'Çekmez bu kadar sıkleti bu terazi'

Siyasetin terazisinin bu sıkleti yoğunlaşan bu ağırlığı tartabilmesi, çekebilmesi, taşıyabilmesi pek mümkün görünmüyor.

Nesnelliği tartışmalı olgular, eksik bilgiler, niyetler, stratejiler, taktikler havada, karada, suda, yakında kış bastıracak, karda, yağmurda kapışıyor. Fırtına yaklaşıyor. Rivayetler birbirini izlerken, gerçeğin izi sis içinde kaybolup gidiyor. Böyle zamanlarda ekonomik politik olguları hareketleri görebilmek onlardan sonuçlar çıkartabilmek için öncelikle olguların saptanmasında nesnel olabilmek gerekir, olguları ideolojik bir gözlükle değil nasılsalar öyle görebilmek de o kadar kolay olmasa gerek.

Ama yine de tuzağa düşmemek, benzerler arasında karmaşık olanı değil basit olanı seçelim işi bitirelim diyen keskin “Ockham usturasına” başvurmamak HDP ile birlikte muhalefet çoğunluk, MHP’li AKP azınlıktır gibi basitleştirmelere güvenmemek yerinde olur. Onun yerine görünen somuttan daha zahmetli soyutlama işine girişmek, bunun için de siyasal, ekonomik, toplumsal olguları kabaca sadeleştirmek yerine, birbirleriyle ilişkilerini, etkileşimleri dikkate alarak sadeleştirmek soyutlamak gereklidir. Hangi olgunun hangi olguyu etkilediğini çözebilmek, tutumların davranışların birbiriyle ilişkisini siyasette sonuçların nasıl ortaya çıkacağını görebilmenin biricik yöntemidir. Bütün bu kavrama sürecinin sonucunda yeniden sorunu çözdüğümüzde, somuta ulaştığımızda eğer yöntemde savrulmalara kapılmamış, öznelerin, olguların ilişkilerini somut olarak görebilmeyi başarmışsak, siyasal karmaşanın muhtemel sonuçlarına doğru nasıl ilerleyeceğini de daha net görebiliriz.

***

Şimdi karşımızdaki karmaşık, kaotik siyasal ortam gerçekten de sanki içinden çıkılmaz çözümlenemez bir tabloya benziyor. Neredeyse tüm siyasal özneler birbiriyle çelişen hedeflerini ilan etmiş, kozlarını ortaya koymuş durudadırlar. Karmaşa çatışma bu siyasal öznelerin içine kadar sızmıştır. Öyle ki hiçbir siyasal parti ya da hareketin kendi içinde tutarlı hareket etme olanağı yok gibidir. Partiler, hareketler içinde de gruplaşmalar hareketler itirazlar geri çekilmeler ya da fırsatçı öne çıkmalar gözle görünür haldedir.

Ana muhalefet partisinden başlayalım, Parti liderinin geçmiş dönemin post modernist yaklaşımlardan etkilendiği, partiye bir anlamda dayattığı “sağa giderek halkla buluşma” stratejisinin İdris Küçükömer’in tezlerini hatırlatan bu yaklaşımlardan kaynaklandığını söylemek mümkün. Kılıçdaroğlu’nun kendi içinde tutarlı stratejisinin parti içinde muhaliflerinin bulunduğu da bir gerçek.

 Bu stratejiye kökten karşı çıkan ulusalcı bir kanattan, sol ile iş birliğini savunan, laikliği din devlet ayrımı ile değil akılcılıkla açıklayan cumhuriyetçiliğin vazgeçilmez ilkesi olarak öne çeken, demokrasiyi geleceğin kapısı olarak yorumlayan bir sol kanattan, sosyalistlerden söz edilebilir. Bu üç kanat arasındaki ilişkilerin giderek sertleşmesi de mümkündür. Bu farklılaşmaların iktidar partisi tarafından kullanılmak istendiği, kullanıldığı da bir gerçek. Kılıçdaroğlu kanadının birliği koruyup koruyamayacağı, yaklaşan seçimlerin zorunlu kıldığı çaresizliğin bu kanatları susturmaya yetip yetmeyeceğini önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ulusalcı kanadın iktidar partisinden kaynaklanan ve dozu giderek artabilecek ataklara ne kadar sessiz kalabileceği kuşkuludur. Her gün değişen dengeler ulusalcı kanadı şimdilik ortalarda bir yerde tutuyor. Partinin HDP ile muhtemel bir yakınlaşması bu kanadı iktidar partisine ya da 6’lı masanın HDP’den uzak duran öteki büyük üyesi İyi Parti’ye yöneltebilir.

