Emekçiler, siyasi tarihimizde eşine az rastlanır bir şekilde, seçimlere iki aydan az bir süre kalmasına rağmen hangi partiyi tercih edeceği dışında gündemlere odaklanmış durumda. 31 Mart'ın nihayetinde belediye seçimleri olması dahil birçok neden sayılabilir...
Ancak işin özüne baktığımızda, geniş kesimleri derinden etkileyen yoksullaşma gerçeğiyle karşılaşırız.
Daha bu ayın başında açıklanan enflasyon verileri, iç savaşın yaşandığı Yemen ve Suriye ile benzer düzeye gelindiğini göstermektedir. Türkiye dünyada enflasyon sıralamasında ilk 10'da bulunuyor. Enflasyonun asgari ücret artışını daha ilk aydan erittiği, özellikle gıda fiyatlarındaki yükselişin emekçiler için yıkımı beraberinde getirdiği görülmektedir.
Yine bu ay açıklanan veriler Türkiye'nin OECD ülkeleri arasında en yüksek işsizlik oranına sahip 3. ülke olduğunu gösteriyor. Türkiye istihdam yaratma sıralamasında ise son sırada. Gerçeklerin yalnızca bir bölümünü yansıtan resmi rakamlar dahi her 4 gençten birinin işsiz olduğunu gizleyememektedir.
Takipteki kredilerde bir yılda yüzde 80 civarında artış görülmüştür. Burada yalnızca tüketici kredileri açısından değil, ekonominin temel direği sanayi sektöründe de çarpıcı veriler mevcuttur. Dahası reel sektörde de büyük bir daralma olduğu gözlenmektedir.
Ve nihayet, kredi kartı borcunu ödeyemeyenlerin sayısı da 2 buçuk milyonu aşmış bulunuyor.
Benzer verilere sahip diğer tüm ülkelerde siyasi ve toplumsal yapı sarsılmış görünüyor.
Türkiye de bunu yaşayacak, belki de yaşıyor.
Tarih gösterdi ki, bu iki türlü olabilir. Birinci seçenek, düzen değişikliği talep eden hareketlerin sahneye çıkışı ve tüm hesapların alt üst olması.
İkinci seçenek ise (ki Türkiye, şu ana kadar buna tanık oldu) mevcut siyasal yapının düzen değişikliğini baskılayacak şekilde otoriter bir karaktere bürünmesi, faşizmin ve faşist iktidarı destekleyecek toplumsal güçlerin önünün açılması.
Yine Türkiye bağlamında devam edelim...
Çarşı pazarda sesini duyurmak isteyen yurttaşlar, atama bekleyen öğretmenler, emekliliği yaşa takılanlar, RTE'nin mitinglerinde kadro isteyen taşeron işçileri ve daha niceleri...
Evet, şimdilik neresinde olduğumuzu bilemediğimiz, yıkıcı ve çok boyutlu bir dalgayla karşı karşıyayız. Bir yandan ekonomik yıkım ve bir yandan yolunu arayan emekçi tepkisi. Pazara çıkamayan vatandaşa bir yandan smoothie'sini yudumlarken "bir mermi ne kadar, biliyor musunuz" diye yanıt veren cumhurbaşkanı...
Yok, dalga derken, orada burada istifa eden CHP örgütlerinden, bu partinin tepesinde yaşanan fırtınalardan bahsetmiyorum. Onlar ancak bu dalgadan ilk nasibini alacak kırık dökük bir iskeleyi andırıyor. Yine de, sevinmeli miyiz bilmem, bu dalganın enerjisi, iktidarın CHP'ye yönlendirerek savuşturduğu o eski tiptekilere pek benzemiyor.
Öyleyse, iki sonuç çıkaralım.
Birincisi, Türkiye'nin yapısal sorunlarından kaynaklanan ve ülke nüfusunun çok büyük bir bölümünü etkileyen bunalım, emeğe siyaset alanı açıyor. İyidir... Öte yandan, Saray Rejimi'nin buna yanıtı, sadaka ağlarının parçası kıldığı emekçi bölmesi ile "istikrar manyağı" olmuş geleneksel destekçilerini, yükselen faşist siyasetinin yarattığı hareye çekmek olabilir. Emeğin sesi makul vatandaşın hiddeti ve iktidarın gücüyle boğulmak istenir. Son günlerde Saray cephesinden pek sık işittiğimiz "beka sorunu" tam da bu boğma girişiminin parolası gibidir.
Birinciyle bağlantılı ikinci sonuç, halkın gerçek gündemine yanıt verebilecek bir yetiye zaten sahip olmayan ve şimdi de yerelde koltuk kavgasına batmış görünen ana muhalefetle ilintilidir. Bu dalga, CHP'nin boyunu çok aşmaktadır. Ne öznesi ne nesnesi olabilir.
Ya sosyalist hareket?
Bizim cephenin avantajı, mevzunun bu kez bütün çıplaklığıyla "ekmek kavgası" olmasıdır. Ve bu kez o çıplağı örtmeye mecali olan bir ana/baba/yavru muhalefet partisi dahi vaki değildir.
Eksiklerimiz, yetersizliklerimiz, hatalarımız? Toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çoktur... Bu mecrada fazlasıyla yazılmış, çizilmiş, irdelenmiştir. Yapılacak olansa, sadedir ama hüner istemektedir:
Yıkıma neden olan politikaların mimarları ve izleyicileri radikal şekilde teşhir edilmelidir.
Emekçiler için kazanım anlamına gelecek kimi somut hedefler belirlenmeli ve başarı sağlanmalıdır.
Emekçilerin yan yana geleceği, aralarındaki iletişimi kuracak, birbirlerinden öğrenmelerini, birbirleriyle dayanışmalarını sağlayacak ağlar kurulmalıdır.