Orhan Kemal, Bereketli Toprak Üzerinde romanını yazıp bitirdiğinde, ilkin onu, Nadir’in kahvesindeki arkadaşlarına okur. Romandan bölümler okunması sabaha kadar sürmüştür. Romanın bu kahvedekilere okunması anlamlıdır; Orhan Kemal’in anılarından öğrendiğimize göre, Bereketli Topraklar’ı yazma düşüncesi de, bu kahvede doğmuştur. Romanın hazırlık çalışması bu kahvede sürmüş, kahvedeki arkadaşlarının anlattıklarıyla, romanın ayrıntıları zenginleşmiştir. Orhan Kemal’de yazarlık ve yaratıcılığın ana kaynaklarından biri, halkın buluşma yeri olan kahvelerdir. Adana’daki Nadir’in kahvesinin yerini İstanbul’da, Sirkeci’deki İkbal kahvesi alır. Nurer Uğurlu, hayatını yazdığı kitaba “Orhan Kemal’in İkbal Kahvesi” adını vermekle, onun yaşamındaki ve yaratıcılığındaki temel mekânı, kahveyi görünür kılmıştır.
Kahve, Orhan Kemal’in öyküsünü yazdığı halkla buluşma mekânı olduğu kadar, o halktan hiçbir zaman kopmamasının, ayrışmamasının da güvencelerinden biridir. Orhan Kemal’in mekânı ile halkın mekânı ortaktır. Cibali’nin çamurlu sokaklarından birine bakan bir evde yaşar, dolmuşla ya da yürüyerek Cağaloğlu’na gider ya da Beyoğlu’na gider.
Orhan Kemal’le birlikte, İstanbul’u, şehrin gecekondu semtlerini, 1960’lardaki değişim sürecini sergileyen “İstanbul’dan Çizgiler” kitabını hazırlayan çizer Ferit Öngören, bu kitabın önsözünde, Orhan Kemal’in topluma bir kahve penceresinden baktığını yazar: “Bir kurumdan, bir dernekten değil de halkın arasından, sözgelimi bir kahveden bakıyor. Kahvelerde halkların koklaşır gibi, yollarını bulmak için konuşmaları gibi, durmadan anlatılanları yazılı biçime getiriyor sanki.” “İstanbul’dan Çizgiler”in de odağında kahveler yer alır; bir mahalleyi anlamak ve anlatmak için yazar ve çizerin soruşturması kahveden kahveye sürer…
Irgatı yazmak için ırgat gibi çalışmak
Orhan Kemal’de değişim çok boyutludur. Kişileri toplumsal değişmenin etkisi altında ayakta kalmaya çalışırken, kendileri de değişirler. Orhan Kemal’in çocukluğu ve gençliği bu değişmenin çok hızlı olduğu bir zamanda ve bölgede, Çukurova’da geçmiştir, yazarlığını belirleyen ve yönlendiren de toplumsal değişmenin çelişkileri ve çatışmaları olmuştur. Romanlarında konularını ve kişilerini seçerken bu değişmenin bir anlatıcısı olmaya çalışmıştır.
Bereketli Topraklar Üzerinde romanının ilk fikirlerinin doğuşunu Adana’da sürekli gittiği Nadir’in kahvesindeki şu gözlemlerine bağlar. “Nadir’in ufacık kahvesinde bir demli çay içerken görmüştüm onları.. Orozdibek meydanında.. Sırtında yorganları, kamyonlara, traktörlere, arkası açık arabalara saldıran, onlara toslayan, geri kaçan, tekrar hamle yapan yığın yığın bir kalabalıktı…” (Nurer Uğurlu, Orhan Kemal’in İkbal Kahvesi, Cem Yayınevi, İstanbul) İtilen kakılan, bir lokma ekmek uğruna bitmez tükenmez zorluklar altında çalıştırılan bu kalabalığın romanını yazmak ister. Bu etkileyici sahneden yola çıkarak, Anadolu’nun içlerinden çalışmak için Çukurova’ya inmiş köylülerin, pamuk tarlalarında, toprak ağalarının çiftliklerinde, pamuğu işleyen büyük fabrikalarda süren zor yaşamlarını sergileyen bir roman olacaktır bu.
Romanının konusunu kafasında geliştirirken, bir arkadaşı onu dalgınlığından uyandırır. Bereketli Topraklar Üzerinde’nin ilk tasarımını Selahattin Usta’ya, romanını yazacağı emekçi kalabalığı seyrederek anlatmıştır. Çukurova’nın harika baharını, bu baharı izleyen sarı sıcakları ve bu bu sıcaklarda pamuk toplayanları, fabrikalarda bu pamuğu işleyenleri yazacaktır. Ancak yazdıklarının bütünüyle gerçek olmasını ister. En büyük tekstil fabrikalarından birinde kâtiplik yapmıştır. Fabrikada yaşananları bilir. Çocukluğunda babasının işlettiği bir çiftlikte olan bitenleri de hatırlamaktadır. Ama tarlalarda neler yaşanır, harmanlarda nasıl çalışılır, bu konularda bilgisini yeterli bulmaz. “Onların dramını.. Onlar gibi yaşayarak, onlar gibi, yakan güneşin altında söylenen bir türkü gibi” (s. 97) yazmak ister. Bunun için tarlalara gitmek gerekir. “Gidip bir ırgat gibi Kalekapısı’nda dikilmeli ha?.. Irgatbaşı’ndan iş istemeli.. Sonra bir ağanın tarlasında kazmaya, pamuğa başlamalı ki yazacağın sahici olsun..” (s.98)
Bereketli Topraklar Üzerinde’nin kaynakları
Orhan Kemal, Nadir’in kahvesinde, emekçi arkadaşı Selahattin Usta’ya romanın planını anlatmaktadır: “İşçiyi fabrikadan, ameleyi inşaattan, ırgatı tarladan vermeli…” Selahattin Usta da bu heyecanlı roman tasarısına katkısını yapar: “İsmail usta’dan fabrikayı dinlemeli.. Yunus usta’dan ameleleri.. Ali Şahin’den ırgatları, ağaların traktör hikâyelerini.. Ben, pamuğun ipliğini.. Dayı Remzi çiftlikleri anlatmalı ki…” (s.98) Romanın kahramanları ve bilgi kaynakları, Orhan Kemal’in arkadaşları, Nadir’in kahvesinin müdavimleridir. Bu plan uygulanır. Herkes yaşadıklarını, gerçeğin bir bölümünü anlatır. Yazar notlar alır, gerçeği yaşamak, kendi üstünde deneyimlemek için girişimde bulunur. Nadir’in kahvesindeki yoğunlaşmış gözlemden doğan tasarım, edebiyatımızın en önemli romanlarından birinin yazılmasına başlangıç olur.
Anlattıklarıyla romanın yaratılmasına katkıda bulunan ve kitabın kişilerinden bazılarına modellik edenler, Selahattin, İsmail, Yunus ustalar, Ali Şahin, Kahveci Nadir, Bereketli Topraklar’ın Kürt Zeynel’i Dayı Remzi sabaha kadar Orhan Kemal’in yazdığı kendi romanlarını dinlerler.
Gerçekten daha gerçek, sahiden daha sahi bir roman doğmuştur.
Bekçi Murtaza’ya romanı okumak
Orhan Kemal’in yazarlığında gerçeğe bağlılık temel özelliktir. Birçok romanının modeli yaşayan kişilerdir. Bekçi Murtaza diye biri vardır, hatta Orhan Kemal’in İkbal Kahvesi’nden öğrendiğimize göre, Adanalı gençler, yaşamının son döneminde Akbank şubesinde gece bekçiliği yapan Murtaza’ya kendi romanını okuma girişiminde bulunurlar. “Sıcak Adana akşamları toplandığımız Akbank’ın mermer merdivenlerinde Murtaza’yı Murtaza’ya okumağa başladık. Okudukça Murtaza’nın yüzü değişiyor, gözleri yuvalarından dışarı fırlıyor, kalın siyah kaşları bir inip bir kalkıyordu.. Murtaza romanını soluk almadan dinliyordu.. Bizler bir pot kırmamak, aramızdaki barışı bozmamak için dudaklarımızı ısırıyor, gülmemek için kendimizi sıkıyorduk.” (s.207) Sonunda Murtaza dayanamaz patlar: “A be bu addam, beni nereden tanır?.. Bilir mi benim gibi bir adam yaşar Adana’da, hemi de bu sıcakta?.. (…) Bu addam, benden başka adam bulamamış mı yazacak?.. Neden yazar beni kitaplara?.. Ya okursa amirlerim bu kitabı?.. Sevmem bu yolda laubalilik!..” (s.208) Orhan Kemal’in Murtaza’sı ile hayatın Murtaza’sı buluşur, bütünleşirler.
