Bizimki hikâyesi olan bir arkadaşlıktı (*)

Fotoğraf kareleri harap, dokunsan yıkılacak izlenimi veren bir binayı gösteriyordu. Bir bölümü hariç, binanın bütün cepheleri reklam panolarıyla güneşe kapatılmıştı.

                      Ömer, Halil, Cezmi, Çiğdem, Ahmet, Fevzi, Cuma,

                        Ali, Atilla, Süleyman, Niyazi ve Gürcan’ın anısına...

 

Biz birbirine güvenen ve birbirini çok seven bir topluluktuk.

Fotoğraf kareleri harap, dokunsan yıkılacak izlenimi veren bir binayı gösteriyordu. Bir bölümü hariç, binanın bütün cepheleri reklam panolarıyla güneşe kapatılmıştı.

Karanlık, loş koridorlarda, artık kullanılmayan sınıf ve laboratuvarlarda derin bir terk edilmişlik duygusu hakimdi.

Çiğdem’i son kez gördüğüm ana bina girişinde, kavga türkülerini ilk öğrendiğim yer olan İnşaat IV’te, ilk eylemimi gerçekleştirdiğim Teknik Resim bölümünde, her yerde terk edilmişliğin izlerini görmek mümkündü.

Galatasaray Mühendislik diye bir okul sanki hiç olmamıştı. Biz bu okulda hiç okumamış, büyük anfiden arkadaşlarımızı son yolculuklarına hiç uğurlamamıştık sanki. (1)

Bizi yıllar sonra bir araya getiren şey, bugünkü hayatımızdan duyduğumuz rahatsızlık ve o güzel günlere duyduğumuz özlemdir...

Bunu, içimizde en sert görünenimiz söyledi, en müşfik olanımız.

Adı Çiğdem olan çocuklardan biri duruyordu, MS hastası bir babanın yanında. Baba, destek aldığı değneğine yaslanmış, kızına adını verdiği arkadaşının gülümseyen fotoğrafına bakıyordu. Yüzünde vakur, nereden geldiğini bilen insanların ifadesi vardı. (2)

O duvarların dili olsa da konuşsa...

Bunu, “Şişli Meydanı’ndaki üç kız”dan biri söyledi. (3)

Sondan iki önceki fotoğraf, sıvası dökülmüş bir duvarı gösteriyordu. Üzerini örtmek için yapılan onca boyaya, onca kapatma girişimine rağmen alttan çıkan yazılar geçmişin silinemeyeceğinin ispatı gibiydiler. “Devrimin hayaleti”, öldürülen arkadaşlarımızın şahsında “Buradaydık, buradayız!” diyordu.

Eliyle, gazetecilere çekmeyin diye müdahale eden, Çiğdem’in anne babasının yanındaki kız var ya, o bizim Gürcan...

Bunu, kalbi en uzak yıldızla birlikte çarpanımız, Çiğdem’den on altı yıl sonra katledilen Gürcan'la ilgili bir konuşma sırasında, eski fotoğraflara bakarken söyledi. (4)

“Bizi bambaşka insanlar yapan ateşi çalma ısrarıydı” dedi en yaşlı olanımız, “gerçekçi olup imkansızı istememizdi.”

Aynı yerde, çok ama çok uzun yıllar önce fotoğraf çektirdiğimiz merdivenlerde durarak baktık objektife. Hepimizin yüzünde tarifi mümkünsüz bir gülümseme.

Hayat bu, iyi kötü birçok şey yaşarsın. Ama bazı şeyler vardır ki hiçbir şeyle kıyaslanamaz ve hiçbir şeyle takas edilemez...

Bunu, o gün orada, bir diğer arkadaşının yüzünde kendi gençliğini, devrime yürüdüğümüz günleri gören arkadaşlardan biri söyledi.

Sandalyede oturan, yarı felçli gövdesini anılarının peşi sıra sürükleyerek binlerce kilometre öteden gelen arkadaşımız hafifçe doğrularak siyah beyaz fotoğraflardaki Kerim’i işaret etti. “Her zaman vaktinden önce gelirdi, gecikmezdi ama...” dedi.

Biz birbirine güvenen ve birbirini çok seven bir topluluktuk. Arkadaşlarımızın samimiyetine inan Turhan. Sabret. Sonunda bir yere varacağız...

Bunu, yorgun olduğum bir dönemde, bir gece vakti, telefonda Kerim söyledi. (5)

Bizimki hikâyesi olan, güzergâhı devrime ayarlı bir arkadaşlıktı...

Bunu, Kerim’i toprağa verdiğimiz günün akşamında yapılan anmada, ben söyledim.

Yerde kırmızı karanfiller vardı, “Kardeşlerimizi unutmadık, unutturmayacağız!” yazılı panonun hemen önünde.

Bizimki hikâyesi olan bir arkadaşlıktı!..


Dipnotlar

(1) Galatasaray Mühendislik Yüksek Okulu (GMYO): 1970 -1980 arasında sürdürülen anti-faşist mücadelenin önemli mevzilerindendi. Gerçekten demokratik ve tam bağımsız bir Türkiye mücadelesinde yitirdiğimiz Ömer Ayna (30 Mart 1972), Halil Pelitözü (1 Aralık 1975), Cezmi Yılmaz (1 Aralık 1975), Çiğdem Yıldır (28 Nisan 1977), Ahmet Aytaç (21 Haziran 1977), Fevzi Azırcı (22 Aralık 1977), Cuma Oruç (6 Eylül 1978), Ali Erkılıç (14 Ekim 1978), Atilla Ermutlu (6 Haziran 1981), Süleyman Cihan (25 Eylül 1981), Niyazi Gündoğdu (15 Mart 1983) ve Gürcan Özgür (6 Mart 1993) künyelerinde GMYO yazan devrimcilerdi. Okulla özdeşleşmiş ve GMYO’lu öğrenciler tarafından kurulmuş olan GEMÜD (Genç Mühendisler Derneği), demokratik mücadeleyi hayatın diğer alanlarındaki mücadeleyle birleştirmek amacıyla faaliyet gösteren devrimci bir odaktı.

(2) Çiğdem Yıldır: 1 Mayıs öncesi, 28 Nisan 1977’de, okul çıkışındaki otobüs durağında, açılan ateş sonucu öldürüldü. Ruhi Su'nun ölümsüz bestelerinden birine, “Sabahın sahibi var” adlı çalışmasına ilham kaynağı olan Çiğdem, sonraki yıllarda devrimci mücadelenin simgelerinden biri haline dönüştü.

(3) Şişli Meydanı’ndaki Üç Kızdan Biri, Şükran: Ruhi Su’nun türküsünde adı Nergis olan. Çiğdem’in öldürüldüğü saldırıdan ağır yaralı olarak kurtulmuştu.

(4) Gürcan Özgür: GMYO öğrencilerindendi. Çiğdem’in, Fevzi’nin ve Ali’nin arkadaşıydı. 6 Mart 1993’te, Devrimci Sol’a yönelik operasyonlardan birinde katledildi.

(5) Kerim Kabadayı: GMYO’nun ve ‘78 kuşağının önder kadrolarındandı. Sayısız pusuyu, işkenceyi ve sürgünü taşımış yüreği bir gece vakti sustu. Geçirdiği kalp krizi sonrasında, 18 Kasım 2009 tarihinde aramızdan ayrıldı.

(*) Bu yazı, daha önce aynı içerikle Bianet'te yayımlanmış olan yazının gözden geçirilmiş halidir.