Arzu, erkeğin tekelinde değildir...

Dünyanın neresinde olursanız olun kadın olmak, kadınlığı yaşamak zordur ve mücadele gücü ile emek ister. Erkek; annelikte fedakȃrlık, eş olmakta güzellik, yatakta kıvraklık, mutfakta beceriklilik, iş dünyasında yeterli gelir bekler.

Öznur Özkaya

Kapitalizm ve eril iktidar,  kadın ve erkek arasındaki eşitsizliği doğal ve cinsel bir olgu haline getirmek için kadın bedenini nesneleştirmiştir. Kadınla erkek arasında cinsel, duygusal ve entelektüel ihtiyaçların tatmin edildiği bir birliktelik, eril tahakküme ters düşeceğinden kadın bedeni ve cinselliği dinsel veya toplumsal teşvik yoluyla evlilik kurumu çatısı altına alınarak kontrol edilmiştir. Haliyle kadın evlilik kurumuna salt bir beden ve bu bedenin teslimiyetini sorgulamayacak bir itaatkar olarak iştirak etmiştir. Kadının bedeni üzerinde koruma, sahiplenme, terbiye etme saikiyle işlenen cinayetler ve kadına yönelik her türden şiddet ataerkil yapının meşruiyetini pekiştirmeye yöneliktir.

Kadınlara sessiz olmaları, her söyleneni onaylamaları, verilen her görevi başarmaları gerektiği öğretilir. Konuşma, sorgulama, reddetme, isteme riskini göze alanlar kibirli / edepsiz olduklarının düşünülmesi riskini de göze alırlar. Kadınlar korkularla, değersizlik hissiyle, çaresizlikle doğmuyorlar. Aile, toplum, siyasi erk, sevgili, eş öğretiyor bunları kadınlara. Erkek için kadın bedeni ciddi bir zaaftır, bu yüzden kadın kendisini erkeğin arzusundan sakınmalıdır, deniyor. Fakat arzu erkeğin tekelinde değildir, denmiyor.

Fas asıllı Fransız yazar Leïla Sliman "Gulyabaninin Bahçesi" adlı romanında bizi Paris'te yaşayan, cerrah eşi ve ufak oğluyla görünüşte kusursuz bir hayat süren Adéle ile tanıştırıyor. Adéle; bütün düzenini korumaya, toplumun kabul etiği kadın olmaya çalışırken haz duyduğu şeyleri birinci hayatına paralel yaşıyor. Cinsel itkilerini sonuna dek takip eden Adéle;  zamanla evliliğinin bozulmasına neden olan ikinci hayatını bırakıp toplumun uygun gördüğü biri olarak yaşamak için adım atıyor ve bu tercihi onu sona götürüyor. "Richard eskiden beri sekse önem vermezdi. Gençken bile, görece zevk alırdı. Hep biraz sıkılırdı. Çok uzun sürdüğünü düşünürdü. Bana verdiklerinin yanında seksin bir hiç olduğunu düşünüyordu." cümleleriyle cinsel şiddetin salt zorlamayla değil ilgisizlik ve bunun doğurduğu değersizlik hissiyle de ilintili olduğunu vurgularken cinselliği, evli bir kadın olmayı, anne olmayı sorguluyor.

 

Leïla Sliman'ın dilimize kazandırılan son romanı "Başkalarının Ülkesi"nde ise Faslı Emin ile Alcaselı Mathilde'nin aşkına, evliliğine, yaşamlarının orta yerine kuruluveriyoruz. Fransa için savaşan Faslı asker Emin'le evlenip Meknes yakınlarındaki çiftliğe yerleştiklerinde Mathilde'nin yaşadığı taşrada, dahası siyasi çalkantılarla dolu Fas'ta yabancı olmanın zorluklarını, dini ve eril baskıyı; cinsel, fiziksel, duygusal, sosyal ve ekonomik şiddeti okurken Mathilde'nin hayal kırıklıklarını birlikte yaşıyoruz. Çünkü yaşamın bayağılığını, mecburi sessizliği, çocuk doğurmanın ve duygusuz cinsel birlikteliğin acılarını deneyimleyen Mathilde "yeniyetmeliğinde özgür olunabileceğini hiç düşünmemişti. Çocuklar onun kökleri gibiydi, bu toprağa kendi iradesi dışında bağlanmıştı. Parasız gidilebilecek hiçbir yer yoktu; bu bağımlılık, bu boyun eğme hali onu öldürüyordu. (...) Ve bir gün, yaşlı bir kadın olarak bu yabancı topraklarda hiçbir şeye sahip olamamaktan, hiçbir şey başaramamış olmaktan korkuyordu."

 

Gazeteci Lisa Taddeo’nun, farklı geçmişlere ve yaşam tarzlarına sahip kadınlarla konuşmak için Amerika’yı altı kez baştan sona kat ettikten sonra kaleme aldığı "Üç Kadın" ise kadın arzusunun inceliğine, karmaşıklığına ve eşitsizliğine ışık tutuyor.  Unutulmaz üç kadının - öğretmeninin cinsel istismarına maruz kalan ve tüm yaşamı allak bullak olan Maggie'nin, ergenliğinde üç kişinin tecavüz ettiği ve kocasından, sonrasında da sevgilisinden sadece derin öpülmeyi bekleyen Lisa'nın, kendisini karmaşık cinsel ilişkilere davet eden kocasına uyup çıkmaz sokaklara girildiğinde yalnız bırakılan Sloane'nin - deneyimlerini okudukça yalnız olmadığımızı ve hep yan yana durmamız gerektiğini hatırlıyoruz. Lisa'nın "Dokunulmak için yalvardığınızı düşünebiliyor musunuz? Sizi sonsuza kadar seveceğine yemin eden adamın size bunu yaptığını?" cümleleriyle kadın arzusu hakkında hiç konuşmadığımızı fark ediyoruz.

 

Dünyanın neresinde olursanız olun kadın olmak, kadınlığı yaşamak zordur ve mücadele gücü ile emek ister. Erkek; annelikte fedakȃrlık, eş olmakta güzellik, yatakta kıvraklık, mutfakta beceriklilik, iş dünyasında yeterli gelir bekler. Kadın; kimi zaman cinsiyetinden dolayı aşağılanır, kimi zaman tacize, tecavüze uğrar, kimi zaman ekonomik bağımsızlığını kazanmış olsa da bedel öder. Mini etek giyse suç olur, makyaj yapsa aranıyor, kahkaha atsa hafif, karşısındakine evet dese basit, hayır dese kibirli olur. Özgürlüğü ahlaksızlık, fikirlerini müdafaa etmesi ukalalık sayılır. Halbuki seks, evlilik, çalışma, eğitim, vb. kadının kendisine yapılan / bahşedilenedimler veya erkeğin karşısında ifa edilen görevler değildir. Dahası arzu, erkeğin tekelinde değildir.

Künye:

- Gulyabaninin Bahçesi, Leïla Sliman, Çev: Deniz Kureta, Ayrıntı Yayınları, 2018.

- Başkalarının Ülkesi, Leïla Sliman, Çev: Işıtan Tual Şekercigil, Kırmızı Kedi Yayınları, 2021.

- Üç Kadın, Lisa Taddeo, Çev: Özlem Alkan K., Mundi Kitap, 2021.