Bir ülkede iktisadi, siyasi ve sosyal refahın gelişmesi süreci iktisadi kalkınma olarak tanımlanır. İktisadi kalkınma ile bir toplumdaki temel değişimler birlikte ortaya çıkar. Ülke kalkındıkça, bireylerin refah düzeyi, ekonominin rekabet gücü, ülkenin gayri safi yurt içi hasılası, kişi başına düşen millî geliri artar ve başta iktisadi özgürlükler olmak üzere çok sayıda iktisadi, sosyal, hukuki göstergeler olumlu yönde gelişir.
Bir ülkenin sahip olduğu beşerî sermayesinin kalitesi ve yarattığı yenilikler, ülke ekonomisinin gelişme sürecini dinamik kılan en önemli etkenler olarak öne çıkmakta ve günümüzün hayli rekabetçi dünyasında en geçer akçe olarak kabul edilmektedir. Bunlar ise ülkedeki, başta eğitim olmak üzere sağlık ve bilim politikaları yanında çalışma koşullarından tutun, özgürlükler, hukukun üstünlüğü, basın özgürlüğü, cinsiyet farklılıklarının giderilmesine kadar çok geniş bir yelpazede çok sayıda konu ile yakından ilişkilidir.
Günümüzün nispeten daha gelişmiş ülkeleri incelendiğinde, bunların üç aşağı beş yukarı benzer iktisadi ve sosyal yapılar ile siyasi ve iktisadi kuruluşlara sahip oldukları görülür. Bu ülkelerin çoğunda piyasa ekonomisinin kuralları geçerlidir. Bunların hepsi dışa açık ekonomilerdir. Nüfuslarının büyük bölümü kentlerde yaşamakta, yani kentleşme oranı yüksek ülkelerdir. Hayli vasıflı bir işgücüne sahiplerdir. Ölüm ve doğum oranları düşüktür. Hemen hepsi kapsamlı kamu hizmetleri sunmaktadır. Hemen hemen hepsinde bütün kurumları ile işletilmeye çalışılan bir demokrasi vardır. Böyle bir ortamı yaratan ve/veya bundan yeşeren çok güçlü iktisadi ve siyasi kurumlara sahiplerdir. Bu kurumlar varlıklarını hukukun üstünlüğünden, çok seslilikten, bireysel hakların korunmasından, her türlü bilgiye erişim özgürlüğünden ve en önemlisi de açık toplum olmaktan almaktadırlar. Bunlar, çalışma yaşamının kuralları üç aşağı beş yukarı belli olan ülkelerdir. Böyle bir iktisadi ve siyasi ortam ise özgür, sorgulayıcı, yaratıcı ve vizyonu olan bireylerin yetişmesine olanak sağlar. Bu sayede bu ülkeler kendi yurttaşlarının refahını, diğer ülkelere oranla daha fazla artırma olanağı kazanıyorlar.
Hukukun üstünlüğünün en önemli unsurları olan; normların hiyerarşik sıralamaya uygun şekilde uygulanması, temel hak ve özgürlüklere saygı, yargı bağımsızlığı, suç ve cezaların kanuniliği, yargı kararlarının herkes için bağlayıcılığı gibi konularda son dönemde yaşanılan gelişmeler herkesin malumudur. Anayasa'nın ihlal edildiği, uluslararası sözleşmelere uyulmadığı, AİHM kararlarının uygulanmadığı, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin Anayasa'dan üstün kabul edildiği, hâkimlerin kendilerini güvende hissetmediği, zaten bunun verdikleri kararlardan da anlaşıldığı bir hukuki ortamda, ne demokrasi gelişir ne de iktisadi büyümeyi sağlayacak bir ekonomik ortam söz konusu olabilir.
Türkiye’nin de cumhuriyetle birlikte günümüze kadar birçok alanda değişim ve dönüşüm yaşadığı bir gerçek. Ancak bu gelişmeler sonunda bir anlamda ‘tezatlar ülkesi’ denilebilecek bir ülke doğurmuş vaziyette. Dış ticaret ve sermaye giriş çıkışları serbest ama daha yeterince gelişememiş bir sermaye piyasamız var. Özellikle 1980 sonrası neoliberal politika uygulamaları sonucu başlayan kırdan kente göç büyük boyutlara ulaşmasına rağmen, aile içindeki cinsiyet temelli rollerde pek bir değişim gözlenememekte. Büyük kentlerin çevresine öbeklenen geniş halk yığınlarında ciddi boyutlara ulaşan iş ve aşa erişememe sorunu yaşanmaktadır. Hak ve özgürlükler konusu sürekli tartışılmakta; hukukun üstünlüğü en fazla dile getirilen konulardan biri olmaktadır. İzleyen tabloda, farklı gelişmişlik düzeyine sahip ülkeler için çeşitli iktisadi, siyasi, hukuki ve sosyal göstergeler yer alıyor.
Kaynak: World Bank; United Nations; Worldjusticeproject.org; Heritage.org
Tablo bize Türkiye’de neden bazı şeylerin ancak bu kadar olabildiğini çok yalın bir şeklide göstermektedir. Hangi göstergeyi alırsanız alın ülkemizin ligi üçüncü ligdir. 2014 yılından 2019 yılına ABD doları cinsinden düşen milli gelirimiz ve dünya sıralamamız var. 2014 yılında 16. iken, 2019 yılında 19. sıraya gerilemişiz. İnsani gelişmişlik endeksinde az bir iyileşmeye karşın, hukukun üstünlüğü endeksinde 84. sıraya düşmüşüz. Basın özgürlüğünde Kuzey Kore’nin sonuncu sırada yer aldığı 184 ülkeli ligde 154. sıradayız. Benzer biçimde cinsiyet farklılığı ve yolsuzluk algısı endekslerinde de ciddi gerilemelerimiz var. Özellikle yolsuzluk algısı endeksinde gerilememiz kayda değer. Tabi bütün bunların doğal yansıması olarak iktisadi özgürlük endeksi sıralamasındaki yerimiz de gerilemiş.
Böyle bir tablo, son zamanlarda tecrübe ettiğimiz, ekonomik iniş çıkışların sebebidir. Hukukun üstünlüğü gelişmiş ülke standartlarında olmayan, yargısı bağımsız, medyası özgür olmayan, cinsiyet farklılıklarının çok açık olduğu, yolsuzluk algısı yüksek ve iktisadi güvenin düşük olduğu bir ülkeye kimse gelip de uzun süreli yatırım yapmaz. Kimse gelmediği gibi, kendi yurttaşları bile böyle bir ortamda ranta dayalı yatırımları tercih eder. Çoğunluk, bir an önce köşeyi döneyim mantığı ile spekülatif yatırımlara yönelir. Güvensizlik yaşamın her alanına sirayet ederek bireylerin üretkenlik duygularını yok eder ve gelecekle ilgili güvensizlikleri besler. Ülke parası spekülatif saldırılara daha açık hale gelir. Finansal piyasalar daha fazla oynak hale gelir. Ülkeye sadece kısa vadeli vurgun amaçlı rantiye parası gelir. Bu göstergeler açısından hiç olmazsa 1980’li yılların başında daha iyi durumda olduğumuz Güney Kore gibi ülkelerin standartlarına gelmeden, ülkede iktisadi istikrarı sağlamanın, gençlerin yabancı ülkelere gitme arzusunu kırmanın, herkese iş ve aş sağlamanın, huzur ve barış içerisinde yaşamanın çok da mümkün olamayacağı gayet açıktır.