir…

O siyaset tarzı kimi tezlere yaslanıyor:

- “Seçmenin yüzde 60’ı sağcı ve muhafazakarlardan oluşuyor. Onları küstürmeyelim.”
- “TSK’yi karşımıza alacak söylemlerde bulunmayalım.”
- “Emekçi de bizim sermayedar da! Aynı gemideyiz…”

Gelin adını koyalım, yukardaki ön kabullere sahipseniz zaten “çok da şey yapmayalım” demiş oluyorsunuz. 

Halkın ezici çoğunluğunun sağcı muhafazakar olduğunu “tespit etmişseniz” ve her fırsatta bunu vurguluyorsanız, gericilikle köklü bir hesaplaşma içine girmeyeceğinizi söylemiş oluyorsunuz. Karşı taraf da sizi nasıl oltaya düşüreceğini biliyor.

Gençlik ayağa mı kalktı, yolla oradan bir “kutsallarımız” provokasyonu. Hop! Çok da şey yapmayalım muhalefeti hizaya!

İşler ters mi gidiyor, yolla oradan bir “vatan millet” edebiyatı. Sınır ötesi harekat veya milletvekilleri dokunulmazlıklarla ilgili gönder tezkereyi. Hop! Çok da şey yapmayalım muhalefeti hizaya!

Pandemide patronlar söylenmeye mi başladı, yolla oradan bir “işten çıkarmayı yasaklama süslü ücretsiz izne çıkarma hakkı”. Hop! Çok da şey yapmayalım muhalefeti hizaya!

Daha bunun, “ABD ile stratejik müttefikliğimiz bozulmasın”ı var, “yabancı sermayeye muhtacız”ı var…

Esas hedefi halkı siyasetten dışlamak, hareketsiz bırakmak olan bu siyaset biçimi, maalesef, alıklaştırıyor. Hak arayan genci, işçiyi, kadını marjinalleştirmenin kapısını aralıyor. Siyaset, birkaç yüz takım elbiseli, kıravatlı, tayyörlü arasında dar alanda yapılan kısa paslaşmalar olarak kalsın istiyor.

Bu siyaset biçiminin son örneğine, belediyelerdeki işçi grevlerine verilen tepkide tanık olduk. 

Yoksulluk sınırının 9 bin, açlık sınırının 3 bin liraya dayandığı, gerçek enflasyonun yüzde 20’leri aştığı koşullarda kendilerine önerilen yüzde 5-7’lik zamma itiraz eden belediye işçisine kızan, onu hedef gösteren bir siyaset bu!

Ve maalesef, alıklaştırıyor!

Alıklaşan, “Diğer belediyelerde daha düşük ücretlerde çalışanlar neden seslerini çıkarmıyor” diyor. Herhalde, temizlik işçisinin, evladına dönüp, “Kusura bakma çocuğum insanca yaşayabilmemiz için AKP’li belediyelerdeki işçilerin de isyan etmesi gerekiyormuş” demesi bekleniyor. 

Oysa… 

CHP’li belediyelerdeki hareketlilik ülke geneline yayılsa, emekçiler her yerde hakkını arasa… İktidar kaybetse, halk kazansa…

Çok da şey yapmayalım muhalefeti, patronları ürkütmemek için bunu diyemiyor. 

İnsanca bir yaşam hayal etmeyi dahi unutmuş, sendika ne demek, grev ne demek bilmeyen destekçileri diyemiyor.

Saray Rejimi işte böyle kazanıyor…

Ama aramızda kalsın, bu siyaset biçimi son demlerini yaşıyor.

Gençlerin yarısı “siz bizi temsil etmiyorsunuz” diyor. 

Kadınlar ayakta… 

Emekçiler kıpırdanıyor. 

En önemlisi de sosyalist bir alternatif belirmeye başlıyor. 

Çok da şey yapmayanları uyandırmayın…

Birileri yapmak için geliyor.