Taylan Kara’nın 2013 yılının Ekim ayında yayımlanan “Vasatlığa Giriş Dersleri”ni, ben insanlığa giriş dersleri olarak okumayı öneriyorum. Taylan Kara’nın kitabındaki vasat, günümüzün ortalama insanını tanımlıyor. Tarih bilincinden yoksun, toplumun ve devletin kendisine yüklediği değerleri sorgulamaksızın benimsemiş, üstündeki egemenlik ve sömürüye rıza gösteren, boyun eğmiş, Nâzım Hikmet’in akrep gibisin kardeşim dediği sessiz çoğunluğu anlatıyor. Taylan Kara kitabında, Nâzım Hikmet’in şiirindekine benzer biçimde bu insana sesleniyor ve edilginliği, cahilliği, tembelliği, bencilliğiyle neden olduğu ya da seyirci kaldığı savaşları, katliamları, sömürüyü göstermeye çalışıyor. İnsanlık tarihi içinde seçtiği açıklayıcı örneklerle bu insanda bir bellek yaratmayı, tarih bilinci uyandırmayı deniyor.
“Vasatlığa Giriş Dersleri”, ortalama insanı ortaya koyuşu ve bu insana seslenişiyle, bir başka kitabı, Wilhelm Reich’ın “Dinle Küçük Adam” kitabını da çağrıştırıyor. İki kitabın yazılışı arasında geçen zaman, küçük adamın ve içinde yaşadığımız dünyanın günümüzdeki durumu, Taylan Kara’nın kitabındaki umut ve öfkeyi daha yoğun kılıyor. Kitap küçük insana sarsıcı öfke patlamalarıyla başlayıp sürüyor, umut ise giderek azalıyor ve belirsiz hale geliyor. Umut, koyulaşan büyük karanlıkta neredeyse söndü sönecek küçük bir mum ışığına dönüşüyor.
Ahlaka yönelik sabotaj
“Vasatlığa Giriş Dersleri”, bebeklikten başlayarak yıllarca beyin yıkayan okullarda biçimlendirilen, reklamlar, televizyon dizileri, TV profesörleri karşısında bilinci uyuşturulan, demokrasi, meclis, hukuk masallarıyla avutulan, bir üretim aracına indirildiği çalışma düzenindeki cehenneme katlanırsa öte dünyada cennetle ödüllendirileceğine inandırılan insana içinde bulunduğu insanlık gerçeğini göstermeye çalışıyor. Taylan Kara, önsözde koyu basılmış cümlelerle kitabın amacını ve yöntemini şöyle belirliyor: “Bu kitap bir tahakküm aracıdır. / Bu kitap senin bilincine hitap etmektedir. / Bu kitap imgelerle değil, olgularla, sanrılarla değil gerçeklerle ilgilenmektedir. / Gördüğün gibi bu kitap açıkça tepeden inmecidir. / Bu kitap, doğru yüzlere doğru fırlatılmış bol balgamlı bir tükürüktür. / Bu kitap ahlakına yönelik bir sabotaj denemesidir. / Bu kitap başka bir şiddet aygıtı olmadığı için sözcüklerle uygulanan bir şiddettir. / Bu kitap ‘halkı kin ve düşmanlığa teşvik etmekte’dir./ Bu kitap insan türünün kültürel genetiğine zorla girmeye çalışan bir mutasyondur. / Bu kitap bir çeşit asetondur; mantarlı tırnaklara sürülmüş ojeleri siler.” (Taylan Kara, Vasatlığa Giriş Dersleri, s.5-10, Hayal Yayınları 2013, İstanbul)
Olguları ve gerçekleri çözümleyen Taylan Kara, çıkan sonuç karşısında yıkıcı bir anarşizme kapılmaktadır. İnsanlık tarihinde efendi ile köle arasındaki ilişkinin yol açtığı korkunç yıkımlar karşısında kölenin inanılmaz bilinçsizliği ve insanlık onurunu umursamadan boyun eğişi yazarı umudunu yitirecek ölçüde etkilemektedir. Bu anarşizmi, doğaya ve tarihe bilimsel bakış açısının getirdiği kavrayış dengelemektedir. Bu nedenle yazarın en büyük çabası, evrenin akışı içinde belli belirsiz bir nokta ölçüsünde yer tutan insanlık tarihini, dönüp dönüp vasata anımsatmada yoğunlaşır. Bugünün her adımında ve başarısında geçmiş zamanda yaşamış milyarlarca insanın mücadelesi ve emeği vardır.
Vasatın bilincini belirleyen edebiyat
Yazar, vasatlığın panzehiri olarak, gerçeğin araştırmasını hayatı pahasına da olsa sürdüren Bruno, Hallac-ı Mansur benzeri büyük insanları okurun bilincine kazımaya çalışır. İnsan türünün onurunu koruyanlar ve geleceğe aktaranlar onlardır. Vasatlığa Giriş Dersleri, günümüzde çok gereksinim duyduğumuz, yaşama açıklama getiren ve dönüştürmek için müdahale eden felsefe arayışına bir katkıdır. Okura seslenen ve onu eyleme geçirmeye zorlayan üslubuyla amacına ulaştığını da söyleyebiliriz. Kitabın bugünlerde yapılan ikinci baskısı da okurun bu çabayı yanıtsız bırakmadığını gösteriyor.