***

İyi Parti’nin HDP ile mesafesini koruyup korumayacağı, HDP düşmanlığı ile Cumhurbaşkanlığı seçiminde kaçınılmaz ortaklığın nasıl telif edileceği belirsizdir. Özellikle AKP’nin HDP ziyaretinden sonra İyi Parti’nin HDP konusunda daha rahat hareket etmesi belenebilir, ama AKP’nin açmazı üzerinden popülist söylemi tırmandırması da mümkündür.  Yine de çok farklı bir yaklaşımın söz konusu olması beklenmemelidir. İyi Parti liderinin propaganda stili popülizmi iyi kullanması parti için bir avantaj sağladı. Bunun normal koşullarda sürmesi beklenir. AKP’den kopan iki liderin partilerinin önümüzdeki günlerde AKP’den beklenen kopmalara bel bağladıkları ama oy oranlarında önemli artma sağlamalarının zor olduğu, buna karşılık iktidar kanadına bu partilerden yönelecek sert eleştirilerin Millet İttifakını güçlendireceğini söylemek mümkün.

İktidar kanadının ikinci partisi MHP’nin oy kaygısını bir yana bıraktığı anlaşılıyor. Bu partinin üstlendiği misyonun parti için özel indirilmiş yüzde 7’lik barajı bile dert etmediğini söyleyebiliriz. Öyle anlaşılıyor ki, AKP ile kurulacak bir seçim ittifakı ile Mecliste temsil edilmeyi güvence altına alan MHP kendini Cumhur ittifakının geleceğine bağlamış durumdadır.

İktidar partisi AKP ise liderin gücüne etkisine bel bağlamış görünüyor. Devlet olanaklarından yararlanmanın sonuna kadar kullanacağı, seçimde bir şeyler olmasa bile bir şeyler olabileceğine inanması ve bu Schmitt’yen “olağanüstü hâl teorisini” ilan edilmeksizin hayata geçirmekte ısrarı da bir avantaj sağlıyor AKP’ye. AKP’nin medyaya artan baskısı, çelişik açıklamalara aldırmamasının da gerekçesidir. Öyle anlaşılıyor ki AKP seçimlere iktidar değil otoriter bir devlet partisi olarak girmeyi ve sonuç almayı planlıyor. Bunu da gizli saklı değil açıkça yapıyor ki, stratejinin özü de zaten budur. Bu durumun muhalefet tarafından görüldüğünü, kavrandığını, buna göre önlem alındığını söylemek ise zor.

***

Kürt siyasi hareketi HDP’nin sol parti ve hareketlerle kurduğu Emek ve Demokrasi ittifakı Solun niceliğini aştığı varsayılan niteliksel gücünü gösterecektir. Vekil seçimlerinde 6’lı Masa’yla bir ittifak söz konusu olmayacağına göre HDP bileşenleriyle birlikte Parlamentoda en kötümser tahminle önceki gücünü koruyacak potansiyele sahiptir. Ama iktidar kanadının bu partiye ya da kapatılma halinde devamına rahat vermeyeceği son ziyaretin gösterdiği gibi aba-sopa, sıcak-soğuk taktiğinden vazgeçmeyeceği kapatılması için elinden ne geliyorsa esirgemeyeceği, böylelikle temsilin en az düzeyde kalması için yoğun çaba harcayacağı bellidir. Öte yandan HDP içinde de farklı yaklaşımların giderek daha gözle görülür hale geldiği de ortada. Önceki seçimlerde iktidar partisinin kullandığı araçların yeniden gündeme gelmesi de sürpriz olmayacaktır.

