Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK); geçtiğimiz hafta 2021 yılı ikinci çeyrek (nisan, mayıs ve haziran dönemi) Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’sı (GSYİH) ile ağustos ayı enflasyon rakamlarını açıkladı. Türkiye ekonomisi, geçen haftaki yazımızda vurguladığımız gibi, beklentiler doğrultusunda, bu yılın ikinci çeyreğinde, %10,4 küçüldüğü geçen yılın aynı çeyreğine göre %21,7 büyüdü. Buna karşılık enflasyon cephesinden gelen haberler hiç de iç açıcı değildi. Ağustos ayında tüketici fiyatları, aylık %1,2 artarak yıllık %19,25’e yükseldi. Böylelikle tüketici enflasyonu (manşet enflasyon); politika faizi olan %19’u geçmiş oldu. Üretici enflasyonu ise aylık %2,77 artışla yıllık olarak %45,52 oranına ulaştı ve son zamanlarda çok sevdiğimiz bir deyimle, “rekor kırdı”! Bu haftaki yazımızda, enflasyon konusundaki değerlendirmelerimizi haftaya bırakarak, “rekor” diye[i] lanse edilmeye çalışılan ikinci çeyrek büyümesini analiz etmeye çalışacağız.
YÜKSEK BÜYÜME SADECE BİZDE GERÇEKLEŞMEDİ
Her şeyden önce bu yüksek büyüme oranının sadece bize özgü olmadığını, bizim gibi 2020 yılının ikinci çeyreğinde ekonomileri önemli oranda küçülen ve yılın ikinci çeyreğinde %41,9 oranında büyüyen Peru başta olmak üzere, İngiltere (%22) ve Avrupa’nın diğer bazı ekonomilerinde de görüldüğünü söylemek gerekir. Bununla birlikte, Türkiye ekonomisi bu büyüme oranı ile 2020 yılının ikinci çeyreğinde %10,4 küçülmeyle kaybettiklerini geri almaya çalışmıştır. Bu da daha çok büyüme oranının nasıl hesaplandığı ile ilgilidir. Örneğin, biz de büyüme oranını yıllık yüzde değişim (bir önceki yılın aynı dönemini baz alarak) olarak değil, ABD’nin yaptığı gibi çeyreklik değişim, yani ilk çeyreğe göre hesaplasaydık; ekonominin sadece %0,9 oranında büyümüş olduğunu görürdük. Bu çeyreklik yüzde değişimi de yıllık değişime çevirseydik, görecektik ki, ekonomimiz aslında yıllık olarak sadece %3,6 oranında büyümüş olacaktı. Bu büyüme oranı da, Dünya gazetesi yazarı sayın Prof. Dr. Fatih Özatay’ın belirttiği gibi, Türkiye’nin uzun dönem büyüme ortalamalarının altında bir büyüme oranı olacaktı.
BÜYÜMEDE BAZ ETKİSİ, İHRACAT, SANAYİ VE İÇ TÜKETİM ETKİLİ OLDU
%21,7’lik ikinci çeyrek büyümesinde en önemli etken baz etkisi oldu. Geçen haftaki “Nasıl büyüdüğümüze lütfen dikkat edin!” başlıklı yazımızda baz etkisini, “çeyreklik büyüme oranı hesaplanırken, referans alınan çeyrekte ortaya çıkan, normalden önemli ölçüde düşük veya yüksek bir büyüme oranı olması durumunda; değişimin hesaplandığı çeyreğe yansıyan etki” biçiminde tanımlamıştık. Tam da bu tanıma “cuk oturacak” bir büyüme oranı ortaya çıktı. Çünkü daha önce sıkça vurguladığımız gibi, 2020 yılının ikinci çeyreğinde Türkiye ekonomisi pandemi nedeniyle %10,4 oranında küçülme yaşadı. Açıklanan büyüme oranı da, bu çeyreğe göre yüzde değişimi yansıttığı için, bu baz etkisi ile bu çeyrek büyümesi oldukça yüksek çıktı. Aslında Türkiye ekonomisi pandemi nedeniyle 2020 yılının ikinci çeyreğinde kaybettiklerini geri almaya çalıştı.