Taylan Kara, önsözde “bu kitabın ikinci cildi eksiktir” demişti. Yeni yayımlanan “Vasat Edebiyatı 101” bu eksik cildi tamamlamış oluyor. Taylan Kara Giriş Dersleri’nde tarihsel, felsefi bir çerçevede ortaya koyduğu günümüz insanına, “Vasat Edebiyatı 101” ile daha özel bir alandan, edebiyattan bakıyor. Vasatı oluşturan ideolojilerden edebiyatı çözümlüyor ve etkinlik sürecini ortaya koyarak eleştiriyor. Buradaki vasat için de özel bir vasat diyebiliriz; Taylan Kara, okuma olanakları bulunan küçük burjuvaların oluşturduğu vasat insanın temel bilinç kaynaklarından piyasa edebiyatının özelliklerini ortaya çıkarmaya çalışıyor.
Taylan Kara, ayrıntılara iniyor, piyasa mekanizmasının yazar olarak pazarladığı ve kitaplarını yüzbinlere okuttuğu Ahmet Altan’ın karakter oluşturamayan bir yazıcı olduğunu gösteriyor. Perihan Mağden’in, kötü bir dille, aklına geleni yazdığı “Ali ile Ramazan” kitabını ele alarak, vasatın seçme ve değerlendirme yeteneği silinmiş estetik beğenisini ortaya çıkarıyor. “Olasılıksız” benzeri, yüzbinlere okutulan kitaplardaki klişeleri ve bilimsel sözcüklerle bilimdışılığın nasıl yaygınlaştırıldığını çözümlüyor.
Lineer, döngüsel, fallik, üst metinsel edebiyat
Taylan Kara, eleştirdiği kitaplarda özelliklerini somutladığı bayağı edebiyatı, hangi mekanizmalar vasatın düşünsel besini haline getiriyor, sorusunu da araştırıyor. Gazetelerin kitap ekleri ve bunlarda yazılan kitap tanıtımları bu sürecin odağında bulunuyor. “Yazı Pazarlama A.Ş. ya da ‘Bazı’ Kitap Eklerinde Yazı Yazma Kılavuzu”nda, “estetik beğenisi tecavüze uğramış” okurun nasıl boş laf salatası tanıtımlarla “başyapıt” satın alıcısına çevrildiğini gösteriyor. “Elma yanaklı, kalem kaşlı kadın” klişesinden yola çıkarak, olmayan bir kitap için yazılan çok “metoforik”, “fallik”, “logos”, “eril”, “lineer”, “döngüsel”, “üst metinsel” kavramlarla donatılmış tanıtımı okuyunca, beyinde oluşan susuzluğu gidermek için kitapçıya koşmaktan başka çare kalmıyor. Bu yöntemle yazılmış bir başka tanıtımda, Elif Şafak’ın “Ustam ve Ben” kitabının, kitapla ilgisi olmayan övgülerle nasıl pazarlandığını örnekliyor.
Pazarlama mekanizmasının gazetelerin kitap ekleri kadar önemli bir başka kurumu ise, edebiyat ödülleridir. Basit bir istatistik, bu ödüllerin kimlerin oluşturduğu jüriler eliyle, nasıl değerlendirme yapılarak, ne türden yazarlara ve hangi yayınevlerinin kitaplarına verildiğini ortaya koyuyor. Doğan Hızlan, bu sistemde herhangi bir kişi değil, yılda on beşe yakın jüri başkanlığıyla vasat edebiyatının kişileşmiş halidir. Can Yayınları ise, Yunus Nadi roman ve hikâye ödüllerinin abonesidir. Bir ödüle gelen onlarca kitabı, binlerce sayfayı okumadan karar veren edebiyat jürileri gerçeğini Taylan Kara ortaya çıkartmıştır. Kara, Orhan Kemal adına, Orhan Kemal’in gerçekçi edebiyatına karşıt bir postmodern romana verilen ödülü teşhir etmek için 2014 yılında büyük bir mücadele vermiştir. Vasat Edebiyatı 101 bu mücadelenin belgesidir.
Taylan Kara, vasatlığı oluşturan, insanı düzenin edilgin bir kulu haline getiren ideolojik şiddetin temel kaynaklarından edebiyatı, yine bilimsel bir yöntemle, derslerle ele alıyor. Çeşitli yönlerden kanıtlayıcı bir yöntemle inceliyor. Okuru gerçeğe kavuşturmaya çalışıyor.
Edebiyat üzerine sistemli düşünen ilk yazarlardan, Fransız Devrimi çağının yazarı Madam de Stael, kötü edebiyatı niteleyecek bir sözcük ararken, “bayağı” kavramını bulmuştu. Stael’in “bayağı edebiyat” dediği piyasa edebiyatına Taylan Kara “vasat edebiyatı” diyor. Giriş Dersleri’yle birlikte ele alındığında vasat edebiyatı, sistemin vasat insanını yetiştiren temel besinlerden biridir. Bu insan edilginliğiyle, eylemsizliğiyle saksıda büyüyen bir bitkiye benziyor. Vasat edebiyatı, sistemin bitki benzeri hareketsiz kılmak istediği bir insanlık için edebiyatın posasından imal edilmiş gübredir. Bu gübrenin besiniyle kök saldıkça sistemin duvarlarına daha çok hapsolan bir insanlık çıkmaktadır.
Taylan Kara’nın vasat dersleri bu insanlığa itiraz ve isyanı dillendiriyor.