Bozguncu olmadan Millet İttifakı‘ndan farkını belirginleştirmek

Erdoğan önderliğindeki Saray Rejimi‘nin devrilmesi stratejik hedefi, sosyalistlerin ve Kürt hareketinin CHP’nin başını çektiği Millet İttifakı’yla aynı dalga boyunda oldukları bir nokta. Saray cephesinin en geniş ötekileri diye sıralanabilecek, seküler-kentli emekçi, burjuva ve küçük burjuva kesimlerin, köylü-yarı köylü üretici-emekçilerin özel olarak da Aleviler ve yurtsever Kürtlerin bu zulüm ve yağma düzenine karşı öfkesi veya bu rejimden kaynaklı derin mağduriyetlerinin böyle bir yan yana gelişi zorunlu kıldığı açık. Bunda bir beis yok. Fakat bu temel hedef ve ona hizmet edecek taktikler noktasındaki bakışımlar ve yol arkadaşlığı dışında, restorasyonculuktan hiçbir çıkarı olmayan, yapısal değişimler için mücadele etmesi gereken sosyalistlerle Kürt hareketinin nasıl bir Türkiye ve dünya istedikleri noktasında farklarını ve vizyonlarını ortaya koymalarının vaktinin geldiğini söylüyorum.

Bu iki demokratik güç, elbette Saray karşıtı cephenin parçası olmaya devam etmeli, bu cephenin stratejik yönelimini baltalamamalı, iktidarla muhalefeti aynı kefeye koyuyormuş gibi görünmekten kaçınmalıdır. Fakat, kendisiyle yan yana görünmekten kaçınan Millet İttifakı‘nı Türk-İslam sentezci, ulus-devletçi, emekçi ve doğa düşmanı, sermaye yanlısı, neoliberal küreselleşmeci çizgilerinden geri adım attıracak, özel bir mücadele ve propaganda hattını açıp, büyütmeleri için koşullar oldukça elverişlidir.

Kendi alternatif ekonomi, bölüşüm, toplumsal ilişkiler, özgürlük, demokrasi ve refah vizyonlarını ifade eden önerileriyle ortaya çıkmaz ve bunları görünür kılmazlarsa Erdoğan sonrası dönemde, sosyalistlerin de Kürt hareketinin de kadrosal ve politik anlamda yeni bir massedilme dalgasıyla karşılaşma olasılıkları vardır. Tıpkı İmamoğlu seçildikten sonra kentsel sosyal mücadelelerin öncü kadrolarının İstanbul Büyükşehir Belediyesi bürokrasisi içinde eritilmesi gibi bir durum merkezi devlet ölçeğinde tekrar edecek, bu da sosyalist hareket açısından bugüne kadar biriktirdikleri düzen tarafından emilecektir. Bunu engellemenin yolu, varoluşsal-nihai hedefleriyle (sosyalist bir toplumun inşası, ekolojik çöküşün durdurulması, Kürt halkının kendi kendini yönetmesi ve patriarkanın yıkılması gibi) köprü olacak geçiş taleplerini ezilen ve sömürülenlerin demokratik/özgürlükçü-sosyal/toplumcu cumhuriyet programı içine yerleştirmektir.

Bu bağlamda, proletaryanın yeni bölüklerinin hegemonik öncülüğü temelinde, İslamcı Türkçü oligarşik rejimin parti-devlet aygıtının ezdiği-dışladığı seküler-genç kadınlarla, Kürtleri, Alevileri, göçmen işçileri kapsayacak, ayakları yere sağlam basan bir sınıfsal ve sosyal ittifak çerçevesinin çizilmesi önemlidir. Proleteryanın yeni bölükleri denildiğinde; bilişim-dijital sektörlerde, e-ticaret alanında esnek süreli-dönemsel sözleşmelerle çalıştırılan, kentte varolmak için daha fazla yoksullaştırılmayı, borçlanmayı sineye çekmesi söylenen yüksek eğitimli genç güvencesizlerle, marketlerde, e-ticaretin ayak işlerinde, inşaatlarda, madenlerde vb. asgari ücret ve altında çalışmak zorunda olan ¨yerli¨ ve göçmen mülksüz emekçiler kastedilmektedir. Bunu çizmeye en yakın güçler, sosyalistler ve HDP-HDK güçleri olabilir. Bunların, birlikte veya müttefiklerini de katacakları yeni bir muhalefet blokuyla hakim Saray bloku karşıtı geniş cepheyi baltalamadan çıkmasını, bahsettiğim (karşı-hegemonik) sınıfsal-sosyal ittifak inşasını hızlandıracak bir uğrak biçiminde düşünebiliriz.

Yeni bir ¨demokratik ulus¨un ya da ¨halk¨ın tarif edilmesini getirecek bu siyaset aynı zamanda yeni devrimci proleter sınıfın kendi kendini oluşturma/şekillendirme süreci olarak da görülebilir. Kendisini yaşam alanlarında konut sorunundan fahiş kiralara, yüksek elektrik-su-doğalgaz faturalarından sağlıklı-ucuz gıdaya erişebilirlik sorununa ve iş yerlerindeki güvencesizlik, düşük ücretler, taciz, kötü muamele gibi sorunlara karşı, ezilen ve sömürülenlerin talep ve çıkarlarının sözcüsü olduğunu net biçimde ortaya koyması gereken, bu sosyal-sınıfsal ittifak, dönemsel kampanyalarla etki alanındaki insanları seferber ederek sürekli genişleyecek yeni dayanışma ve örgütlenme ağlarına geliştirmeyi önüne koymalıdır.

Bu yazıyla birlikte ilk üç yazımda, makro ölçekli, orta ve uzun vadede sınanabilecek düzlemdeki konularla ilgili çok genel bir kamuya hitap eden bir çizgi tutturdum. Bunu bir nevi iki yıldır eteğimde biriken taşları dökmek olarak görüyorum. Bundan sonrakilerin biraz daha köşe yazarlığına uygun biçimde sınırlandırılmış, daha belirli kesimler/çevrelerle konuşan bir çerçeve tutturmak için çaba harcayacağım. Bu çerçevede gelecek hafta son yıllarda hızla yükselen kira fiyatları ve ona karşı bir kentsel sosyal muhalefetin hangi taleplerle örgütlenebileceği konusunda yazmayı planlıyorum. Bakalım, nasıl olacak…