‘Beklentinin çok üstünde bir artış’ bile yetmez
Pandemiyi bahane ederek sermayenin ulusal gelirden aldığı payı arttıran, emeğin payını azaltan her türlü politikayı gözünü kırpmadan uygulayan iktidarın, işçimizi “ırgatlaştıracak” politikalardan vazgeçip, asgari ücretin ruhuna uygun olarak yeni asgari ücreti belirlemesi gerekir.
Üniversitelerde okutulan iktisat derslerinde ürün (mal ve hizmet) ile faktör piyasalarının “rekabetçi olduğu ve etkin bir biçimde çalıştığı” varsayılır. Bir ülkede hangi mal ve hizmetlerin ve nasıl üretileceği, bu üretilen mal ve hizmetlerin kimler tarafından satın alınacağı gibi sorulara “en geçerli” yanıtların piyasa sistemi içerisinde verileceğine tam bir inanç vardır. Bir başka deyişle o ülkede kaynak dağıtımı, üretimin ve gelirin nasıl dağıtılacağı kararlarının herkesi “mutlu” edebilmesi için hep piyasaya işaret edilir; piyasadan medet umulur. Oysa piyasa sisteminin bu işlevleri yerine getirmekte başarısız olduğu; kaynak ve gelir dağılımında etkinlik ve adalet sağlamak bir yana, adaletsizlik ve eşitsizlikleri artırdığı, piyasa başarısızlıkları ile yüz yüze kaldığı[i] yadsınamaz bir gerçekliktir. Piyasa başarısızlığı nedeniyle kişisel çıkarları artırmaya dönük bireysel çabalar, toplumsal açıdan arzulanmayan sonuçlar yaratmaktadır. Bu nedenle piyasa başarızlığının olduğu her yerde piyasa mekanizması devre dışı kalmakta, devlet müdahalesi başlamaktadır.
Kapitalist ekonomilerde de devlet piyasaya müdahale eder:
Devlet, piyasa başarısızlığının olduğu her türlü ürün ve faktör piyasasına müdahale eder. Devlet bununla da kalmaz, gelir ve kaynak dağılımının daha adil bir biçimde gerçekleşmesi için de piyasalara müdahalede bulunur. Devlet bu müdahalelerde ürün fiyatlarında istikrarı tesis etmek, üretici/çiftçilere asgari bir gelir sağlamak, sosyal refah açısından önemli malların fiyatlarının aşırı bir şekilde artmasının önüne geçmek gibi amaçları gözetir. Piyasalara devlet müdahaleleri taban[ii] ve tavan fiyat[iii] uygulamaları şeklinde olur. Kira kontrolleri, tavan fiyat politikasının en yaygın uygulaması olurken; tarımsal destekleme politikaları ile asgari ücret, taban fiyat uygulamasının en yaygın iki örneğidir.
Asgari ücret dünyanın her yerinde var:
Devlet, emek piyasasına bu piyasada görülen başarısızlıkları ve eşitsizlikleri gidermek amacıyla çeşitli şekillerde müdahale eder. Bu müdahaleler kapsamında devlet asgari (minimum) ve nadiren uygulansa da maksimum ücret belirleyebilir; yaş, cinsiyet, etnik köken ve din temelinde ayrımcılığı önlemeye yönelik düzenlemeler yapabilir, sendikaları desteklemek veya düzenlemek için yasal düzenlemelere gidebilir, haftalık maksimum çalışma saati belirleyebilir, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili düzenlemler yapabilir, çalışanları emeklilik konusunda teşvik edebilir ve nihayet çalışanlara yönelik eğitim ve öğretim programları sunabilir.
Bunlar arasında en yaygın uygulama, neredeyse bütün dünya ülkelerinin uyguladığı, asgari ücret uygulamasıdır. Asgari ücret uygulamasının yaygınlaşmasında, 1980’li yıllar ile başlayan kapitalizmin neoliberal aşamasında işçi sendikalarının eski güçlerini koruyamaması, yarı-zamanlı çalışmanın yaygınlaşması ve sermayenin işe almada tekelci gücünün artmasının etkili olduğu söylenebilir.
Asgari ücret emekçiye ödenmesi gereken en düşük yasal ücrettir. Bu ücret sayesinde düşük ücret alan emekçinin gelirinin artırılması amaçlanır. Asgari ücretin yoksulluğun azaltılmasına katkı sağlama, verimlilik, yatırımlar, çalışma isteği, asgari ücret üzerindeki ücretleri artırma ve sermayenin işe alma ve ücret belirlemedeki tekelci (monopsoncu) gücünü kırma gibi işlevleri vardır. Asgari ücret, ülkemizde olduğu gibi ulusal düzeyde belirlenebilirken, Çin’de olduğu gibi bölgesel olarak da belirlenebilmektedir. Asgari ücretin düzeyine bakarak farklı ülkelerin emek piyasaları için uyguladıkları alternatif politikalar hakkında bilgi sahibi de olunabilir.
