2021’de nasıl ve kimin için büyüdük?

Kuşkusuz bir ülke büyümesinde o ülke ihracat artışının önemli rol oynaması son derece anlamlıdır. Ancak bu katkının sürekli olması, ithalatı ve dolayısıyla cari açığı arttırıcı olmaması ve en önemlisi de ne tür mal ihraç ettiğiniz önemlidir.

TÜİK’in 28 Şubat 2022 günü açıkladığı “Dönemsel Gayrisafi Yurt İçi Hasıla, IV. Çeyrek” verilerine göre 2021’in son çeyreğinde (Ekim-Aralık) yüzde 9,1; 2021’in genelinde ise yüzde 11 oranında büyümüşüz. Anımsanacağı gibi 2021’in ilk çeyreğinde yüzde 7,3, ikinci çeyreğinde yüzde 21,9 ve üçüncü çeyreğinde de yüzde 7,5 oranlarında büyümüştük. 2020’deki yüzde 1,8’lik büyümenin ardından oldukça yüksek sayılabilecek bir büyüme oranı yüzde 11! Bu sayede Türkiye ekonomisi 802,7 milyar dolar büyüklüğe ulaştı. Kişi başına GSYİH’nin cari fiyatlarla değeri 85,672 TL, ABD doları karşılığı değeri ise 9,539 dolar oldu. Ne yazık ki yüzde 11’lik büyümeye rağmen 2021 kişi başına GSYİH, 2007 değeri olan 9,792 ABD dolarının altında kaldı.

Son çeyrek büyümesi iç talebe dayalı:

Son çeyrek büyümesinde yüzde 21,4 oranında artan tüketim harcamaları ile yüzde 20,7 artan mal ve hizmet ihracatı önemli oldu. Buna karşılık yatırım ile kamu harcamaları sırasıyla yüzde 0,8 ve 1,9 oranlarında azalırken mal ve hizmet ithalatı da yüzde 2,6 arttı.

2021 genelinde mal ve hizmet ihracatı yüzde 24,9 ile en yüksek harcama kalemi artışını gösterirken bunu yüzde 15,1’lik artışı ile tüketim harcamaları; tüketim harcamalarını da yüzde 6,4 ile yatırım ve yüzde 2,1 ile kamu harcamaları izledi. 2020’de yıllık yüzde 7,6 artan mal ve hizmet ithalatı 2021’de sadece yüzde 2,0 arttı. Yüksek oranda büyümemize rağmen büyümede rol oynayan etkenlerin yapısı, büyümeye eşlik eden cari açık, enflasyon gibi sorunlar ile artan yoksulluk nedenleriyle bu yüksek oranlı büyüme konusunda ihtiyatlı olmamız gerekiyor.

İstihdam deposu sektörler 2021’de daraldı:                     

İzleyen tabloda görüldüğü gibi büyümeye katkı veren sektörlerin başında pandemi nedeniyle 2020’de yüzde 5,9 daralan hizmetler ile  bilgi ve iletişim ve sanayi sektörleri gelmektedir. Hizmetler sektörü yüzde 21,1, bilgi ve iletişim sektörü yüzde 20,2; sanayi sektörü de yüzde 16,6’lık artışla büyümeye önemli katkı vermişlerdir. Bu arada sanayi sektörünün alt sektörü olan ve ihracatımızın motoru konumundaki imalat sanayi de yüzde 17,2’lik büyümeyle büyümede önemli rol oynamıştır. Hizmetler sektörünün 2021’de büyümeye yaptığı katkıdaki artışta önemli bir “baz etkisi” olduğunu unutmamak gerekir.

Büyümeye bu olumlu sektör katkıları yanında geleneksel olarak istihdam depoları olarak bilinen tarım ve inşaat sektörlerindeki daralmalar büyümeyi olumsuz yönde etkilemiştir. İnşaat sektöründeki daralma önceki iki yıla oranla önemli ölçüde azalsa bile 2021’de de devam etmiştir. Ama en önemlisi tarım sektöründe ortaya çıkan yüzde 2,2’lik daralmadır. Bu daralma hem tarımsal istihdam hem de ülkemizde ve dünya genelinde yaşanan gıda enflasyonu (halkın enflasyonu) açısından son derece olumsuz bir gelişmedir. İki önemli tarımsal ürün ihracatçımız ülkenin savaş hali de tarım sektöründeki bu daralmanın önemini daha da artırmaktadır.

Büyümede bir türlü istikrar sağlanamıyor:

Büyümenin en arzu edilir iki temel özelliği sürdürülebilir ve kapsayıcı olmasıdır. Ne yazık ki büyümenin özellikle kısa ve orta dönemde cari açık kıskacında olması, sanayinin aşırı ithalat bağımlılığı ve ihracatın yapısı gibi nedenlerle Türkiye ekonomosinin büyüme süreci bu iki arzulanan özelliği göster(e)memektedir. Bunlara ek olarak mevcut iktidarın sınıf tercihleri, sürekli sermayeyi kayıran politika ve kararları da bu süreçte etkili olmaktadır. İzleyen grafik 1999-2021 döneminde yıllık büyüme oranlarının gelişimini göstermektedir.

Grafikten de görüldüğü gibi büyüme oldukça oynak bir görünüm sergilemekte. Adeta testere dişlisini andırmaktadır: Yüksek büyüme dönemlerini düşük veya negatif büyüme dönemleri izlemektedir. 2021’deki yüzde 11’lik büyümeye karşın 1999-2021 arası ortalama büyüme oranımız (ki buna potansiyel büyüme oranımız diyebilirsiniz), sadece yüzde 4,7 olmuştur. Doğaldır ki bu ortalama (potansiyel) büyüme oranı ile aş, iş ve refah yaratmamız pek olası değildir

Bu ithalat ve ihracat yapısıyla nereye kadar gideceğiz?

