AK Saray'ın muhafızları ve HAZİRAN

Türkiye ile ABD arasındaki güncel ilişkilerin nasıl tanımlanacağı hakkında "Güncel durum ve 'siyasal akıl'" ve "Bey'ler, Torunlar ve Yaşar Usta'lar" adlı köşe yazıları bir bütünlük oluşturuyor.

Özellikle Çulhaoğlu'nun şu satırlarını dikkatle okuyalım. 

"AKP rejiminin Amerikancılığı kesindir de, bu kendine özgü Amerikancılıkta yerine göre büyük patrona ters düşebilen, kendine özel nüfuz alanı arayan ve bunda ısrarlı olan bir yan da vardır. Mafya örgütlenmesi gibidir: En üstte büyük patron (ABD) vardır ve AKP Türkiye’si onun altındaki 'Caporegime' konumundadır. Mafya ilişkilerinde böyledir; bir dönem gelir Caporegime üstündekine 'Patron, ben artık oldum, şu şu alanların işleri bana bağlı olsun' der.

"AKP’nin dışa bakan yüzü böyle bir icazet alamamıştır ve alacağa da benzememektedir; ama hep ısrar edecektir ve gün gelip “boyumun ölçüsünü aldım, artık senin dediğinden hiç çıkmayacağım” deme ihtimali çok azdır.  

"Ancak büyük patron da AKP rejimi karşısında sanıldığı kadar kadiri mutlak değildir. Bir ara denemiş, sallamış, ama kolay düşüremeyeceğini görmüştür. Bir bunu gördüğü, bir de özel hırslarına ve iddialarına rağmen işine yarayacağını bildiği için şimdiki gibi idare etmektedir."

Buna benzer bir değerlendirmenin geçen Mayıs ayında yayınlanan "TKP MK Tezleri"nde sunulduğunu hatırlatalım.
Başlangıç noktamızı bu çerçeve oluşturuyor.

Bu çerçeve AKP'yi emperyalizmden bağımsız kılmıyor elbette ama, bu parti için, kendi nüfuz alanını genişletme hedefinin de önemsiz bir ayrıntı olamayacağını görmemiz gerekiyor.

Geçen yazımızda, bu çerçeveyi veri kabul ederek, AKP Türkiyesinin bölge politikasının ülke ve sınıf çıkarları ile ilişkisini konu edinmiştik. 

Boş sayfaya yazmıyoruz. Bizim tarafta yazılıp çizilenler kadar karşı taraf da yazıp çiziyor.

Ve maalesef çok etkili oluyor.

Yiğit Bulut'un propagandası düşündüğümüzden çok kabul görüyor.

Ne mi o propaganda?

Basitçe şu...

"Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan Türkiye şimdi bağımız bir bölge gücü olarak emperyalistlere kafa tutuyor... Büyük Türkiye, Güçlü Türkiye! Türkiye über alles!"

Bunun yansıması ne oluyor?

"Kobane'de Türkiye ile ABD savaşıyor. E biz de antiemperyalist olduğumuza göre..."

"HSYK seçimlerinde İsrailci ve Amerikancı cemaatle, güçlü ve büyük Türkiye'nin savunucuları karşı karşıya... E biz de antiemperyalist olduğumuza göre..."

Bu liste böyle uzuyor...

Atatürk Orman Çiftliği'ni talan ederek inşa edilen AK Saray işte böyle korunuyor!

Abdülhamit'in "saray-ı cedit"i Yıldız Sarayı'nın bu kadar çok muhafızı var mıydı, bilemiyoruz...

Demek ki, yurtseverliğin, aydınlanmacılığın ne demek olduğunu yeniden anlatmak gerekiyor. 

***

Bu satırlar dün akşam üzeri tamamlandığında yukarıdaki gibi bitiyordu. Ama şimdi "HAZİRAN" var.

Dün akşam saatlerinde Türkiye'de toplum ve sınıf mücadelelerinin temsilcileri, Haziran Direnişi'nin parçası olan aktörler "Birleşik Haziran Hareketi", yani kısaca "HAZİRAN" adıyla ortak bir mücadeleyi yükseltmeye karar verdiler.

İleri haber sitesi yayın hayatına başladığı günden bugüne, bu köşede en çok şu nokta vurgulandı: "Bölge için ve Türkiye için laiklik talebiyle yurtsever karakter birleşmeli"...

Yeni bir yurttaşlık bilincinin inşa edilmesinin mümkün olduğu, bunun nüvelerinin ortaya çıktığı vurgulandı. Bu kimliğin, mücadeleci, direngen bir karakteri olduğu üzerinde duruldu.

İşte HAZİRAN, bize en çok bunlar için gerekli.

Yeni rejiminin simgesini devasa bir saray olarak seçen AKP, aynı günlerde sokağı yasaklayacağını ve örneğin ilerici öğretmenlerin kökünü kazıyacağını ilan ediyor... Ve yine aynı dakikalarda Erdoğan bir kez daha "ey Esad" diyor... AKP rejiminin devamı için bu bütünlüğün sağlanması gerekiyor. Yukarıda AK Saray'ı kimlerin koruduğunu yazdık belki ama, AK Saray bu ideolojik ve siyasi temel üzerine inşa edildi. 

İşte HAZİRAN, bize AK Saray'ı yıkmak için gerekiyor.