Bizim kahramanlarımız



15-09-2019 00:50


İzge Günal

Bundan 99 yıl önce bugün Türkiye Komünist TeÅŸkilâtları’nın (TKT) ilk kongresi bitmek üzereydi. Bu kongre ile partinin ismi Türkiye Komünist Fırkası (TKF) oluyor ve Türkiye ve Rusya’da bulunan komünist gruplar TKF çatısı altında birleÅŸiyordu. İstanbul’da ayrı bir örgütlenme içerisinde bulunan Åžefik Hüsnü de bu kongreye temsilciler yollamış ve daha sonra Mustafa Suphilerle birlikte katledilecek olan Ethem Nejat partinin genel sekreterliÄŸine getirilmiÅŸti. Bu tarih Türkiye’de sosyalist/komünist hareketin baÅŸlangıcı olarak kabul edilir.

O günden sonra Türkiye sosyalist tarihi üç ana döneme ayrılabilir diye düÅŸünüyorum: Birincisi 1920-1960 arası Partili Dönem, yani TKP Dönemi; ikincisi 1960-1980 arası Gençlik Dönemi, ki Dev-Genç Dönemi de denilebilir; sonuncusu da 1980’den beri süren Kürt Siyasi Hareketi Dönemi. Bu dönemlemeyi diÄŸerlerini etkileyen hatta belirleyen siyasi gücü belirterek yaptım, olumlamak için deÄŸil.  Elbette bu çok uzaktan bakış; yaklaÅŸtıkça ayrıntılara girmek, çok sayıda ara dönem saymak olası. Örneklemek gerekirse Atilla Akar’ın “Eski Tüfek” Sosyalistler isimli kitabında Rasih Nuri İleri, TKP Dönemi'ni, görece özgürlük dönemi (1919-1925), gizlilik dönemi (1925-1946), “yasal parti” dönemi (1946) ve tekrar gizlilik dönemi (1946 sonrası) olarak dörde ayırıyor ve sonra ilk dönemi kendi içerisinde tekrar üçe, ikinci dönemi de dörde ayırıyor. Demek istediÄŸim, yakınlaÅŸtıkça farklar belirgin hale gelir ve yıl yıl, ay ay bölmeye kadar gider. Neyse ben kendi sınıflamama sadık kalacağım ama belki ikinci dönemin başına ayrı bir TİP dönemi düÅŸünülebilir.

Türkiye Sosyal Tarih AraÅŸtırma Vakfı (TÜSTAV), özellikle ilk dönemle ilgili çok deÄŸerli belgeler yayınlamaya devam ediyor. Türkiye İştirakiyûn TeÅŸkilâtı ve Türkiye Komünist Fırkası Birinci Kongresi isimli kitaplarda Haziran - Eylül 1920 tarihleri arası TKP tarihinin tüm belgelerini bulmak olası. İlk kitap kongre hazırlıklarını, ikincisiyse kongreyi anlatıyor. Okuduktan sonra el altında bulundurulup, gerektiÄŸinde tekrar tekrar dönülecek kitaplar bunlar. Görünen o ki parti gücünün çok ötesinde etkili; Van Valisi Mithat’ın “İnkılâbı yapanlar ve bu uÄŸurda çalışanlar, memleketin selametini temin için komünizm esasatını maalmemnuniye kabul ve tatbik etmeyi arzu ediyorlar.” demesi, Kazım Karabekir’in Mustafa Suphi’ye yolladığı mektupta “Sevgili YoldaÅŸ” diye hitap edip ve “BolÅŸevik nazariyatına hürmetkarım.” demesi ilginç oluyor. Üstelik aynı Kazım Karabekir’in Mustafa Suphilerin katledilmesindeki sorumluluÄŸu bilinirken. “Eski Tüfek” Sosyalistler’den Komsomol Hasan ÅŸunu anlatıyor: “Bir gün Nazım Hikmet, Hilmi Kitabevinde Kazım Karabekir ile karşılaşıyor. Kitabevi sahibi birbirine tanıştırıyor bunları. Kazım Karabekir elini uzatınca Nazım, ‘Ben katillerin elini sıkmam.’ diyor”. İşte bu Karabekir’e bile yukarıdaki sözleri söyleten, partinin etkisi olsa gerek.

TKP henüz daha 1920’lerde Bakü’de bir parti okulu ve savaÅŸ esirlerinden bir Türk Kızıl Alayı kurmuÅŸtu. Ancak asıl amaç, partiyi bütün bu oluÅŸumlarıyla birlikte Anadolu’ya taşımaktı. Evet Parti geldi ama önderlerini Karadeniz’in sularında bırakarak...

DüÅŸünüyorum da bu insanlar olmasaydı bugünlerimizi de arardık. Korumaya çalıştığımız kazanımlar, okuduÄŸumuz kitaplar, entelektüel düzeyimiz hep onlar sayesinde. Deyim yerindeyse, onların yüzü suyu hürmetine okuyoruz, yazıyoruz. Var olan düzenin alternatifi de olabileceÄŸini söylemek, bunun için örgütlenmek ve bunu bulundukları coÄŸrafyada ilk kez dillendirmek; az iÅŸ mi? Sosyalist birikimin kendisi bir okul iÅŸlevi gördü; haksızlığa karşı mücadele etme, her söyleneni kabul etmeme, doÄŸru için ölümü göze alma, kısacası namuslu olma.

