Anlamsızlıklar kentinde bir avuç sahile mecbur kalmak

“Bir kırlangıcın kanı var ön camımızda

Sanayi devrimi çünkü, kuşların ölümüdür”

İsmail Kılıçarslan

Öyle bir şehir düşününki neredeyse tüm geliri turizm üzerinden sağlanıyor; tüm ticari ilişkileri, sosyolojik yapısı vb. aklınıza ne gelirse ana noktayı turizm gelirleri belirliyor. Böyle bir şehir var ülkemizde ve adı da Antalya.

Tabii olarak böyle bir şehrin yöneticilerinin ve hatta ülkenin tüm yönetenlerinin bu şehrin nazik durumuna göre hareket etmeleri gerekiyor. Örneğin dünyaya tanınmasını sağlayan ve Miami sahilleriyle kıyaslanarak çok daha iyi olduğu ifade edilen bir sahile ünlü Konyaaltı Sahili’ne sahip bu şehir için yıllardır jeoloji mühendisleri uyarı üstüne uyarı yapıyor. Konyaaltı sahili eriyor!

Yönetenler bu konuda ne yapıyorlar? Çünkü bu sahil sayesinde milyonlarca dolarlık turizm gelirine sahibiz. Hadi işin ekolojik boyutunu falan geçelim çünkü bu konuda nasıl olsa kıllarını kıpırdatmıyorlar o yüzden bari para söz konusu olduğundan hareket etmelerini bekleyebiliriz. Ama sonuç yine de kocaman bir hiç. Konyaaltı sahili gözlerimizin önünde eriyor.

 Jeoloji Mühendisleri Odası Antalya Şube Başkanı Bayram Ali Çeltik, "Plajlarda yatay ve düşey olarak hacim kaybı ne boyutta bilmiyoruz. Düşeyde hacmini bilmediğimiz için belki de 30-40 yılda bu plajın yüzde 60'ını kaybetmiş olabiliriz" dedi.

30-40 yılda yüzde 60’ını kaybettiğimiz bir plajı matematiksel olarak ne zaman tamamıyla kaybederiz? Aman canım şimdi kim hesaplayacak değil mi?

Devamla yapılan açıklama şöyle: “Dünyada plajlarımız çok değerli fakat kıymetli pırlanta değerinde plajlar hakkında hiçbir bilimsel veri yok. Asimetri haritaları yok. Plajlarımız büyüyor mu küçülüyor mu, kum hacmini kaybetmiş mi, kaybetmemiş mi bilmiyoruz. Derelere yapılan müdahalenin sonuçlarını bilmiyoruz. Evet, uydudan görüyoruz yatayda 50 ila 85 metre çekilmiş. Ama düşeyde ne kadar çekildiğini hiç bilmiyoruz. Eğer geçmişte plaj 10 milimetre ise, yatayda bunun 50-85 metre çekilme var. Belki 4 milimetre çekildiğini görüyoruz. Düşeyde hacmini bilmediğimiz için beklide 30-40 yılda bu plaj yüzde 60'nı kaybetmiş olabilir. Bu göründüğünden çok daha büyük sorun olduğu anlamına geliyor”

Açıkçası gerçeği öğrenmek zaman alır. Gerçi tam da bu yüzden değerlidir. Klasik emek değer yasasına atıfla söylemek gerekirse, Emek=Değer=Zaman ise bir noktada zaman en büyük değerdir. Ve bu yüzden gerçek, gerçekten de zaman alır. Şimdi tüm bunlara kim zaman ayıracak ki? Birkaç iş bozan mühendis, birkaç bozguncu anarşist ve komünist dışında kim zaman ayırır ki bunlarla ilgilenmeye? Oysa yönetenlerin çok daha önemli işleri var. Kâra dönecek, para edecek, ulusal hazine değerinde kim bilir daha neler var? Onları kim bilir daha kaç yıl daha yağmalayıp altlarındaki jeep modellerini değiştirebilirler.

Konyaaltı sahili yok oluyor!

Derelerden ve ya çaylardan malzeme gelip gelmediğini bilmediklerini belirten Çeltik; “Buna sebep olan olay ne bilmiyoruz. Örneğin belediyeler denizin serdiği kumları araçlarla sürüp tekrar plaj oluşturuyorlar. Doğanın bıraktığı kumu bozarak, insanlar daha rahat etsin diye kumu-çakılı düzleştirerek sürüyorlar.  Kimse bunun doğru ya da yanlış olduğunu bilmiyor”

İnsanlar daha rahat etsin diye mi? İnsan dışında herhalde hiçbir canlı böyle saçma sapan bir rahatlık için böyle bir yıkımı gerçekleştiremezdi.

Daha önceki birçok yazımda da belirttim; kapitalizm sistem olarak kâr odaklıdır ve bu anlamda çevreye verilecek zararı umursamaz. Ama asgari bir kapitalizm mantığında bile böyle kârlı bir bölgede böyle bir yıkım göze alınamaz. Buna vahşi kapitalizm demek bile mümkün değil artık, maalesef ortaçağdan zıplayıp hayatımıza kasteden bu kapitalizm ancak Vandal kapitalizm olabilir.

Son olarak Oscar Wilde’ın dediği gibi: “Her şeyin kaç para edeceğini biliyorlar ama hiçbir şeyin değerini bilmiyorlar”. Hiçbir zaman unutmamak gerekiyor: Her koruyan denetler ve her denetleyen de yağmalar. Konyaaltı sahilini ancak biz koruyabiliriz.