Alaca karanlıktan derin sessizliğe...

O derin sessizliğin başka adları da vardır bildiğiniz gibi…

Dilinin sivriliğine takılabilirsiniz, söylediklerinden yazdıklarından yola çıkın, entelektüellerimizdendir, Gündüz Fındıkçıoğlu yazmıştı; “tarihin tekerrür ettiği açık, post-modern, post-truth, post-surreal (bu da benim katkım olsun) aşamalarını geride bırakıp yeniden babadan kalma. ‘İnsanın gözünün içine baka baka yalan söyleme’ aşamasına eriştik.”  Özellikle kaba siyaset literatüründe de birincilik yalanındır. Bu sakıncalı durumu yalanın siyasette egemenliğini oynadıkları kuralsız satrançta geçer akçe olduğunun farkında olan parti liderlerinin, sözcülerinin, seçim sath-ı mailine, eğik düzlemine girildiği şu günlerde ölçüyü iyice kaçırdığını da söyleyelim. Öyleyse yalan, yalanın sürekli yinelenmesi tarihin tekerrür etmesinin baş sorumlusudur dersek gerçeği söylemiş olmaz mıyız? Peki bu yalan meselesinde yalnızca siyasetçiler mi sorumludur, filozoflar da işin içinde değiller mi? Aristoteles Retorik’te bu işin yolunu yordamını, nasıl etkili olursunuzun hilesini hurdasını anlatmadı, öğretmedi mi? Makyavel Prens’i ile egemenlere bu tür yolları öğütlemedi mi? Günümüzün filozofları ise daha geniş, daha genel çalışıyorlar. Filozofik yalanların gerçeği sıfırlayan büyüsünü dağıtıyorlar dünyanın her köşesine.

***

Yine de günümüzde bu konuda dünyayı sarıp sarmalayan büyük, hem de korkutan türden bir gelişme yaşandı, yaşanıyor. Politikanın patronların bire bir hizmetine sunulması, işçilerin örgütlenme, grev gibi temel haklarının alavere dalavere ile gasp edilmesi; otoriter yönetimlerin korunup kollanması, güçlendirilmesi; saklı kalması gerekenin üstünün ustaca örtülmesi artık daha kolaydır. Bilimi hizmetine koşan, yatırımların çoğunu ve kuşkusuz karların da aslan payını alan iletişim devleri iyice semirdiler, gelişip güçlendiler, yalanı neredeyse allayıp pullayan algoritmalar sayesinde dokunulmaz peygamberler ya da şeytanlar mı diyelim, oldular.

Mesafe diye bir şey kalmadığı yönlendirilmiş, manipüle edilmiş “bilgiler” hedeflere ışık hızıyla ulaşır oldu, hız kavramının anlamı değişti; aynı anda çok sayıda yalanın piyasaya sürülmesi, aynı hızla yinelenmesi, ilk baskıda içi boş, yalanın, uydurma bir iddianın ikinci baskıda kanıt olarak halka ve daha önemlisi yargıya sunulabilmesi mümkün hale geldi Düzen yeni ve güçlü bir silaha sahip artık; algoritmaların krallığı başladı. Nasıl direnebilir daha doğrusu sakıncaları nasıl en aza indirebiliriz. Değerli Ümit Alan, bu işin uzmanlarından ve yakın takipçilerindendir, şöyle yazdı: “Doğru sosyal medya kullanımı için üç temel stratejiden bahsetmiştim. Bunlar; dinlemek, nerede olduğunu bilmek ve beklemekti. Çünkü algoritmalar gerçek bir dinlemeyi engelliyordu, internetin bir haritası olmadığı için nerede olduğumuzu unutuyorduk ve sosyal medyanın hızını gerçek hayatın hızıyla karıştırdığımız için bekleyip doğru karar vermeyi ihmal ediyorduk. Bence üçlü bizim temel davranış setimiz olmalı. Bu yazıda bu üçlünün üzerine bir madde daha eklemek istiyorum o da hazırlıklı olmak. Yani tıpkı virüslere karşı aşılandığımız gibi yanlış bilgiye karşı da aşılanmamız gerekiyor.” (BirGün, 4.9.2022)

