Atatürk filmleri
Zübeyde – Analar ve Oğullar için bu köşede yazmış olduğumu Atatürk II için de yinelemek gerekli: Hegemonya savaşları içinde resmi tarihin bu kez Cumhuriyet karşıtlarınca yeniden yazılmakta olduğu günümüz konjonktüründe karşı yönde bir çaba olarak değer taşıyor bu filmler.
Disney+ tarafından yayınlanması planlanan Atatürk dizisi, basında yer alan haberlere göre “Ermeni lobisinin” girişimleriyle Disney+’ın programından çıkarılınca sinemalarda birbirinin devamı olarak gösterilecek iki film olarak yeniden düzenlenmiş, bu filmlerden ilki geçen yıl 29 Ekim’in ardından, ikincisi ise bu yılın başlarında vizyona girmişti. Atatürk II’nin sinemalardaki gösterimleri altıncı haftasında bir miktar azalan sayıda salon ve seansta da olsa halen sürüyor.
Bu filmlerden ilkinin fragmanı gelecek yıl sinemalarda ilk boy gösterdiğinde fragmandaki sekanslardan hareketle Mustafa Kemal’in zorlama biçimde tamamen asık suratlı, hatta taştan bir heykelmiş gibi canlandırılmış olduğu hissi uyanmıştı bende. İlk filmin kendisini izlediğimde ise fragmanın yanıltıcı olduğunu gördüm: Aras Bulut İynemli, Mustafa Kemal’in farklı durumlardaki farklı ruh hallerini doğal biçimde yansıtan başarılı bir performans sergiliyor.
Öte yandan ilk filmin biçim açısından kayda değer bir zaafı kronolojik anlatımın geri dönüşlerle kesintiye uğramasının fazlasıyla sık gerçekleşmesi, bunun da anlatıyı takibi zaman zaman zorlaştırmasıydı. İkinci filmde ise bu defo söz konusu değil.
İçerik açısından ilk filmde en dikkate değer bulduğum unsurların başında Mustafa Kemal ile İttihatçıların lideri Enver Paşa arasındaki farklılıklara, özellikle Enver’in emperyal özlemler taşıdığına işaret edilerek vurgu yapılması geliyordu. Mustafa Kemal ile Enver arasındaki farklılık ikinci filmin de öne çıkan bir unsuru; bu kez bu farklılık Enver’in Almanlar başta olmak üzere 1. Dünya Savaşı’ndaki “müttefiklere” bel bağlamış olmasının teşhiri üzerinden işleniyor.
Mustafa Kemal portresi açısından ikinci filmde perdeye gelen çarpıcı bir temsil ise Çanakkale Savaşlarının ardından İstanbul’a döndüğünde o dönemki sevgilisiyle yatakta iken aklına karısının doğum yaptığını öğrendiği gün cephede yaşamını yitiren bir askerin hatırasının gelmesi… Burada yazılı olarak sözcüklerle ifade edildiğinde kulağa belki çiğ gelebilecek bu sahne perdede gerçekten de etkileyici biçimde sahnelenmiş.
Çanakkale’de sayısız askerin vatan savunması uğruna canını feda etmiş olması ayrıca, 1. Dünya Savaşı’nın ardından vatanın teslim edilmesine Mustafa Kemal’in isyanını iyice perçinleyen bir unsur olarak da sunuluyor.
İkinci filmin bir diğer dikkate değer unsuru ise Vahdettin’in tek derdinin kendi tahtını koruma güdüsünde oluşunun açıkça teşhiri. Geçen yıl ilk filmden de bir müddet önce vizyona girmiş olan Zübeyde – Analar ve Oğullar için bu köşede yazmış olduğumu Atatürk II için de yinelemek gerekli: Hegemonya savaşları içinde resmi tarihin bu kez Cumhuriyet karşıtlarınca yeniden yazılmakta olduğu günümüz konjonktüründe karşı yönde bir çaba olarak değer taşıyor bu filmler.