Baz etkisi yanında, ihracat, iç tüketim ve sanayi sektörü büyümeye büyük katkı verdi. Bilindiği gibi, GSYİH üç yöntemle hesaplanmaktadır. Üretim, harcamalar ve gelirler yöntemi. GSYİH'yi oluşturan faaliyetlere baktığımızda; 2021 yılı ikinci çeyreğinde 2020 yılı birinci çeyreğine göre göre zincirlenmiş hacim endeksi olarak; en fazla artış %45,8 ile hizmetler sektöründe oldu. Bunu %40,5 ile sanayi izledi. İnşaat ise sadece %3,1 arttı.
Harcamalar açısından baktığımızda ise tüketim harcamaları (yerleşik hanehalklarının tüketim harcamaları) yılın ikinci çeyreğinde %22,9 artarken, devletin nihai tüketim harcamaları %4,2 ve gayrisafi sabit sermaye oluşumu %20,3 oranında artmıştır. Geçen haftaki yazımızda vurguladığımız gibi, kredilerle şişirilen tüketim harcamaları yine büyümede etkin rolde! Oysa sürdürülebilir ve kapsayıcı bir büyüme için gerekli olan yatırım harcamaları (gayrisafi sabit sermaye oluşumu) artışı, izleyen tabloda rahatlıkla görüleceği gibi, çeyreklik değişim olarak sadece %0,7.
Kaynak: TÜİK
Yılın ikinci çeyreğinde mal ve hizmet ihracatı %59,9 oranında artarken, ithalat artışı %19,2’de kaldı. Mal ve hizmet ihracatının çeyreklik katkısı ise %2,2 oldu. İhracatın büyük kısmı imalat sanayi ürünlerinden oluştuğu için (son zamanlarda neredeyse %95) bu yüksek büyüme ile ilgili belki de olumlu düşünmemizi sağlayan tek gelişme bu olmuştur. Bununla birlikte, unutmayalım ki, yine geçen hafta açıklanan dış ticaret verileri, Ağustos ayında çok büyük miktarda dış ticaret açığı (4,3 milyar dolar) verdiğimizi göstermektedir. Yani, yine sıkça vurguladığımız gibi, dışa aşırı biçimde bağımlı bir imalat sanayi sektörü ile sürdürülebilir ve kapsayıcı bir büyümeden söz etmek hayal olacaktır.
BİRAZ DAHA GERÇEKÇİ OLALIM LÜTFEN!
Açıklanan “yüksek” ikinci çeyrek büyümesine, neden daha ihtiyatlı yaklaşmamız gerektiğini ve büyüme oranını hesaplama yönteminin önemini ortaya koymak için izleyen grafiği kullanacağız. Grafikte GSYİH’nin iki değişimi yer almaktadır. Kırmızı çizgi TÜİK’in kullandığı yöntemle hesaplanan ve büyüme oranının hesaplandığı yılın ilgili çeyreği ile önceki yılın aynı çeyreği arasında GSYİH’deki yıllık yüzde değişimi göstermektedir. Buna karşılık yeşil çizgi ise ABD gibi bazı ülkelerin kullandığı ve birbirini izleyen çeyrekler arasındaki yüzde değişime göre hesaplanan büyüme oranını yani çeyreklik değişimi göstermektedir.
Kaynak: TÜİK
Grafiğin bize gösterdiği ilk önemli şey, büyüme oranlarının yıllık değişimde, çeyreklik değişime göre daha fazla oynaklık gösterdiğidir. Anlayacağınız, baz etkisi yıllık değişimde iş başında! Çeyreklik değişime yoğunlaştığımızda ise elimizi başımızın arasına koyup uzun uzun düşünmemiz gerektiği ortaya çıkıyor. Ortada öyle “rekorlar kırdığı” iddia edilen ne bir büyüme ne de böyle bir potansiyelimiz var. Ne yazık ki büyüme oranımız %5 olduğu söylenen potansiyel büyüme oranı düzeyine ulaşmakta bile zorlanıyor.
