Hepsinin ismi önemli. Hiçbir isim unutulmamalı. Sayıları 44 olmuş, 33’ü polis, 11’i sivil.
Hiçbiri zengin çocuğu değil, hiçbirinin altında lüks cipi yok. Hiçbirinin koruması, patlamaya karşı korumalı arabası yok.
Çoğu kez görev başındayken, nöbet tutarken, tezgahta çalışırken, bir ekmek fırınında, direksiyonun başında veya işinden evine evinden işine giderken öldürülüyor.
Ölümleri sonrasında evlerinin fotoğrafları paylaşılıyor, yoksulluk o fotoğraflara yansıyor, en iyi hallisine baktığınızda bile sıradan lüksten şatafattan uzak bir ev, bir yuva görüntüsüyle karşılaşıyorsunuz.
Çünkü hepsi emekçi veya emekçi çocuğu. Hepsi yaşamlarını çalışarak, hatta saatlerce çalışarak kazanmak zorunda.
Çünkü terör kurbanı olmak da sınıfsal. Aynı iş cinayetleri gibi!
Daha önce bir yazımda belirtmiştim, “iş kazası” sınıfsaldır diye ve şunları yazmıştım:
“İş kazası denen şey, belirsiz şans eseri olaylar silsilesi değildir...
İş kazası denen şey, gayet bilinen, tahmin edilebilen, hatta çoğu zaman kesin denen olayların sonucudur.
İş kazası denen şeye maruz kalma olasılığı, sizin toplumda ait olduğunuz sınıfla doğrudan ilgilidir.
İş kazası diye bir şey yoktur, iş cinayeti vardır.
"İş kazası" sınıfsaldır!”
“İş kazası” yerine “terör saldırısı” yazın veya “terör kurbanı olmak” siz bilirsiniz. Hiçbir şey değişmeyecektir, çünkü terör saldırısında yitip gitmek de sınıfsaldır ve bu ülkenin emekçileri teker teker aramızdan ayrılmakta daha doğrusu bizden zorla alınmakta yok edilmektedir. Bu süreci değiştirmek ellerimizdedir.