Metin ÇulhaoÄŸlu geçen yazısında kahramanları ÅŸöyle anlatıyordu: “Biraz cüretkâr bir genellemeyle, önceki çaÄŸların kahramanlarının romantik kiÅŸiler olduklarını söyleyebiliriz. Bu insanlar kendi içlerinde dışa fazla yansıtmadıkları gerilimler, çeliÅŸkiler yaÅŸarlar.  Kimi zaman ince ve aşırı duyarlı, kimi zaman küstah hatta saldırgan olabilirler. Ama mutlaka ve mutlaka bir tür “yabancılaÅŸma” içindedirler. Bir özellikleri, yeri geldiÄŸinde “sonuna kadar gitmeyi” göze alabilmeleridir”.1 Mustafa Suphi, Åžefik Hüsnü, ReÅŸat Fuat ve diÄŸerleri… Sonuna kadar gitmeyi bildiler; bu ülke poliste çözülmemek için dilini kesen komünistleri gördü… Bunun ötesi yok ki!

“Eski Tüfek” Sosyalistler kitabında Atilla Akar TKP’lileri ÅŸöyle deÄŸerlendiriyor: "Sosyalizme derin bir inanç ve baÄŸlılık olduÄŸunu gördüm… Bazıları ciddi fiziksel araz ve hastalıkları taşıyordu. Buna raÄŸmen ‘sol memenin altındaki cevahiri’ koruyordu. Güçleri yettiÄŸince ve dilleri döndüÄŸünce çevrelerine inançlarını taşıyorlar."

Elbette eleÅŸtirileri de var “Eski Tüfek” Sosyalistler’in ama burada bu konuya çok girmeyeceÄŸim ancak yeteri kadar incelemeden kiÅŸilerin parti üyesi yapılması sorununun deÄŸiÅŸmeden sürdüÄŸünü fark etmek bana ilginç geldi. Sanırım Türkiye sağının hödüklüÄŸü, insan deÄŸerlendirme ölçütlerini de bozuyor; ortanın sağını sosyal demokrat, sosyal demokratı sosyalist sanma eÄŸilimimiz sürüyor; aÄŸzı biraz laf yapan solcu sanılıyor, belki de iyi niyetten ama YÖK üyelerini solcu sananları, faÅŸisti solcu sanıp dergisinde yazı yazdıranları, kongresinde konuÅŸmacı yapanları gördüm; çok örnek verebilirim.

Yeniden eski tüfeklere dönecek olursak, Zehra Kosova’nın anılarından oluÅŸan Ben İşçiyim kitabını okumanızı öneririm. Birçok edebiyatçıda bile göremediÄŸim bir akıcılıkta aktarılıyor anılar. 1910 Kavala doÄŸumlu, yaÅŸamı önce mübadele sonrasında kırsalda geçmiÅŸ, sonra İstanbul’da iÅŸçi olarak çalışma, TKP’de örgütlenme sonrası Sovyetler BirliÄŸi’nde eÄŸitim… Geri döndükten sonra polis sorgusu, iÅŸkence… 1930’lu yılları ÅŸöyle özetliyor: “Parayı kazanan köyde köy aÄŸaları, ÅŸehirde de yeni türemiÅŸ cumhuriyet kapitalistleri, vurguncular; iÅŸçiler ise fakirlik içinde sürünüyor, köy ırgatları da periÅŸan, iÅŸte o yılların durumu."

1960’dan sonra sosyalist tipolojide de deÄŸiÅŸiklikler olmaya baÅŸladı. Önceki dönemin emekçi ve gerçek anlamda aydınlarının yerini gençler almaya baÅŸladı. Elbette bu bir günde olmadığı gibi dediÄŸim gibi, alt dönemlere ayırmak da olası. GençliÄŸin emperyalizme karşı bağımsızlıkçı tepkisi, kendilerini mücadelenin merkezine taşımıştı. Türkiye’nin neresinde olursa olsun, düzenle sorunu olan, haksızlığa uÄŸrayan herkes devrimci gençleri arıyor ve onları da yanında buluyordu. Topraksız köylüler, küçük üreticiler, gecekondu halkı, öÄŸretmenler... Herkes! Dönemin panoramik bir özetini veren Dev-Genç savunması ekini 1960’lardan 1980’lere Gençlik ve Mücadelesi adıyla Engin Höke kitaplaÅŸtırmıştı. Bir dönemi buradan okumak mümkün ve okudukça olanların saÄŸ-sol çatışması deÄŸil, bağımsızlık mücadelesi veren sosyalist gençlere yönelen faÅŸist saldırı olduÄŸu net olarak ortaya çıkıyor. Tek başına YükseliÅŸ Olayı bile bu türden bir demagojinin geçersizliÄŸini ortaya koymak için yeterli. Bir yüksek okulda art arda 17 devrimci öldürülüyorsa, öÄŸrencilerin üzerine 4-5 kez bomba atılıyor, otomatik silahlarla taranıyorsa, burada bir çatışmadan deÄŸil; saldırı ve katliamdan söz edilebilir.