Kuşkusuz bir ülke büyümesinde o ülke ihracat artışının önemli rol oynaması son derece anlamlıdır. Ancak bu katkının sürekli olması, ithalatı ve dolayısıyla cari açığı arttırıcı olmaması ve en önemlisi de ne tür mal ihraç ettiğiniz önemlidir. Ne yazık ki ülkemizde sanayimiz ithalata aşırı derecede bağımlı, daha doğrusu ithal etmeden neredeyse üretemeyen bir yapıya sahip. Öte yandan ihracatımız da “yükte ağır pahada ucuz” mallardan oluşuyor. Üstelik dış ticaret hadleri de sürekli aleyhimize geliştiği için “yoksullaştıran bir büyüme” yaşıyoruz. İzleyen tabloda görüldüğü gibi ülkemizin dış ticaretinde ve özellikle de ihracatında imalat sanayisinin payı oldukça yüksektir (2021 sonunda ihracat payı yüzde 94,5, ithalat payı yüzde 75,9).

İhracatımızda bu kadar önemli paya sahip imalat sanayisi, izleyen tabloda görüldüğü gibi ne yazık ki ağırlıklı olarak orta ve düşük teknolojili mallar üretip ihraç etmektedir.

Üstelik orta ileri ve ileri teknoloji imalat sanayi ürünlerinin ihracat payları da 2021’de 2020’ye oranla düşmüştür. Böyle yükte ağır pahada ucuz mallar üretip ihraç etmekle ancak yoksullaşarak büyüyeceğimizi, büyümenin aş ve iş yaratamayacağını iyi anlamamız gerekir.

Türkiye imalat sanayisi her geçen gün daha fazla dışa bağımlı hale geliyor:

Türkiye’nin net girdi ithalatçısı bir ülke olduğunu sıklıkla vurgulamaya çalışıyoruz. İhracatımızın rekorlar kırdığı son zamanlarda ülkemizin bu yapısal “zaafiyeti” daha da belirginleşmektedir. İzleyen tablo bu durumu bütün çıplaklığı ile gözler önüne sermektedir.

Tablodan görüldüğü gibi ara malları (ham madde) ithalatının toplam ithalat içerisindeki payı 2020’de yüzde 74,3 iken 2021’de yüzde 77,4’e artmıştır. İmalat sanayisinin net girdi ithalatçısı olma konumu, açıklanan Ocak ve Şubat 2021 dış ticaret rakamlarında daha da belirginleşmiştir. O nedenle ihracat rekorları hep yeni ithalat rekorları ile beraber gelmiştir, gelmektedir. Türkiye’nin bu ihracat ve ithalat yapısıyla sürdürülebilir ve kapsayıcı bir büyüme yaratması olası değildir.

Sermayenin milli gelirden aldığı pay sürekli artıyor: 

Yüksek oranlı büyümeye karşın neden sürekli emekçi kesimin, halkımızın daha fazla yoksullaştığını anlamak için izleyen tabloya bakmamız yeterlidir. Tablo, ülkemizin büyüyen pastasında sadece ve sadece sermayenin; küçük bir “mutlu azınlığın” daha fazla pay aldığını göstermektedir. Üstelik sermayenin pastadan daha fazla pay aldığı dönemlerin; emekçiler, yoksul yığınlar için en zor zamanlar olan kriz ve pandemi dönemleri olduğunu unutmamız gerekir.

Tablodan da görüldüğü gibi emeğin milli gelirden aldığı pay hem yıllık hem de çeyreklik bazda sürekli düşmektedir. Örneğin, 2019’un 4. çeyreğinde yüzde 28,6 olan emeğin payı, bu yılın son çeyreğinde yüzde 23,0’a düşmüştür. Buna karşılık sermayenin aldığı pay aynı dönemlerde yüzde 46,1’den yüzde 51,6’ya çıkmıştır. 2019’da sermayenin payı yüzde 31,4 iken aradan geçen iki yılda sermaye bu payını yüzde 47,0’a yükseltmiştir. Buna karşılık 2019’da yüzde 31,4 olan emeğin payı uygulanan sermaye yanlısı ve emek aleyhtarı politikalarla yüzde 27,0’a kadar düşmüştür.

Türkiye ekonomisinde sürdürülebilir ve kapsayıcı büyümenin yolu, her şeyden önce Türkiye sanayisinin dışa bağımlılıktan kurtulmasından geçmektedir. Bu yapılmadan ne sağlıklı bir büyüme ne de adil bir gelir dağılımı olur. Bu nedenle yüzde 4,7’lik ortalama (potansiyel) ve oldukça oynak bir büyüme yerine, daha yüksek oranlarda ve uzunca bir süre büyümek gerekir. Bu amaçla kısa vadede yapılacak en önemli şeylerin başında milli gelirdeki harcama ve yatırım oranlarının değiştirilmesi gelmektedir. Bu kapsamda yatırım oranları acilen en az yüzde 35’in üzerine çıkarılmalıdır. Tarım, tekrar “eski parıltılı günlerine” döndürülmelidir. Ama en önemlisi kamunun öncülüğünde planlı kalkınmaya dayalı yeni bir sanayileşme hamlesi başlatılmalıdır. Tabii bütün bunların olması için de “mangal gibi yüreğe sahip” halk için çalışan dürüst, sözüne güvenilir, liyakat sahibi karar alıcılara ve uygulayıcılara gereksinim vardır. Umarım çok şey istemiyorumdur!..