***

Cumhurbaşkanı’nın yeniden seçilebilmesine olanak sağlamak için erkene alınması kaçınılmaz olan seçimlerin sonuçlarını tahmin etmek zor. Kamuoyu yoklamaları eski güvenirliliğini yitirdi. Sokakta ya da diğer yöntemlerle yapılan anketlerin yaratılan korku iklimi nedeniyle biraz kırıldığı varsayılsa ile gerçekleri yansıttığını söylemek de kolay değil. Bu saptama muhalefetin söylenenden daha fazla oy alacağı izlenimi uyandırabilir, ama iktidar kanadının elindeki olanakların fazlalığı kamuoyu yoklamalarını belirsizleştiriyor.

Seçimlerle ile ilgili tahminlerde bulunurken Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili durumun tümüyle farklı olduğunu dikkate almak gerekiyor. Eldeki veriler şimdiki Cumhurbaşkanı’nın seçimi kazanmasının kolay değil ama imkânsız da olmadığını gösteriyor. Muhalefet kanadının, HDP dahil, tek bir adayla seçime katılması ilk turda yüzde 51’i yakalayarak küçük bir olasılık da olsa kazanma şansı olduğunu gösteriyor. Birden fazla adayla seçime girilmesi durumunda iktidar kanadının ilk sırada yer alacağı koşullarda ikinci turda Cumhurbaşkanı’nın şansı şimdiden söylenmesi zor başka koşullar da hesaba katılırsa devam edebilir. Muhalefetin ikinci tura HDP dahil bir ittifakla girmesi halinde cumhurbaşkanlığını kazanması aritmetik olarak en yüksek olasılıktır. Ama aritmetik her zaman kesin sonuçlar vermez. 6’lı Masa’nın olmadık bir adayla ortaya çıkıp, beğense de beğenmese de herkes bize, bizim adayımıza oy vermek zorundadır türünden bir dayatma içine girmesi dengeleri tümüyle değiştirebilir.

Siyasetin hareket kabiliyeti sınırlanmış önemli bir ögesi demokratik kitle örgütlerinin, sendikaların, sivil toplum kuruluşlarının seçimler öncesi sözlerini ne yönde ve asıl önemlisi nasıl söyleyecekleridir. Bütün bu tabloyu sınıfsal zeminde görmenin zorluklarını bir an için aştığımızı varsayalım; işçi sınıfı örgütlü olduğu oranda muhalif kanadın önemli bir gücünü, siyaset bunun farkında olmasa da oluşturuyor. Çözülmüş ve kasabaya taşınmış köylülük hala muhafazakâr siyasetin etkisindedir. Küçük tüccar ve esnafın ağır ekonomik koşullara rağmen siyasi olarak muhalefete katıldığı saptaması gerçeği yansıtmıyor. Büyük sermaye ekonomik politikalardan rahatsız olsa da iktidara aday muhalefete güven duymuyor. Finans sermayesi ise kriz koşularında en yüksek kârlara ulaşan kesimdir. Ekonomik politikaların sürekliliğinin olmaması dışında onu tedirgin eden bir durum yoktur.

***

Giderek daha yoğunlaşacağı anlaşılan sıkışma, yani partiler arası ve partiler içi karmaşık çelişkilerin belirlediği çözümsüzlük, yasallığın ve meşruiyetin anlamsızlaştığı bir durum olarak siyasete egemen oldu. Ne olacak? Seçimler hangi koşullarda yapılacak? Herkes kaderine razı olacak mı? Kıl payı zaferler siyasi durumun sakinleşmesini sağlayacak mı, Kısacası siyasetin terazisinin bu sıkleti yoğunlaşan bu ağırlığı tartabilmesi, çekebilmesi, taşıyabilmesi pek mümkün görünmüyor.

Gidişattan hoşnut olmayanlar, gerçekten çoğunluktaysalar, muhalefetin yeteneklerini, projelerini tartışmayı öne almak yerine, -çünkü bu projelerin ülkeyi kurtarması, krizi son erdirmesi mümkün değildir, yalnızca demokratikleşmede kimi adımların atılabileceği konusunda iyimser olmak mümkündür- eleştirel pozisyonlarını terk etmeden var olanın içinde çözüm aramak, üretmek gibi bir zorunlulukla karşı karşıyalar.

Biraz tatsız olabilir ama gerçek budur.