***

Nasıl olacak peki bu iş? Dezenformasyonla mücadele zor iş. Karşılaştığınız “haberin” gerçek olup olmadığını öğrenmenin ilk adımı Alan’ın da dediği gibi kuşkulanmak. Haberin taşıdığı bilginin gerçek olup olmadığını kendi başınıza araştırmanız mümkündür. Ama medyanın hızına yetişmek istiyorsanız, yardım almanız şart. Demek ki önce size tuhaf geliyorsa yani kuşkulanıyorsanız, maddi gerçeği araştıran platformlara başvurabilirsiniz. Ama kuşku duymanın ilk adımı sizin kendi yaklaşımınızdır. Size bir süzgeç gerek ve bu süzgeç bilgi birikiminiz, yine o çift ya da çok anlamlı ideoloji kavramını kullanalım, ideolojik bakışınızdır. Okuduğunuz, duyduğunuz, sosyal medyada izlediğiniz haber önce sizin bilgi birikiminizle, dünya görüşünüzle ideolojik yaklaşımlarınızla kapışmalıdır. Haberi kendi süzgecinizden geçirirken, o ikinci ve saptırıcı anlamıyla ideolojik bir yaklaşımla işinize gelmeyen yanları görmezden gelip gelmediğinizi sezmek zor iştir, ama bu zor işi, kuşkuyu kendi bilginize de yönelterek aşmaktan başka yol yoktur.

Yalana, yalan habere, dezenformasyona karşı mücadele haberlerin yayıldığı sosyal medyada olmak zorunda ve bu alanın da kendi kuralları daha doğrusu sistem tarağından belirlenmiş algoritmaları var. Algoritmaların engellerinden, tuzaklarından kurtulmak için önce o tuzakları deşifre etmek gerekiyor. Ama unutmayın, önünüze ya bir çukur çıkacak ya da aşılması güç bir tepe. Arama motorları sizi sürekli olarak kendi “doğrularına” yöneltecek ve üstelik sizde güven uyandırmak için çok laf edecekler; asıl önemlisi sizi uymaktan kaçınamayacağınız “zorunluluklarla” kuşatacaklar. Kişisel bilgilerinizi siyasi kültürel her tür eğilimlerinizi yakından izlemelerine engel olmakta zorlanacaksınız. “Gizliliğiniz bizim için esastır” sözlerine de fazla kulak asmamalısınız. Siz yanlış bilgiyle mücadele ederken gerçekte araştırılıyor, fişleniyor olacaksınız.

***

Çok yakın bir zamanda telefonuma düşen mesaj, ki hepinizin telefonuna gelmiştir, şöyleydi: “Değerli müşterimiz, bu bilgilendirme Bilgi Teknolojileri Kurumu mevzuatı kapsamında bilgilendirme amaçlı yapılmaktadır. TT Mobil olarak kişisel verilerinizi mevzuata uygun biçimde vermiş olduğunuz izin doğrultusunda güvenli bir şekilde işlemekteyiz. İyi günler dileriz.” Kaç bilinmeyen var bu nazik bilgilendirme notunda. BTK mevzuatının kapsamı nedir? Kişisel verilerimizi vermiş olduğumuz izin doğrultusunda işliyormuş. Siz “kişisel verilerimi işleyebilirsiniz” diye bir izin verir misiniz? Kişisel bilgelerin korunmasına ne oldu? Kişisel verilerimizi işleyen bu kurum ne yapacak bu verilerle? Telekom’un “iznimizle” yaptığı izleme ve bilgileri BTK’ya aktarma işini kuşkusuz öteki telekomünikasyon kuruluşları da yapıyor.

Çember daralıyor kısacası.

***

Önümüzdeki ay Meclis açılır açılmaz geçen dönem çıkartılmak istenmiş ama dar zamanda başarılamamış olan sosyal medyayı denetleme yasası gündeme girecek. Bu yasanın dezenformasyonu önleme bahanesi ile sıkı bir denetimin, sansürün aracı olmasının planlandığını iktidar kanadından siyasetçilerinin konuşmalarından biliyoruz. Mecliste konuşulmaya başlandığında daha açık bir şekilde göreceğiz. Ama o zaman da büyük bir olasılıkla iş işten geçmiş olacak. Seçim sonuçlarından pek emin olan muhalefetin bu yasa çıktığında kitlelere ulaşmada ne kadar büyük zorluklarla karşılaşacağının farkında olmadığı anlaşılıyor. Sansür öncelikle ve özellikle sağdan sola tüm muhalefet partilerinin sesini duyulmaz hale getirmeyi amaçlayacak, bu engeli aşmaya çalışanları da hapisle sindirmeye çalışacaktır.

Bizi bekleyen öyle anlaşılıyor ki, yalnızca sistem tarafından yazılmış algoritmalar değil, algoritmaları kendi denetimine almayı başaran erki terk etmemek, seçimleri bir şekilde kazanmak için elinden geleni yapacak olan sessizliktir. Bu nasıl olacak? Yalanla ve sessizliğin mutlak egemenliğiyle. Fındıkçıoğlu’nun dediği gibi ‘insanın gözünün içine baka baka yalan söyleme’ aşamasına eriştik. Bu pervasız yalanların amacı ise ülkeyi adım adım alaca karanlığa teslim edecek olan derin sessizliktir.

O derin sessizliğin başka adları da vardır bildiğiniz gibi…