Diyarbakır ve Suruç’tan sonra Ankara…
Birbirini birkaç ay arayla izleyen, aynı tipte, aynı doğrultuda üç vahşi cankırımı…
Terör işte budur!
Her savaş, her silahlı çatışma, her silahlı mücadele “terör” değildir. Egemenler, terör terimini, karşıtlarını kriminalize etmek ve bu kavramın asıl anlamını gizlemek için bu genişlikte kullanıyorlar.
Terör, sınırlı sayıda savunmasız, silahsız, masum insana dehşet verici dozda şiddet uygulayarak kitleleri korkutmayı, yıldırmayı, pasifize etmeyi amaçlayan bir psikolojik savaş yöntemidir.
Diyarbakır, Suruç ve Ankara katliamları, aynı doğrultuda tipik terör operasyonlarıdır. Amaç, korku ve yılgınlık yaymaktır.
10 Ekim tetikçilerinin kim olduğu henüz belli değil. Olayın bireysel “suçlu” profili o kadar önemli de değil.
Değil, çünkü, bu vahşete hangi siyasetlerin yol verdiği, elde edilmek istenen sonucun ne olduğu, topluma hangi mesajın verildiği o kadar açık ki…
Ankara terörü, çıplak diktatörlük doğrultusunda cüretli bir adımdır. Kanı, kaosu (ölümü) gösterip, halkı demir yumrukla sağlanacak “istikrar” ve “huzur”a (sıtmaya) razı etme, sindirme girişimidir. Topluma, “güzellikle olmazsa zorla” mesajıdır.
Mesajı görmek, hedefi daraltmak, güçleri birleştirmek, mücadeleyi büyütmek zamanıdır.