Devekuşu: Bak yine epeydir kaybolmuştun ortalıktan. Sorup soruşturmadığım kimse kalmadı neredeyse. Yer yarılıyor da içine giriyorsun sanki. Neyse ki buldum şimdi seni.
Köstebek: Öyle. Yer yarılıyor, giriveriyorum ben de içine. Yalnız yaran benim. Ellerim, dişlerim, tırnaklarım... Peki ya sana ne demeli, başın içeride, kıçın dışarıda be kardeşim. Neden o koca gövdeni de bizim karanlık dünyamıza bahşetmezsin?..
D.: E, sen hepten içeridesin de ne oluyor sanki, define mi buldun bugüne kadar? Kaçıp saklanmaksa mesele, kafanın içinde olup bitiyor her şey bence.
K.: Berkeley falan okudun galiba dün gece yatmadan önce?
D.: Behey köstebek behey, içeride ya da dışarıda, okuyorum epey.
K.: İyi, iyi oku. Kafanı böyle kuma gömmenden iyidir!
D.: Yok daha neler, kafayı kuma gömmenin yerini tutamaz başka hiçbir şey.
K.: Gel hadi, gel... gövdeni de ver. En diplere doğru ilerleyelim, sonsuzluğa... gömülelim beraber.
D.: Mesele de orada ya, bu gövde hiçbir yere sığmaz, salt kafa bana yeter.
K.: Gerçeklerden bir kaçış değil diyorsun yani, mecburiyet.
D.: Evet, öyle sayılır, neye niyet neye kısmet! Minicik bir kafayı, zürafayla at koşturabilecek denli upuzun bir boynu ve onlara oranla bir hayli büyük olan devasa bir gövdeyi ben istemedim herhalde.
K.: Pert oldu bizim Berkeley desene. Düşünce yine maddi zemine bağlandı iyice.
D.: Başka neye bağlanacağıydı ki!
K.: Peki ya kıçına ne demeli, o da hep açıkta; götün göğe mi eriyor benimle böyle aşık atmaya ve de dalgaya kalkışınca.
D.: Dalgaya kalkan, derinlere dalmaya kalkan, ben miyim, sen misin acaba?
K.: Dalabilsen bir derinlere, o deve gibi gövdeni gömebilsen toprağa, sen de anında katılacak gibisin ama bana!
D.: Gövdemi neden gömeyim ki, olanı biteni anlayan, idrak eden, düşünüp tartan, geleceğe dönük planlar yapıp tasarlayan hep kafam. Onu gömmek ziyadesiyle yeterli! Hem belirttiğim gibi gövdem bir hayli iri…
K.: Bak, yine Berke bey geldi gitti. Neyse, bu kadarı yetişir gülüm, kâfi!.. Gerçeklere karşı duyarsızlığın ve hatta vurdumduymazlığın sembolü yaptı bu gelip gitmeler ve kafayı gömme eylemi seni. Bak, o kadar vurdum, yine duymadın. Hâlâ durumu rasyonalize etme, laf yetiştirme derdindesin, yuh yani!
D.: Duyarsızlık mı, yoksa endişe ve korku mu, adını doğru koyabilmeli. Olan bitene karşı bir duyarsızlıktan bahsederken çarpıtmalayım gerçekleri en iyisi.
K.: Haa, öylesi de var değil mi, korktuğun için gömüyorsun kafayı yani. Korku toplumu, korku imparatorluğu, korku hanedanlığı, endişe cumhuriyeti, endişeli modern falan filan derken boşvermişliğine ödleklik kılıfı geçirerek, kendi doğandaki ve de öznelliğindeki zaafları nesnel koşullara, nesnelliğe atfederek yırtmaya çalışacaksın şimdi.
D.: Anlaşamayacağız seninle galiba bu konularda; gizlilik ilkelerine geçelim en iyisi, illegalite türlerine, yeraltında mücadeleye, ne dersin ha?
K.: Orada da düşünsel olarak anlaşsak bile çok farklı tarzlara sahibiz sonuçta.
D.: Ne tarzı?
K.: Doğru ya, anlamadın tabii, senin kafayı gömme eylemine pek “tarz” denemez sonuçta.
D.: Bak sen, bir iki casus filminde köstebeklik yapanlara değer atfediliyor, soğuk savaş filmlerinde Rus casuslar sağlam köstebek numarası yapıyor diye kendini bir şey zannetmeye başlamışsın sonunda. Benim kafamı kuma gömerken kaldırdığımdan, daha çok kalkıyor senin kıçın havaya.
K.: Bırakalım kinayeyi, sen hiç devekuşu taklidi yapan sağlam bir KGB ajanı, Stasi casusu, MI5 elemanı falan gördün mü peki, olacak şey mi?
D.: KGB falan demişken, Sovyetler Birliği’nin kendisinin, sosyalist ideolojiyle gerçek ilişkisinin, topluma nüfuz edişinin, gayet de devekuşsal bir kafayı gömme işlemi olduğu ortaya çıktı sonradan gerçi!
K.: Ohoooo, bu dediğin biz köstebekler için çok analitik ve de felsefi bir şey. Bu meselelerde yuvanı bir bütün olarak yeraltında kurabilmek, unvanını elinle, dişinle kaza kaza edinmek, hiçbir şeyi yarım bırakmamak önemli. Amaç disiplini, pratik ve süreklilik yani.
D.: Çözmüşsün aslında meseleyi. Tam da öyle, nasıl yarım gebelik mümkün değilse, yarım sosyalizm de mümkün değil işte.
K.: Evet, sonuna kadar gideceğine, koskoca bir sistem düşük yaptı gitti.
D.: Bak, ne güzel, anlaşabildik sonunda bir konuda galiba.
K.: Görünürde anlaşmış olabililriz ama sen böyle kafanı kuma gömüp durursan gerçek bir sonuç alamayız hiçbir zaman.
D.: Bak, yine...
K.: Ne yapalım, ya buraya geleceksin ya dışarı çıkacaksın kardeşim. Kafan içindeyken, gövden dışarıdaysa, kahrolacaksın! Şarkı böyle miydi sahi?
D.: Aynısının çemberlisi.
K.: Hayatımızın fasit dairesi.
D.: Ohoo eksenimizi de kaybettik bir hayli.
K.: Toparlayalım istersen, kafanı dışarı çıkar sen şimdi.
D.: Çıkardım.
K.: Oh be, ne sen beni duyabilirsin artık, ne ben seni... Böylesi çok çok daha iyi…