Bizum Cihan, Cihan Alptekin, bu döneme damgasını vuran kiÅŸilerden, Kızıldere’de katledilenlerden. YaÅŸamını okuyunca dürüstlüÄŸün, fedakarlığın, insan sevgisinin ne boyutlara ulaÅŸabileceÄŸini gördüm. Onun kararlılığı, sanırım Maltepe Cezaevinden kaçışı olanaklı hale getirmiÅŸti. Üstelik cezaevinden THKO-THKP ortak kaçışı günümüzdeki solda birlik tartışmalarına açıklık getirecek nitelikte. Ben diyorum ki Türkiye devrimcileri gerekli olduÄŸunda birleÅŸir; Maltepe’de olduÄŸu gibi, TKP’nin kuruluÅŸundaki gibi. Bence henüz birlik sorunu yakıcı halde deÄŸil.   

Üçüncü döneme deÄŸinmeyeceÄŸim çünkü henüz onu yaşıyoruz ama ikinci dönemin sonunda öldürülen İlhan Erdost’u anmak istiyorum. Sol ve Onur Yayınlarının emekçisi, abisi Muzaffer (İlhan) Erdost ile birlikte kurucusu. Marks’ın Kapital’ini, İbn-i Haldun’un Mukaddime’sini, Darvin’in İnsanın TüreyiÅŸi’ni, Einstein’in FiziÄŸin Evrimi’ni hep onun sayesinde okuduk. Ve bir gün Engels’in DoÄŸanın DiyalektiÄŸi kitabını bastığı için gözaltına alınır, cezaevine götürüldüÄŸü araç içerisinde askerler dövmeye baÅŸlar. Anlatması çok güç. “SaÄŸ dizi üzerine çömelmiÅŸ, kolları sarkmış, başı öne düÅŸmüÅŸ.. İlhan İlhan diye seslendiÄŸimde...” Abisi böyle anlatıyor. Ne hazin deÄŸil mi? Onu döven askerlerden birinin ayağı kayıp, başını vurup ölse ÅŸehit olacaktı! İlhan Erdost’un katilleri hak ettikleri cezayı almadılar:

yeni bir soydandı yepyeni

kendi mezarında kendi açan bir güldü İlhan

sabah da kırmızı akşam da kırmızı

hep kırmızı kalacak solmadan               

                                            (Turgut Uyar)

Halâ öyle midir bilmiyorum; eskiden her yıl 7 Kasım’da, ölüm gününde, Sol ve Onur yayınları yüzde elli indirimli satılırdı. Ne diyeyim; o öldü, biz okuduk:

Yine el basacaksın kitaplara

Dostun, kardeşin, aydının el basacak

Bir ÅŸeyi hiç unutmayacak üniversiteli genç

Bedeli canla ödenmiÅŸtir elindeki kitabın 

                                              (Ahmet Telli)

Çok sıkı bir geçmiÅŸimiz var: Zehra Kosova iÅŸkencelere direnmeseydi, tütün iÅŸçileri arasında sosyalizmi yaymasaydı; Cihan Alptekin “Bağımsız Türkiye” diye haykırmasıydı, gençliÄŸi bu yolda harekete geçirmeseydi; İlhan Erdost onca kitabı basmasaydı, on binler bu uÄŸurda mücadele etmeseydi, ne ben bu yazıları yazabilirdim, ne de siz okuyabilirdiniz.  DeÄŸeri bilinmeli, bayrak hep yüksekte kalmalı.

---------------------------------------------------

(1) https://ilerihaber.org/yazar/cagimizin-bir-anti-kahramani-102591.html

KÜNYELER:

- “Eski Tüfek” Sosyalistler.Atilla Akar, Babil Yay., 3. baskı, 2004. Etiket fiyatı 14 TL.

TÜSTAV Yayınları

- Türkiye İştirakiyûn TeÅŸkilâtı. Der.: Banu İşlet, Cemile MoralıoÄŸlu Kesim. 2. baskı, 2018. Etiket fiyatı 20 TL.

- Türkiye Komünist Fırkası Birinci Kongresi. Der.: Emel Seyhan Atasoy, Meral Bayülgen. 2. baskı. Etiket fiyatı 21 TL.

- Ben İşçiyim.Zehra Kosova, 2. baskı, 2011. Etiket fiyatı 28 TL.

-

-1960’lardan 1980’e Gençlik ve Mücadelesi.Engin Höke, Simge Yay., 1989. Baskısı yok, sahaflarda 5-14 TL. arası.

- Bizum Cihan. Nuran Alptekin Kepenek, Ayrıntı Yay., 2. baskı, 2018. Etiket fiyatı 20 TL.

- İlhan İlhan. Haz.: Muzaffer İlhan Erdost.Onur Yay., 1983. Baskısı yok, sahaflarda 3-75 TL arası.