Barış’a türkü...

Şimdi her içime akıttığım bir damla göz yaşımda Barış Yazgı var...

Bu ülkenin isimsiz güzel çocukları neden ve nasıl toprağa düşdüklerini bilmeden, en taze yaşlarında binbir acının yeni hikayesi olarak ölüp gidiyorlar... Kiminin adı şehit, kimine yakıştırılan başka bir şey ve hepsi evlat...

Sonunculardan birisi, Şırnaklı dokuz çocuklu bir ailenin gencecik fidanı olan Barış Yazgı...

Hikayesini sosyal medyadan mealen şöyle paylaştılar...

...

Belçika’daki ağabeyinin yanına, müzik eğitimi almak için gitmek isteyen genç kemancı Barış Yazgı, vize alamayınca mültecilerle birlikte botla Ege denizine açıldı. Genç Kemancı, 26 Nisan’da Midilli açıklarında batan botta, on altı kişi ile beraber hayatını kaybetti.

Siirt doğumlu 22 yaşındaki Barış Yazgı'nın ölü bedeni, keman kutusuna sarılmış halde sulardan çıkarılırken, o kutuda sadece canı gibi koruduğu enstrümanı değil, el yazısıyla notalarını karaladığı kendi besteleri de vardı.

Barış, İstanbul’da müzisyen ağabeyi Cengiz Yazgı ile yaşıyordu. Daha once bir süreliğine Belçika’daki büyük ağabeyinin yanına gitmiş ve vize bitiminde geri dönmüştü. 

Belçika hayali, hayata dair bir gelecekle bitişiyordu. 

Orada iyi bir keman virtüözü olmak  için müzik eğitimi almak. 

Ne ki ülkesinde işsiz ve sigortası olmayan gence, Belçika bir daha vize vermedi. O da kaçak göçmen olmayı tercih etmek zorunda kaldı. Adresi artık insan kaçakçılarıydı… 

Suriyeli ve Afgan mülticeler önce bu kaçakçılarca Yunan Midilli adasına çıkarılıyor ve oradan Avrupa’nın bir ülkesi veya kentine kapak atmaya çalışıyorlardı. Barış da elde avuçta biriktirdiklerini bunlara verdi ve gizlice ölüm yolculuğuna çıktı. 

Kemanıyla beraber…

Ölümün adı kalleşti…

Ölüm yoksulu çabuk buluyordu…

Ölüm çaresizliğin varsıllığında, her zaman çaresizin yoldaşı oluyordu…

Nitekim öyle oldu ve ölüm Barış’ı ve yoksul mültecileri, Ege’nin sert poyrazında Midilli açıklarında yakaladı…

Teknenin aynasını aşan bir doluluk vardı ve tekne alobora oldu...

Barış keman kutusuna sıkı sıkaya sarıldı. Belki de yüzme falan da bilmiyordu. Belki de keman kutusunu bıraksa, hayata can havliyle tutunabilecekken, hayatını üstüne kurmak istediği kemancılık hayali, ona ölümle karşılaştığında bile ihanet  edilemeyecek tek tutkusu oldu...

Sahil Muhafaza, Barış’ın ölü bedenini, bir ceset torbasına keman kutusuyla beraber koydu...

Gençliğimin haber zamanları olsaydı, sonra rotatifler tıkır tıkır çalışmaya başlar, hurufat dökümü mizampaj bağlama gazete sayfasına kara haber, 32 punto tekmili birden düşerdi. Şimdi milyonlar, en renkli resimlerle sosyal medyadan acıyı da, çiçeği ve böceği de anında paylaşıyorlar.

Beğeni bir tık; 

Üzüntü bir tık, 

Kızgınlık bir tık...

Yani ruh durumuna ne denk düşerse...  

Barış Yazgan’da bu minvalden rüzgar gibi geçen gündemin kenarına tutundu...

Delikanlı, hüzünlü gözleri, kemanını çene altına dayamış ve elinde yayıyla bir resim oldu ve geriye kaldı.

Belki o resimde, en son “sol” notasına dokunmuştu ve gökte ve Ege’nin laciverdinde son tınısıyla beraber ikisi de yok oldu...

Bu bir hazin yurdum hikayesidir...

Acısıların ağusuna durmuş hep yangınlarda...

...

Oysa Barış, pekala Şırnak’taki konservatuarda da kemanın teline dokunabilirdi...

Bu yurt alev alev yanmasa... 

nuriabaci@gmail.com