SADECE SERMAYENİN NEMALANDIĞI BİR BÜYÜME!
Açıklanan ikinci çeyrek büyümesi ile ilgili belki de en olumsuz gelişme, bu büyümenin emekçileri yoksullaştırmış olmasıdır. Bu büyüme, emekçi dostu bir büyüme değildir. Nasıl olsun ki? Pandemi altında işini aşını kaybeden, evine ekmek götürmekte zorlanan emekçiler, şimdi de milli gelir pastasından aldıkları payı iyice kaybetmeye başladılar. İzleyen grafik bunu bütün açıklığı ile ortaya koymaktadır.
Kaynak: TÜİK
Grafikte görüldüğü gibi, büyüyen Türkiye ekonomisi pastasından aslan payını yine sermaye kapmış. Emeğin pastadan aldığı pay, 2020 yılının ikinci çeyreğinde %37,0 iken, bu yılın ikinci çeyreğinde %32,9’ye düşmüş. Bu pay sadece bir önceki yılın aynı dönemine göre değil, aynı zamanda yılın ilk çeyreğine (%35,5) göre de azalmış. Buna karşılık, 2020 yılı ikinci çeyreğinde %42,8 olan sermayenin payı, bu yılın ikinci çeyreğinde %49,8 oranıyla, neredeyse %50’ye ulaşmıştır. Yani anlayacağınız, pandemi pandemi diyerek sermaye, emeği daha fazla sömürerek krizi “fırsata” çevirmiştir. Kısacası emekçilere yine açlık ve yokluk dışında bir şey bırakılmamıştır. Emekçiler, aş ve iş peşinde koşarken, sermaye kârına kâr katmaya devam etmektedir.
Sonuç olarak, %21,7 oranındaki 2021 yılı ikinci çeyrek büyümesi, her şeyden önce, gerçek anlamda bir büyüme değil; 2018 yılıyla Türkiye ekonomisinin girdiği kriz sarmalı ve arkasından gelen pandemi ile kaybettiklerini geri alma çabası olarak algılanmalıdır. Üstelik bu büyüme ne yazık ki, “sürdürülebilir ve kapsayıcı” ve istihdam dostu bir büyüme de değildir. Bu büyüme enflasyon yaratan, gelir dağılımında eşitsizliği artıran ve emekçiyi yoksullaştıran bir büyümedir! Bu büyüme sürdürülemez ve kapsayıcı olmaması yanında, dışa bağımlılığı artıran bir büyümedir. Ortada “ekonomiyi uçuracak” bir büyüme de yoktur. Nasıl olsun ki? İmalat sanayi kapasitesini artırmadan, sanayide dışa bağımlılığı azaltmadan, herkese iş ve aş yaratmadan, herkesin ekonomi pastasından eşit pay almasını sağlamadan bir şeyleri uçurmak pek olası gözükmemektedir. Ekonomiyi “uçurmanın” yolu; kamunun öncülüğünde yeni bir planlı kalkınma stratejisi belirlemek, araştırma ve geliştirme, üretim, ihracat, istihdam odaklı bir büyüme ile rekabetçi, eşitlikçi ve yenilikçi bir iktisadi yapı kurmaktan geçmektedir.
[i] Sayın Mahfi Eğilmez’in kendi web sayfasında 2 Eylül 2021 tarihinde yazdığı ‘Baz Etkisiyle Büyüme’ başlıklı yazısında belirttiği gibi, açıklanan ikinci çeyrek büyümesi, bazılarının iddiasının aksine Cumhuriyet tarihinin en yüksek büyüme oranı değildir. Bununla birlikte, 1999 yılından beri açıklanan yeni serideki en yüksek büyüme rakamı olduğu doğrudur.