Güzel başlık oldu. Özet başlık oldu. Tabii biraz “üst akıl” gibi oldu. Sanki “proje”ymiş gibi de oldu. Olsun. Başlık yerine cümle atar, o cümlede de akıl vermeye kalkışırsanız böyle şeyler olur zaten.
Bu durumda ve aslında başlıktan ibaret bir yazı olsa da olur sanki. Uzatmanın alemi ne ki? Üst ya da alt; aklın yolu bir değil mi? Görünen köye kılavuz mu lazım illa ki?
Manzara ortada işte. Seçimi “kazanırken kaybetti” AKP. Birinci ama sonuncu oldu. Şimdi gerçekten kaybetmemek, yani en önemlilerinden başlayarak sırasıyla bütün mevzilerini yitirmemek, devletteki belli ağırlık noktalarını koruyabilmek, rant sisteminden uzaklaşmamak için her şeyi, her tür çılgınlığı deneyecek gibi.
Bilinen/tam bilinmeyen, üzerine gidildiğinde su üstüne çıkabilecek bir dolu “şüpheli” durum var ortada. Kanıtlanmış ve cezai sürece yönlendirilmiş, Yüce Divan’a yahut Lahey’e sevk edilmiş suçlara doğru dönüşebilir kimileri.
Bir yerden başlarsa gerisi çorap söküğü gibi gelebilir. Belli dosya ve kayıtların açılmasının ardından, “cehennemde bir buz parçası gibi” hızla eriyebilir.
İş açmakta. Cesarette. Mücadelede. Müdahalede. (Müdahale derken, askeri değil canım. Korkmayın, biziz, halk!)
Açılması için yüklenebilecek kuvvetler de belli.
“Seni başkan yaptırmayacağız” diyen ve “AKP’yi geriletip barajı aşarak” önemli bir seçim zaferi kazanan HDP başta. Geriletme sürecini hızlandırmak, “aşma” sürecini “yıkım”la tamamlamak gerekiyor şimdi. Bir diğer kuvvet de, Birleşik Haziran Hareketi tabii (*).
Çeşitli koalisyon senaryoları yazılıyor bu ortamda. Bunlardan bir tanesinde “yüklenme”nin önü daha çok açılıyor. Meclis aritmetiğinde, AKP dışındaki iki partinin koalisyon kurduğu, üçüncünün dışarıdan desteklediği bir hükümetle, AKP’nin suçlarının üzerine gitme somut hedefiyle, AKP’yi bitirecek denli gerilettikten sonra erken seçime gidebilecek bir oluşum bu.
Kurulabilir. Bunun için böyle bir hükümetin oluşturulması hedefiyle hareket eden, çağırıcı ve ayrıştırıcı olan, AKP’nin yalnız bırakılması gerektiğini vurgulayan güçlü bir irade ve basınç da gerekir tabii. HDP dışında, söz konusu olası koalisyon ve hükümetin bileşenleri olabilecek CHP ve MHP’ye düzen içi karakterlerinden dolayı güven duyulamayacağı, her an AKP’yle başka haltlar karıştırabilecekleri için, basıncın onlar üzerinde bir şekilde hissettirilmesi de. TÜSİAD ve Amerika’nın, “içeriden zayıflatılmış Tayyipli, dışarıdan Derviş destekli, 2002 ayarlarına geri dönmüş AKP-CHP koalisyon beklentisi”ne karşı da, takdir edersiniz ki, bir hayli radikal olur böylesi.
Bu irade, bir ucu HDP ve onun içindeki sol birikim ile CHP’nin sol duyulu tabanı; diğer ucu da HDP ve CHP dışında, ağırlıkla BHH’de yer alan ama onunla sınırlı kalmayan, Halklevleri’ni, kadın hareketlerini, Gezi’nin farklı renklerine uzanan bütün diğer çevreleri ve bağımsız sosyalistleri de kapsayan bir “sol blok”un ortaklaşa baskısı ve somut hedeflere/taleplere doğru göstere göstere yürüyüşüyle realize olabilir sanki. “Bizler”in hep beraber yan yana yürüyüp ilerlemesiyle yani.
Bu dönemin somut hedefleri mi? Evet, herkesin bildiği şeyler. Bu güçlerin, Erdoğan ve AKP’yi tümüyle geriletecek, devletteki mevzilerinden edecek, iç güvenliğinden eğitimine, TRT ve havuz medyasından Passolig’e ve kürtaj gibi konulardaki fiili yasaklarına varıncaya kadar belli karar, kurum ve uygulamalarda halkın talepleriyle iç içe yeni düzenlemelere gidecek somut hedefler çerçevesinde yan yana gelebilmesinden söz ediyoruz yani. Reyhanlı’dan ayakkabı kutularına birçok başlıkta hesap sormayı; IŞİD desteğinden Ak Saray’daki kaçaklığa ve israfa gerçeklerin ortaya çıkarılmasını, somut adımlar atılmasını... ve tüm bunları sonuna kadar zorlamayı.
Bu tür hedefler, talepler etrafında birleşip ilerleyen bir sol hareketi – bu hedeflerin özgürlükçü, kamucu/eşitlikçi, laik/ilerici niteliğine de bağlı olarak – bir iktidar hareketine doğru dönüştürmek, en azından yıllar sonra ulaşılan yüzde 38’lik toplamın üzerine doğru çıkılabileceğinin güvenini aşılamak da meselenin bir diğer boyutu.
