Goethe'nin ünlü Faust'undan benzetmeler yaparak anlatmaya çalışalım. Faust'ta, Mefisto şeytanı canlandırır. Tanrı ile bir iddiaya girer. Mefisto kılığına bürünen şeytan, Dr. Faust'a dünyanın güzelliklerini göstererek yoldan çıkaracaktır. Mefisto: hiçliği öven, kötülükle özdeşleşen, iyileşmesi mümkün olmayan bir karakterdir. Mefisto için, yapılan herşey bozulmak için yapılmıştır.
Faust, Goethe'nin gençlik günlerinden, ölümüne kadar ilgilendiği bir malzeme olmuştur. Yaratıldığından beri, defalarca müzikçilerin de ele aldıkları zengin bir malzemedir aynı zamanda. Gustav Mahler'in “8. Senfoni”si, Richard Wagner'in “Eine Faust Ouvertüre”, Ludwig van Beethoven'in Opus 75 Nr. 3 Lied'i “Es war einmal ein König” (Bir zamanlar bir kral vardı); Franz Liszt “Eine Faust Symphonie” (Bir Faust Senfonisi) ve “4 Mefisto Valsi” örnek gösterilebilir. Elbet rock dünyası da böyle zengin bir konuyu işlemeden geçmedi. Queen'in “Bohemian Rhapsody”sini örnek gösterilebiliriz.
Şinasi ve Akün sahnelerinin satılması bana Goethe'nin bu ünlü eserini çağrıştırdı. Eğer 1832 yılında ölmeseydi Goethe, ana karakter Dr. Faust'un kendini bilime veren bir bilim adamı değil de kral olduğu durumu, Faust'un III. bölümü olarak yazacağına neredeyse eminim.
Ur Faust, Faust-Fragman, Faust I, Faust II üzerinde çalıştığı zaman dilimi kadar uzun olmasa da, Şinasi ve Akün'ün satılması kuyruklu bir hikaye. Hakkında yıllardır çok tartışıldı. Birçok kez ihaleye çıktı, satılamadı. Şimdi bir oldu-bittiye getirme söz konusu. Sanatçılar ve destekçileri hergün temsil öncesinde onurlu bir eylem yapıyorlar. Dün onları ziyaret ettik. Haklılar, dünyanın hiçbir ülkesinde kabul edilemeyecek türden sanatı ve halkı küçümseyen müdahalelerde bulunuluyor.
Halktan toplanan vergilerle yapılmış olan, borcu harcı olmayan sahnelerin halktan kaçırılması bizler için yeni değil. Taksim'de AKM halen gözümüzün önünde duruyor. Bir yandan da, saraylar yapılıyor, uçaklar alınıyor... Sanat olmasın ülkede diye yapılıyor. Böyle değişimler, rejim değişikliklerinin ardından olacak cinstendir.
Halkın sahnelerine sahip çıkması, hukuki mücadele konusu da olacak. Ancak bu başlı başına tatmin edici olmaktan uzak. Yargı kararlarının egemen güçler tarafından ihlali sayısız kez görüldü. Geçen hafta, kesilen binlerce zeytin ağacı bize bu aczin son dönemdeki kanıtlarından yalnızca biri.
Nöbete devam etmek ve toplumsal hassaslığı artırmak dışında bir çözüm görünmüyor bu aşamada. Validebağ Korusu, Gezi Parkı gibi başarılı direnişler var önümüzde. Özgürlüğün eylemle kazanıldığı durumlar. Bakanlığın kendi kurumunu kapatmaya çalışan hastalıklı bakışını kabul etmek isteyen yok. Bu olanlar normal karşılanmıyor ve büyük bir tepkiyle takip ediliyor. Kararların gerek halka, gerek tiyatro izleyicisine, gerekse sanatçılara kabul ettirilmesi imkansız.
Sanatın, düşüncelerin “özgür” ifade edilmesi gerekiyor. Toplum esir alınamaz. Bunu defalarca yeniden ve en üst noktada “Haziran Direnişi”nde gördük, yaşadık. Şaşırtan, umutlandıran, ülkemizi gururla temsil eden geniş bir tabanı var sahnelerimizin, asla yalnız değiller.
Bugün kapalı kapıların ardında karar alanlar da bunu biliyorlar, mümkün olduğunca sessizce yürütüyorlar işlerini. Fazla da öne çıkmamaya çalışarak gidiyorlar, ancak ileride bu kararlarının sorumluluklarını taşıyabilecekler mi? Devlet Tiyatrosu sanatçıları ve onlara destek veren kurumlar sadece onurlu bir direniş içerisine değiller. Toplumun vicdanını rahatlatmakta ve her türlü aydınlanmacı odaktan nefret eden, gericiliğin durdurulması için mücadele etmekteler.
Başarılı, fedakarca faaliyet yürüten, toplumun bağrına bastığı kurumların sahnelerini ellerinden alarak, kapatmaya çalışanlar kendilerini hangi rolde görüyorlar? İleride hangi rolde anılacaklar? Ve özellikle bugün, sizler onları hangi role uygun görüyorsunuz?
Beethoven'in op.75 no.3 Goethe Faust'tan bir Mefisto tiradı üzerine bestelediği Lied: