Bir Kibritçi Kız Masalı

Binlerce yıllık sözlü tarihten süzülüp gelen masallar çok fazla hayat içerir. Ümit Kaftancıoğlu’nun deyişiyle “Hiçbir gerçek masal kadar gerçek değildir.” Görme biçiminize göre tab ettiğiniz görüntü değişir.

Çocukluğu yoksullukla geçmiş olanlar için yılbaşı, bayram gibi toplu ayin günleri hüzünlüdür. Günler önce başlayan kutlama telaşı son gün yerini iç sıkıntısına bırakır; yoksulluk ağrısı kendini tekrarlayan bir ağrıdır çünkü.

Her yıl Noel öncesi “Kibritçi Kız Masalı”nı yeniden okurum. Çocukluğumdan ilk gençliğime, isyan yıllarımdan mutedil dalgalı hallerime devrolunan ince sızı, her yıl bir başka görüntü eşliğinde karlı sokaklara ayak izlerini bırakır.

Parlak neon lambaların aydınlattığı eğlence merkezlerinin birkaç sokak ötesinde bir kız çocuğu, giderek cılızlaşan, yaktığı her kibrit sonrası daha derine, kendi karanlığına çekilen bir hayal içinden seslenir: “Kibritlerim var! Bir kibrit alır mısınız?”

Andersen’in “Kibritçi Kız Masalı” şu cümlelerle açılır:

“Korkunç bir soğuk vardı; kar yağıyordu ve akşam karanlığı bastırmak üzereydi. Yılın son gecesiydi, yani yılbaşı gecesi. Bu soğukta, bu karanlıkta, küçük bir kız çocuğu, sokakta başı açık halde ve yalınayak yürüyordu..."

Masal, güçlü bir varsıllık yoksulluk ikileminde ilerler. Bir tarafta yılbaşı ağaçlarının süslediği sıcak evlerinde, saatin on ikiyi vurmasını bekleyen mutlu mesut insanlar vardır diğer yanda çıplak ayakları soğuktan morarmış, üşümüş bir kız çocuğu. Vakit ilerledikçe sokak ıssızlaşır, gelen giden azalır, küçük kız ısınmak için bir kibrit çakar, önünde bir yılbaşı sofrası belirir. Kibrit sönünce görüntü kaybolur, sonra bir kibrit, bir kibrit daha... Yanan her kibritle birlikte önünde özlemini duyduğu hayatla ilgili bir pencere açılır, sönen her kibritle birlikte de düşler bahçesinin kapısı kapanır.

Andersen’i; sönen her kibritle birlikte küçük kızın umutlarını bir bir söndüren anlatımı ve acılarının cennette son bulacağına işaret eden finali nedeniyle eleştirenler olduğu gibi, “Kurtlarla Koşan Kadınlar”ın yazarı Clarissa P. Estes gibi, kadın enerjisini edilgen bir hal içinden kodlayan yaklaşımı nedeniyle eleştirenler olmuştur. Masalı “ağlak”, çocukların algısını zorlayan, travmalara yol açan içerikte bulan yaklaşımlar da mevcuttur. Her biri ayrı ayrı konuşulup değerlendirilebilir tabi ama kısa yeni yıl yazısının konusu bu değil.

Belki şu: Binlerce yıllık sözlü tarihten süzülüp gelen masallar çok fazla hayat içerir. Ümit Kaftancıoğlu’nun deyişiyle “Hiçbir gerçek masal kadar gerçek değildir.” Görme biçiminize göre tab ettiğiniz görüntü değişir. Yorum bütünüyle hayata hangi pencereden baktığınızla, sembol dilin içeriğine ne kadar vakıf olduğunuzla ilgilidir.

Masallar her an her yerde karşınıza çıkabilir...

Önceki gün kentin en işlek sokaklarından birinde bütün bir yılın yorgunluğuyla dalgın yürüyordum. Kendime çay altlığı niyetine kıymalı poğaça alacaktım. Bir an acaba yanlış bir yere mi geldim diye etrafıma bakındım çünkü fırın kafenin hemen yanındaki şekerci dükkanının önü aşırı kalabalık nedeniyle kapanmış, iki dükkanı ayıran çizgi belirsiz hale gelmişti. Kuyruğun nerede başlayıp nerede bittiğini kestirmek zordu; kendi içinde halkalar çizen bekleme kuyruğu çarşının içine doğru uzanıyordu. Şekerci dükkanının ana vitrini balık avlayan, bateri çalan noel babalarla kaplanmıştı. Kapının önündeki teşhir tezgahlarında da küçük biblo tipi noel baba paketleri vardı. Üst kat penceresi ışıl ışıldı. İçerdeki müşteri sayısı yeterli sayıda azaldığında kadife tutamaklı zincir açılıyor, şanslı müşteriler tek tek içeri alınıyordu...

Aklıma iPhone’nun yeni sürümünün satışa sunulacağı gün ilgili satış noktaları önünde oluşan kuyruklar geldi. Farklı olana sahip olma isteğinin nelere kadir olduğunu düşünerek dükkan kapısıyla kalabalık arasındaki boşluktan geçip yukarıya doğru ilerledim. Biraz ötede bir çocuk “Allah rızası için” kağıt mendil satıyordu, bir başkası alanın düşlerinin gerçekleşeceği vaadiyle yılbaşı çiçeği...

Kar yağmadı, yağacağa da benzemiyor. Dışarıda korkunç olmasa da evi olmayanlar için yeterince soğuk bir hava var.

Bize kendi ışıltısının içine gömülüp sönen kibritlerin hikâyesinden daha fazlası gerekiyor.