Peki ne yapıyor/ yapacak AKP ve Tayyip bu olasılığa ya da “tehdit”e karşı? Seçim mağlubiyetinin ardından, gerilemesini hızlandıracak bu tür adımların gelebileceğini bildiğinden, “istikrar”a ve “ekonomi”ye oynuyorum görüntüsü altında, provokasyon, kaos ve çatışmaya yükleniyor/yüklenecek. Onca IŞİD militanı, iç harp uzmanı, kontrası ve benzerleri boşuna yetiştirilmedi. Diyarbakır’daki olaylar küçük bir prova gibi. Bunları sürdüreceği, mevzilerini ve kontrolü pek de kaybetmeyeceği yeni bir Milliyetçi Cephe koalisyonu oluşturmak için, MHP ile bir araya gelmeyi zorlayacak tabii ki.
Bu süreçte AKP provokasyonlarına karşı birlikte duruş, Kürt özgürlük hareketiyle dayanışmanın bir diğer boyutu olarak düşünülmeli.
Ama asıl, AKP’yi yaptığı bu tür provakosyonları da yüzüne vuracak şekilde iyice sıkıştırıp geriletecek, kimilerinin yargılanmasının önünü açacak, yargılanmalarla birlikte yüzde 40’tan 30’lara, 20’lere doğru hızla gerilemesine, bölünmesine ve tükenmesine katkı koyacak somut adımlarla ilgili “basınç” oluşturmak önemli – dediğimiz gibi.
“Solun işi mi bu yani”, “Bırakınız ne koalisyonu kurarlarsa kursunlar”, “Sosyalizm bunun neresinde” vb. diyenler de olacaktır herhalde. Düzen içi çekişmeden uzak duralım, restorasyonun/normalleşmenin bir parçası haline gelmeyelim vb. vb.
Bu akla karşı, kısa vadede AKP’ye yüklenme ve geriletme sürecinin bir parçası olunmazsa, orta ve uzun vadede atılması beklenen, hedeflenen diğer adımların da riske girebileceğini yazalım en başta.
AKP’yi seçimle geldiği noktadan daha da geriletmek, önemli bir basamak, hatta bir sıçrama tahtası olarak değerlendirilebilir. Sonraki stratejik hedeflere daha güçlü, moralli ve halk desteğiyle/örgütlenmesiyle yürüyebilmek için bir (ilk) adım ya da.
Orta ve uzun vade mi? Stratejik boyutu daha ağır başan bu yürüyüşte de, toplumcu/halkçı dayanışma ağlarının kurulup geliştirilmesi, yerel ve genel seçimlerde gerçek mevziler kazanabilecek hazırlıkların bugünden başlatılması, Kürt özgürlük hareketiyle dayanışmanın güçlendirilmesi, kadın cinayetlerine karşı oluşumlarla iç içe özgürlük taleplerinin üzerine gidilmesi, kentsel talepler ekseninde oluşturulan platformlarla doğa, kültür ve nefes alma mücadelesinin yükseltilmesi, belli şantiyelerin ve mega projelerin durdurulması; emek eksenli mücadelenin sarı sendikalara ve taşeronlaştırmaya karşı etkili çıkışlarla ilerletilmesi vb. orta vadedeki daha güçlü kazanımların yolu/yordamı olabilir sanki.
Kısa vadede başka bir şey var mı? Koalisyon gündemli basınç dışında, kanımca bir diğer önemli konu, solun da rengini çalmak için öne çıkacağı toplumsal muhalefetin, Gezi’deki gibi, inisiyatifini ortaya koyup, gündemi belirleyebilir hale gelmesidir. Aksi halde ya AKP - belki MHP koalisyonuyla, belki tek başına - çatışma gündemi yaratır ya da sermayenin hayalini süsleyen (önkoşullu) AKP-CHP koalisyonu yol alırken, sadece izleyici hale gelecektir. Gelişmeleri yandaş medyanın manşetlerinden izleyen ve “cık cık cık” diyen, sadece tepkisellikle yetinen, o edilgin halimiz çok acıklı değil midir?
Neticede, hemen bugün somut hedeflere odaklanan, “yargılanacaksınız” sözünün peşinden giden, bunun için en iyi seçenekleri zorlayan, basınç yaratan bir hareket oluşmalı; oturup bir yanda yandaş medya ve yazar manşetlerini, diğer yanda sermaye projelerini takip edip dellenmenin alemi yok işte! Gezi’deki gibi toplumsal muhalefetin kendi işini yapması, kendi etkisini ve haberlerini “gündemin sıcaklığında” yaratabilmesi gerekli.
Uzattık ama bu yürüyüşün “sağlam” olması için, başta ve başlıkta dendiği gibi: BHH’yi HDP ile yan yana getirip AKP’ye yüklenmek lazım… öyle değil mi?..
(*) BHH, sanırım, içindeki kimi fren sistemleri yüzünden, seçimlerde HDP’ye doğrudan destek verme ve bugün daha güçlü mevziler elde etme olanağını heba etti. Şimdi kısa vadede, HDP’nin açtığı yolda AKP’yi daha da geriletecek somut hedefleri zorlama, orta vadede daha “sosyalci” mevziler inşa etme ve emek eksenli mücadeleye yön verme çabasıyla, kendi iradesini de inşa ettiği yeni kanallar açabilmesi önemli.