Elbette, Orhan Kemal romanlarını gerçekten çıkarmıştır ama gerçeğin bir kopyası olarak yazmamıştır. Gerçeğe ekleyerek ve eksilterek, bazı öğeleri silikleştirip bazılarını belirginleştirerek, edebi estetiğe göre romanlara taşımıştır. Asıl ilişkileri, görünenin altında yatan çıkarları açığa çıkarmıştır. Kişiliklerin içyüzünü, dışa taşan öfke ve küfrün kaynağındaki ezilme ve horlanmayı görünür yapmıştır. Orhan Kemal’in insan anlayışının merkezinde insanın iyiliğine ve gelişmeye açık oluşuna inanç vardır. Bütün kişileri koşulların değişmesiyle değişebilme potansiyeli taşırlar. Koşulların insanı değiştirmesi iyiye de kötüye de olabilir. Savaş yıllarında öksüz, sevgisiz büyüyen Kanlı Topraklar’ın Topal Nuri’si, kendi çıkarından başka bir şeyi düşünmeyen bir burjuva prototipi olduysa, bunun nedenleri çocukluk yıllarını belirleyen koşullarda gizlidir ve Orhan Kemal bunu inandırıcı biçimde bize gösterir.
Olumlu tipte kendini anlatan yazar
Eskici Dükkânı’nın Topal Eskici’si de yaşayan bir kişidir. Orhan Kemal, Eskici Dükkânı romanında, Türkiye’nin elli yıllık tarihsel ve toplumsal değişim sürecini ustalıkla anlatmıştır. Ayağını Trablusgarp savaşında kaybeden Topal Eskici’nin romanında tarihsel olayları, Osmanlı’nın çöküşü, Tehcir ve Mübadeleyi, Cumhuriyet’in kuruluş sürecinde kapitalist mülkiyet ilişkilerinin kıskacına aldığı insan yaşamlarını görürüz. Ülkesi için savaşırken bacağını kaybeden Topal Eskici’nin geçim koşulları sürekli zorlaşırken, savaştan kaçanların, koşulları istismar ederek başkalarının mallarına konanların durumu sürekli iyileşmektedir. Orhan Kemal’in dış görünüşüyle sert ve öfkeli Topal Eskici’nin içindeki sevgiyi de görmemizi sağlayan romancılığı eşsizdir.
Murtaza, Topal Eskici, İflahsızın Yusuf, bütün roman kişileri Orhan Kemal’in insan sevgisiyle dünyaya bakan kişiliğinden çok şey almışlardır. Orhan Kemal olumlu roman kişisiyle kendini özdeşleştirir. İkbal kahvesi kitabının bir yerinde, Gurbet Kuşları’nın Mehmet’ini yorumlarken bunu şöyle açıklar: “İflahsızın Yusuf’un oğlu Mehmet romanın olumlu kişisidir.. Olumlu kişi vardır.. Ve her romanda olumlu kişi bulunur.. Bu doğrudan doğruya romancının kendisidir.. Yani dünya görüşüdür.. Aynı zamanda dünya görüşü içinde kendi yurdunun geleceğidir.. Olumlu kişi, romancının kendisi, yurdu ve dünyası hakkındaki görüşüdür.. Yurdunun ve genellikle insanlık üzerindeki düşüncesidir.. Bu, benim soyum.. İnsan soyu.. Yüz yıl önce, bin yıl sonra gelmiş olabilir.. Ben insana inanıyorum.. Onun gücüne onun emeğine saygı duyuyorum. Romancı olarak benim olumlu kişim bu.. Ben, olumlu bir kişi, buna inanan bir tip yaratırsam bu, benden ayrı birisi değildir.. Yani ‘Yorganlılar’a (Gurbet Kuşları) olumla kişi olarak giren, romanı götüren Yusuf’un oğlu Mehmet ‘benim’dir…” (s. 66-67)
İnsana inanan ve insanları seven Orhan Kemal, romanlarında namuslu, çalışkan, akıllı emekçileri olumlu tip olarak geliştirdi. Yaşama bir felsefeyle, diyalektikle bakan yazar, insana umudunu ve toplum düzensizliğini ortadan kaldırarak hakbilir ilişkilere dayalı bir toplum yaratacağına inancını hiç yitirmedi. Orhan Kemal’in her cümlesinde bu iyimser insan anlayışını okuruz.
Bugün insana Orhan Kemal gibi bakan yazarlara çok ihtiyacımız var. İnsanlık toplumsal, iktisadi büyük bir bunalım ve savaş içindeyken, bunu aşmak için gerekli felsefi, estetik, bilimsel ve politik bilincin temelinde bu iyimser bakış açısı vardır. Orhan Kemal ve onun Bursa Hapishanesindeki öğretmeni Nâzım Hikmet, her zaman “umut insanda” demişler ve eserlerinde bunun tarihsel ve toplumsal kaynaklarını bize göstermişlerdir.