Türkiye asgari ücret konusunda bonkör ülkeler arasında değil:
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) verilerini kullanarak oluşturduğumuz izleyen tablo, 2015-2020 yılları arasında farklı ülkeler için ABD doları cinsinden yıllık reel asgari ücreti göstermektedir.
Kaynak: OECD
Tabloya göz attığımızda ilk farkettiğimiz şey Batı Avrupa ülkelerinin diğer ülkelere oranla asgari ücret konusunda daha bonkör olduklarıdır. İkincisi, dünyanın en büyük ekonomisi ve tek “egemen güç” olmakla övünen ABD’de asgari ücretin düzeyinin nispeten düşük olmasıdır. Nihayet, dünyanın “ırgatı” olmaya aday hemen hemen tüm ülkelerde asgari ücretin düzeyi çok düşük tutulmaktadır. Türkiye her ne kadar 2020 yılında nispeten bu en kötü ülkeler arasında gözükmese de son zamanlarda yaşadığımız kur şokları ile bu ülkelere yaklaşmıştır.
Asgari ücretimiz Avrupa liderliğine oynuyor:
Avrupa İstatistik Ofisi (EUROSTAT)’nden aldığmız verilerle oluşturduğumuz izleyen tablo, Avrupa Birliği (AB) üyesi, AB’ye aday ve potansiyel aday ülkelerle Birleşik Krallık ve ABD için son dört yılda altı aylık olarak avro cinsinden asgari ücretleri göstermektedir. EUROSTAT’tan elde ettiğimiz bilgiye göre, 1 Temmuz 2021 tarihi itibariyle AB üyesi yirmiyedi ülkenin yirmibirinde ulusal düzeyde asgari ücret uygulaması vardır. Ulusal asgari ücret polikası olmayan AB üyesi ülkeler ise Danimarka, İtalya, Güney Kıbrıs, Avusturya, Finlandiya ve İsveç’tir. Tabloda ayrıca beş aday ve potansiyel aday ülkeye ait ulusal asgari ücret ile ilgili veriler yer almaktadır. Bu ülkeler, Karadağ, Kuzey Makedonya, Arnavutluk, Sırbistan ve Türkiye’dir.
Kaynak: EUROSTAT
Tabloda yer alan 2021 yılının ikinci yarısı için geçerli olan asgari ücretleri temel alarak aşağıdaki değerlendirmeleri yapabiliriz:
Her şeyden önce AB üyesi ülkeler arasında asgari ücretin düzeyi konusunda ciddi farklılıklar vardır. 2021’de Avro ile en yüksek aylık asgari ücret veren AB üyesi ülke Lüksemburg iken Bulgaristan 332 Avro ile en düşük asgari ücrete sahip AB üyesi ülkedir.
AB üyesi ülkeleri, asgari ücreti 750 avrodan az, 750 avro ile 1500 avro arasında olanlar ve 1500 avrodan yüksek olan ülkeler diye üç gruba ayırabiliriz. Sürpriz olmayacağı gibi birliğe sonradan katılan neredeyse tamamı eski doğu bloku üyesi AB’nin çevre ekonomilerinde aylık asgari ücret 750 avronun altındadır. Ulusal aylık asgari ücreti 750 Avro ile 1500 Avro arasında olan ülkeler ise birliğin nispeten eski (Slovenya hariç) ama yine çevresinde kalan ülkelerdir. Bunlar, Yunanistan, Portekiz, Malta, Slovenya ve İspanya’dır.
Fransa, Almanya, Belçika, Hollanda, İrlanda ve Lüksemburg gibi çoğunluğu AB’nin gelişmiş merkez ekonomileri konumunda olan ekonomilerde ise aylık ulusal asgari ücret 1500 Avro'nun üzerindedir.
Aday ve potansiyel aday konumundaki ülkeler arasında en yüksek aylık ulusal asgari ücrete 366 Avro ile Sırbistan sahipken, Arnavutluk 245 Avro ile en düşük düzeye sahiptir. Türkiye bu ülkeler arasında 347 avro ile ikinci sıraya sahipken AB üyesi ülkelerden sadece Bulgaristan’ı geçmektedir. Çin’in Pekin bölgesinde uygulanan asgari ücretin 1 Ağustos 2021 tarihinde 360 ABD dolarına artırılmasıyla, Türkiye’nin “yeni Çin olma” yolunda oldukça mesafe katettiğini söylemek çok da yanlış olmayacaktır.
Gözümüz aydın, asgari ücretimiz ortalama ücretimiz olmuş:
OECD’den elde ettiğimiz verilerle oluşturduğumuz izleyen tablo çeşitli ülkeler için 2018 ile 2020 yılları arasında asgari ücretin ortalama ücretlere oranını göstermektedir.
Kaynak: OECD
Tabloyu incelediğimizde asgari ücretin ortalama ücretlere oranı ile ilgili ülkeler bazında şu gözlemleri yapmak mümkündür:
2020 yılı verilerine göre, AB üyesi ülkelerin büyük çoğunluğunda oran, %44 ile %65 arasında değişmektedir. Oran, Fransa (%61) ve Portekiz’de (%65) diğer AB üyesi ülkelere kıyasla daha yüksektir. Lüksemburg en yüksek asgari ücreti vermesine rağmen, ortalama ücretlerin ancak yarısından biraz fazla (%57) bir oranda asgari ücret vermektedir. AB’nin en büyük ekonomisine sahip Almanya’da bu oran %51’dir.
Türkiye için oran çok da kötü gözükmemektedir. Bununla birlikte, oranın Türkiye için %69 olması, Fransa gibi Türkiye’nin de asgari ücret konusunda çok bonkör olduğu şeklinde değerlendirilmemelidir. Çünkü en son açıklanan 2014 verilerine göre asgari ücret ile çalışanların toplam çalışanlar içerisindeki oranı %43 idi ve bu oranın 2021 yılında %60’lara yaklaştığı konusunda genel bir oydaşma vardır. Bu nedenle ülkemizde artık asgari ücret ne yazık ki ortalama ücret olmuş durumda. Ayrıca bu bulgu, “yeni Çin” olma iddiasındaki ekonomi yönetimi için tehlike çanlarının çaldığını göstermektedir: Artık reel ücretleri düşüreceğiniz daha alt bir düzey kalmamıştır.
Kolombiya’da ise neredeyse asgari ücret ile ortalama ücretler eşitlenmiş durumda. Neoliberalizmin ilk laboratuarı olan ve “katil Pinochet”nin memleketi Şili’nin de Kolombiya’dan kalır yanı yok, beterin beteri var yani!
Asgari ücretle çalışanların toplam çalışanlar içerisindeki oranının %16 ve %19 olduğu Romanya ve Slovenya’da oranın sırasıyla %57 ve %59 olması da çok ilginçtir.
Ama asıl en ilginç olan “dünyanın jandarması”, en büyük ekonomisi olduğu iddia edilen ABD’de asgari ücretin ortalama ücrete oranının tabloda yer alan ülkeler içerisinde %29 ile en düşük oranda olmasıdır. Yani ABD’de “vasıfsız emeğe”, insanca yaşamasını sağlayacak bir asgari ücreti bile çok görüyor sermaye ve onun kontrol ettiği ABD yönetimleri.
2022 yılında uygulanacak asgari ücretin belirlenmeye çalışıldığı bugünlerde, yukarıda özetlemeye çalıştığımız sonuçlar ve bulgular umarız ki birilerinin kulağına küpe olur. Pandemiyi bahane ederek sermayenin ulusal gelirden aldığı payı arttıran, emeğin payını azaltan her türlü politikayı gözünü kırpmadan uygulayan iktidarın, işçimizi “ırgatlaştıracak” politikalardan vazgeçip, asgari ücretin ruhuna uygun olarak yeni asgari ücreti belirlemesi gerekir. Kaşıkla verilenlerin kepçeyle geri alındığı bugünlerde, kamunun önderliğinde yeni bir sanayileşme politikası başlatmadan; aş, iş ve refah yaratacak politikaları yaşama geçirmeden, asgari ücreti bir kerelik konjonktürel “zorunluluklar” nedeniyle “Bugüne kadar olmuşun çok çok fevkinde (üstünde) bir artışla” artırmak işçimizin “ırgatlaşmasını” önleyemeyecektir. Kaldı ki asgari ücretle başlayacak iyileştirmelerin tüm çalışanları da gözetmesi gerekmektedir.
[i] Piyasa başarısızlığı; tamamen piyasa koşullarında üretilen bir ürünün, toplumun faydasını maksimize edecek şekilde üretilemeyeceğini ifade eder. Kamusal mallar, dışsallıklar, doğal tekellerin varlığı, asimetrik bilgi, risk ve belirsizlik gibi etkenler piyasa başarısızlığına neden olur.
[ii] Taban fiyat; bir ürünün yasal olarak alınıp satılabileceği, piyasa fiyatının üzerinde, devlet tarafından belirlenen en düşük fiyattır.
[iii] Tavan fiyat; bir ürünün yasal olarak alınıp satılabileceği, piyasa fiyatının altında, devlet tarafından belirlenen en yüksek fiyattır.